|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
MİLLİYETÇİLİK ve DEMOKRASİ
|
|
|
Taha Akyol
Milliyet Gazetesi, 12 Mart
2004
|
|
|
|
|
|
KARA Kuvvetleri
Komutanlığı geniş kitlelerin, mesela
"kendilerini azınlık olarak görme eğiliminde
olan Çerkes, Roman, Abaza, Arnavut, Boşnak vb.
gibi grupların" izlenip fişlenmesini
emrediyor.
İlgisiz bir internet
sitesinde ise "Çerkes İhaneti" anlatılıyor!
Milli Mücadele'de Çerkes asıllı Ahmet
Anzavur'un isyanından bahisle korkunç bir
ırkçılık yapılıyor. Sanki öz be öz Oğuz Türk
ırkından Çapanoğlu da isyan etmemişti!
'Geleneksel'le 'yeni'nin çarpıştığı sosyo
politik bir hadise ırka indirgeniveriyor.
Bütün etnik önyargılar böyle 'indirgemeci'dir.
Elbette Kara Kuvvetleri'nin fişleme
talimatıyla bu internet sitesindeki ırkçı
yayın arasında hiçbir bağ yok.
Ama her
ikisi de, "etnik şüphe"nin Türkiye'yi nerelere
sürükleyebileceğini düşünmemizi gerektiriyor.
ETNİK hareketler sosyolojisini biraz
incelemiş herkes kabul eder ki, Kürt meselesi
dışında, Türkiye bu meseleyi çözmüştür.
Çerkeslik, Lazlık, Boşnaklık, Romanlık gibi
kimlikler, ufak grupların kültürel duygusundan
öteye siyasi bir anlam taşımaz.
Aksine,
derin tarihi bağlarla Türkiye'yi vatan kabul
eden, devlete sadakatle bağlanan kesimleri
etnik orijinlerinden dolayı "şüpheli" saymak
bölücülük olur!
27 Mayıs darbesinin
lideri Cemal Gürsel'in "dağ Türkleri"
hakkındaki densiz sözleri Kürtçülüğü
kışkırtmıştı. Nihal Atsız'ın Kürtleri
aşağılayan ırkçı yazısı "Kürt
milliyetçiliğinin büyük bir çıkış yapmasına"
yaramıştı. (Baskın Oran, 'Kürt
Milliyetçiliğinin Diyalektiği', Milliyetçilik,
İletişim Yay. sf. 876)
TÜRKİYE
bürokrasinin hükmettiği suskun köylü toplumu
değil artık. Eğitim, şehirleşme, orta
sınıflaşma gibi modernleşme dinamikleri
kaçınılmaz olarak demokrasiyi ve çoğulculuğu
getiriyor.
Bu durumda "ulus devlet"in
kurucu felsefesi olan "milliyetçilik"
kavramını ve 'biz'leri birleştiren ortak
değerleri yeniden düşünmek gerekiyor. Irkçı
Türkçülük birleştirmez, böler!
Sivilleşen ve çoğulculaşan Türkiye'de Kemalizm
de toplumun herkesimi için 'ortak değer'
durumunda değildir.
Din birliği elbette
entegrasyonu teşvik ediyor ama İslam
tartışmaları gösteriyor ki, din birliğine
indirgemek de mümkün değil.
Birleştirici değerlerimiz "Türkiye, Türk
vatandaşlığı, bin yıllık tarih birliği ve
geleceğe dönük ortak çıkarlar, Türk kültürü ve
yerel dilleri tanımakla birlikte ortak resmi
dil ve ortak iletişim dili olarak Türkçe,
bayrak, İstiklal Marşı" gibi çok büyük çapta
benimsenmiş kavram, simge ve değerlerdir.
KEMALİZM ülkemizdeki fikirlerden biridir,
zorlayınca kamplaşma yaratıyor. Atatürk ise
bir ideolog değil, bir milli lider, bayrak
gibi bir simge olarak anlaşıldığında 'ortak
değer' işlevine sahiptir. Bilhassa askerler bu
farkı iyi düşünmelidir.
'Kurucu
milliyetçilik'in bizdeki seyrine baktığımızda,
Türkçü Ziya Gökalp asla 'etnik Türkçü'
değildi. Siyasi fikirleri otoriterdi ama Taha
Parla'nın gösterdiği gibi, Kemalizmden farklı
olarak, "kültürel liberalizm ve çoğulcuğa",
siyasette çok partili hayata inanıyordu.
"Türkçülüğün Esasları"nı yazan Gökalp
Diyarbakır'da bir Kürt etnografya müzesi
açmayı düşünüyordu.
Gökalp'in 1924'te
vefatıyla Türklüğü etnik kimlikle özdeş gören
Yusuf Akçura 'gidişat'a damga vuracak, resmen
"Türk ırkının brokisefal alpin ırk" olduğunu
söyleyebilecekti!
Bunlar
milliyetçiliğin 'delikanlılık' çağı olarak
görülebilir. Artık olgunluk çağına ulaşmış
olmalıyız. "Ulus devlet"ten "ortak
değerler"den vazgeçilemez. Bu anlamda
milliyetçiliği, artık çoğulcu demokrasiyle,
dünyaya açılmayla ve hoşgörüyle birlikte
düşünmeliyiz.
'Biz'lerin arasına
"şüphecilik" sokarak hoşgörüyü kaldırmak
'büyük biz'i mahveder! |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|