Sorun tekrarlanınca aynı konuları
tekrar tekrar gündeme getirir duruma düşmemiz de
kaçınılmaz oluyor. Türkiye medyasında son günlerde
yaşanan hareketliliğin temelindeki savaş ve terör
olgusu da şimdi dile getireceğim meseleyi yeniden
hatırlatma zorunluluğunu ortaya çıkardı.
Konu tabii ki basındaki uzman
kadroların eksikliği ve var olanların da iyi
değerlendirilmemesi. Bu yazının öznesi de dış politika
kadrosu.
Türk basını dış politika haberciliğinde
geçmiş yıllarla kıyaslandığında giderek geriye düştü.
Özellikle Kafkasya, Ortadoğu ve Yakındoğu gibi bize
hem kültürel ve dinsel, hem de fiziki olarak yakın
coğrafyalarda Türk medyasının esamesi okunmuyor.
Afganistan'da yaşanan savaşla birlikte oraya giden ve
bombalamayı dünyaya ilk duyuran İrfan Sapmaz(Hangi
kurumun muhabiri olduğuna Hürriyet, Milliyet ve DHA
henüz karar veremedi) bile "Afganistan'dan
bildirirken" esasında Kuzey İttifakı'nın sağladığı
güvenli imkanlar içinde bulunuyordu. Oysa Taliban'ın
hakimiyeti altındaki Afganistan'a, dil, din ve
kültürel yakınlık bakımından girmeye en uygun
gazetecilerin bizden çıkması gerekirken, oradan,
yakalandığı için duyduğumuz BBC muhabiri ile Paris
Match muhabirinin adlarını işitiyoruz. Nitekim
Taliban'ın bombalamanın etkilerini göstermek üzere
Afganistan sınırından içeriye aldığı 12 gazetecinin
arasında yine Türk gazetecisi yok. Bu bir hezimettir.
Tek Olaya Endeksli Habercilik
Türk medyasının Afganistan'daki
bozgununun faturası orada her işe koşturmaya
görevlendirilen muhabirlere çıkartılamaz. Bunun pek
çok sebebi var ama en başta geleni basının habere ve
haberciye yatırım yapmaması. Bunu yıllardır yazıp
duruyoruz. Binalara ve plazalara (Batı medyasının ne
kadar mütevazı binalarda bulunduğunu görenler bunu
bilir) harcanan paralar, kerametleri kendilerinden
menkul köşe yazarları ve yıldızcıklara ödenen
astronomik maaşlar yerine, kendi alanlarında uzman
gazeteciler Türk basınının yüzünü ağartır, bugün bu
denli itibar kaybetmezdi. Sonuçta Türk basını Türkiye
dışında yaşanan gelişmeleri genellikle ajanslardan
takip etmeyi alışkanlık haline getirdi. Sanıldı ki
böyle yapılınca dış politika kadroları istihdam etmeye
gerek yok. Daha doğrusu olay bazında değerlendirilmek
üzere bazı "acar" muhabirler el altında hazır
bulunduruldu.
Ama dünyanın birkaç yerinde üç-beş olay
birden patlak verince de basınımız her zaman olduğu
gibi tıkanıp kaldı. Yalnızca bununla iş bitse iyi.
Genellikle ajanslara ve yurtdışındaki bazı
başkentlerden haber gönderen temsilcilere olan
bağımlılık, bilgisizliği bir kez daha ortaya serdi.
Örnek mi? Alın son yaşanan Afganistan
olaylarını ele. Evet, yiğidi öldür hakkını yeme,
gazete ve televizyonlar, Afganistan meselesi gündeme
geldiğinde elindeki tüm kadroları Pakistan'a gönderdi.
Onlar hiç olmazsa bulundukları yerden bir oradaki
mevcut tabloyu ellerinden geldiğince aktarmaya
çalıştılar. Ancak hemen burnumuzun dibinde Gürcistan
(*) ile Abhazya arasında çıkan ve çatışmalarla yeni
bir boyut kazanan savaş için Türk basınından tek bir
muhabir bile bölgeye gidemedi, çünkü yok. Türk basını
için dünyanın iki yerinde birden meydana gelen
olayları izlemek tam bir hezimete yol açıyor çünkü.
