-
Bu arada Dağıstan imamı Şeyh
Şamil'in Türkiye ve Azerbaycan'da iddia edildiği
gibi Türk kökenli olduğu iddiası, yanıltmadan
ibarettir.
-
Abhas ve Çerkesler o yıllarda islam
dinini değil, mücadelenin sadece bağımsızlık
hedefli