Ancak bazı gazete ve
televizyonlarımızın belli başlı büyük ülkelerin
başkentlerinde ikamet eden ve sırça saraylarından
çıkıp başkanlık saraylarına kadar lütfedip gidip gelen
muhabirleri ya da temsilcileri var. Onlar bulundukları
ülkelerin gazetelerinden okudukları haberlerden
yaptıkları çeviriler ve üç beş bürokratla
görüşmelerinden elde ettikleri haber kırıntıları ile
bağlı oldukları yayın organlarına haber geçmeyi tercih
ediyorlar. Bunların arasında fazla çalışkan olanlar da
zaten bulundukları yerlerde pek sevilmiyor.
Bağlı Cumhuriyet Nedir?
Abhazya-Gürcistan çatışması ile ilgili
geçilen haberler ve yazılan makaleler de bu
ilgisizliğin ve bilgisizliğin birer göstergesi
olmaktan öteye gidemiyor. Ne haberlerde ne de
makalelerde derinlemesine hiçbir analiz yok. Bu durum
haberlere "Gürcistan'a bağlı Abhazya Cumhuriyeti" diye
yansıyacak denli cahilce oluyor kimi zaman.(**) Bir
ülkeye "bağlı cumhuriyet" olur mu? Cumhuriyet'in
tanımına bakalım:
Ulusun, egemenliği kendi elinde tuttuğu
ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri
aracılığıyla kullandığı devlet şekli.
Tabii ki uluslararası diplomatik ve
idari literatürde "Otonom cumhuriyet, özerk
cumhuriyet, egemen cumhuriyet" gibi tanımlar var. Ama
bir ülkeye bağlı, bağımsız bir cumhuriyet olması
takdir edersiniz mümkün değil.
Konuyla ilgili ikinci bir taraf daha
var. Türk basını ne yazık ki Türkiye için çok büyük
bir öneme sahip olan Kuzey Kafkasya'yı tanımıyor.
Diyeceksiniz ki Türk hükümeti ve Dışişleri Bakanlığı
tanıyor mu? (***) Çok haklısınız bunu sormakta ama
basının daha dinamik ve aktive olması gerektiği
görüşünden hareketle bunları söylüyorum. Yalan yanlış
haberlerin sebebi de bu zaten. Bugün Kuzey Kafkasya
ile ilgili "uzman" olduğunu söyleyen herhangi bir dış
politika yazarına, söz konusu coğrafyada kaç özerk
cumhuriyet olduğunu, hangi ulusların yaşadığını,
başkentlerini, yer altı ve yerüstü zenginlikleri
sorduğumuzda tatmin edici yanıtlar alınabileceğinden
şüpheliyim.
Öte yandan Türk basınının dış politika
"uzmanları" ne yazık ki tek yönlü enformasyonla
yazıyor ve bu yüzden de hep çuvallıyor. Çünkü
Türkiye'nin Abhazya-Gürcüstan ilişkilerindeki tavrını,
ABD'nin Kafkasya politikaları, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru
hattının realizasyonu belirliyor. Bu sebeple
Gürcistan’a çeşitli askeri yatırımlar yapıyor. Bu
ilişkiler ağından yansıyan bilgilerin tek yönlü olması
doğal.
Şevarnadze ile Türkiye Abhazları Ne
Görüştü?
Bir diğer önemli husus ise Türkiye'deki
Kafkas diasporasının varlığı. Türk hükümetinin
Kafkasya'da etkin olabilmek için Türkiye'deki Çerkes
diasporasından (Adige ve Abhazlar) istifade etmek
yerine "derin ilişkiler"le Kuzey Kafkasya'daki Türk
etnik gruplarını kışkırtması kuşkusuz bir siyasi
tercihtir. Bunun tek istisnası Türkiye'deki Abhaz
diasporasının bastırmasıyla ve etkin girişimleri
sonucu ortaya çıktı. Abhazya hükümetinin temsilcileri
ile Gürcistan yetkilileri, daha sonra Gürcistan
hükümet üyeleri ve hatta Devlet Başkanı Eduard
Şevardnadze ile Türkiye'deki Kafkas-Abhaz komitesi
yöneticileri bir araya gelip görüştüler. Bu
görüşmelerde Dışişleri Bakanlığı büyük gayret
gösterdi. Ancak Şevardnadze ülkesine döner dönmez
basına yaptığı açıklamada "Türkiye'deki Abhaz
diasporası ile görüştüm, Abhazya'nın Gürcistan’la
birleşmesini istiyorlar" şeklinde dezonformatif bir
açıklama yaparak eski KGB ajanlığını ve politbüro
deneyimini konuşturdu. Amacı Türkiye'deki Abhaz
diasporası ile Abhazya hükümetinin arasını açmak,
Türkiye'den oraya giden desteğin önünü kesmekti. Çünkü
10 yıl önceki savaşta bu desteğin, kendilerinin savaşı
kaybetmesinde büyük katkısı olmuştu, Şevardnadze bunu
biliyordu.
İşte tüm bu hususları Türkiye basını
bilmiyor, bilemiyor. Çünkü izlemiyor. Şimdi karşısına
sorun tüm çıplaklığıyla çıktığında da ne yapacağını
şaşırıyor.
Analitik Bir Haber İçin Sorular
Şimdi analitik bir haber için gerekli
olan soruların bu konuyu kaleme alacak dış politika
yazarları tarafından sorulması ve yanıtlarının da
aranması gerekli. İşte sorular:
1-
Türkiye, Rusya ile savaşan Çeçenistan'ı neden
destekliyor?
2-
Rusya'nın Çeçenistan ile olan sorununun kökeninde ne
var?
3-
Çeçenistan'da askeri liderliği ele geçiren Şamil
Basayev kim? Devlet Başkanı Aslan Mashadov, neden
gücünü kabul ettiremiyor?
4-
Çeçenistan'da faaliyet gösteren Vahhabi
tarikatından Hattab, orada neler yapıyor?
Çeçenistan'daki savaş neden ısrarla
İslam-Hıristiyan savaşına dönüştürülmek isteniyor bu
gruplar tarafından?
5-
Çeçenistan'daki savaşın devamından Türkiye ve ABD,
Rusya aleyhine çıkar sağlıyor mu?
6-
Rusya'nın PKK ve Ermenistan'ı desteklemesindeki sebep
yukarıdaki faktörler olabilir mi?
7-
Daha evvel(10 yıl önce) Abhazların yanında Gürcülere
karşı savaşmış olan Çeçenler, şimdi neden karşı safta
ve Gürcülerin yanında?
8-
Çeçenlerin saf değiştirmiş olması onların savaşmadan
duramamak gibi bir saplantıları olduğundan mı
kaynaklanıyor? Yoksa Gürcülerle işbirliği yapan
Çeçenlerin lideri Ruslan Galeyev özel olarak çatışma
çıkarmaya yemin etmiş bir provokatör mü?
9-
Mashadov Abhazlara karşı savaşan Ruslan Galeyev'in
Çeçenistan'la ilişkisinin olmadığını açıklarken ne
yapmak istiyordu?
10-
Çeçenistan'daki Şamil Basayev'in başını çektiği askeri
kanat neden komşu çerkes cumhuriyetleri kendi
yanlarında Rusya'ya karşı savaşmak için kışkırtıyor?
11-
Çerkes cumhuriyetlerinden Kabardey-Balkar Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Valeri Kago, ülkesindeki Çeçenleri neden
sınır dışı etti?
12-
Çerkeslerin Ruslarla birlikte hareket etmesinin gerçek
sebebi nedir?
13-
Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar cumhuriyetlerindeki
Türk etnik gruplarını Ruslarla Çerkeslere karşı eğitip
kışkırtan Türk yetkilileri ve misyonerleri kimler? Bu
Türk yetkilileri arasında bir bacanak faktörü var, o
kimden emir alıyor?
14-
Türkiye'deki Çeçenlerle Rusya'daki çeçenler nasıl bir
işbirliği içinde? Türkiye'deki Çeçenlerin MİT'le
bağlantıları var mı?
15-
Abhazya ülkesi Gürcülere mi aittir? Gürcistan neden bu
topraklar üzerinde hak iddia ediyor? Tarihsel süreçte
1929'a kadar bağımsız bir ülke olan kendisi de bir
Gürcü olan Stalin tarafından Gürcistan’a bağlandığında
neler olmuştur?
16-
Rusya Gürcistan’ı gözden çıkarır mı? Bu kargaşada
Rusya'nın gerçek amacı ne? Gürcistan’a gerekli dersi
vermek mi yoksa petrol boru hattının geçmesi planlanan
güzergahta istikrarsız bir durumun ortaya çıkmasını
sağlamak mı? Çünkü Çeçenistan'dan petrol boru hattı
geçirmek isteyen Rusya'nın başına da aynı durum gelmiş
ve Çeçenistan'la tuhaf bir savaşa tutuşmuştu. Bu savaş
hala da devam ediyor.
17-
Özellikle Gürcü bakanlarla görüşerek yazı yazan Türk
dış politika yazarları acaba çok yönlü bilgilenmeyle
Abhazya'da çakan savaş kıvılcımlarının ekonomik
nedenleri üzerinde durabilecekler mi?
18-
Dış politika yazarlarımızın acaba Gürcistan'ın kurduğu
ve uzun zamandır Batı nezdinde ciddi bir lobi
faaliyeti yürüten FOG'dan(Friends of Georgia)
haberleri var mı?
19-
Aralarından biri acaba zahmet edip CEPS'in(Centre for
European Policy Studies) hazırladığı KAFKASYA İÇİN
BİR İSTİKRAR PAKTI adlı araştırmayı okudu mu?
Oradaki çözüm önerilerinden ve tespitlerden haberdar
mı?
20-
Bu çalışmanın Avrupa Politika Çalışmaları Merkezi'nden
önce Türkiye'de hazırlanması gerektiği yönünde bir
öngörü var mıydı? Bu soru soruldu mu?
Sonuç
Abhazya 10 yıl önce Gürcistan’dan
ayrılarak bağımsızlığını ilan etti. Gürcistan
Abhazya'yı tanımadı. ABD'nin de etkisiyle BM 'in
aldığı kararlar doğrultusunda Abhazya ile hiçbir ülke
diplomatik bir ilişki kurmadı. Tıpkı Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti gibi. Türkiye, KKTC'nin dünya tarafından
ısrarla tanınmasını istiyor. Ancak Türkiye'de yaşayan
3,5 milyona yakın Çerkes diasporasının varlığını göz
ardı ederek Abhazya'yı tanımıyor, onun yerine
Gürcistan’la ilişkilerini derinlemesine geliştirmeyi
yeğliyor.
Oysa Kafkasya'daki Çerkes
cumhuriyetleri yalnızca Abhazya ile sınırlı değil. Üç
özerk cumhuriyet, bir de muhtar bölge var. İşte
Türkiye'de yaşayan 3,5 milyon Çerkes'in Rusya'daki
akrabalarının devletleri, işte bu yüzden, yani
Türkiye'nin basiretsiz politikaları yüzünden Rusya'yla
ittifakı tercih ediyorlar. Çünkü Osmanlı'dan yedikleri
kazığı bir kez de Türkiye'den yemek niyetinde
değiller.
İşte Türk basınının farkında olması,
bilmesi gerekenler bunlar.
Kolay gelsin.
(*)
Türk basınında Gürcistan diye adlandırılan ülkenin adı
Gürcistan’dır. Gerçi Gürcistan Galat-ı Meşhur olarak
kullanılmaktadır ama benim tercihim bu yönde.
(**)
Hürriyet-Nerdun Hacıoğlu'nun haberi. 13 Ekim 2001
Cumartesi
(***) Dışişleri
Bakanlığı'nda geçen sene Abhazya ile bir dosya bile
bulunmadığını biliyorum. Ancak geçen sene Türkiye'deki
Abhaz diasporasının bastırmasıyla ilginç gelişmeler
yaşanabildi.
|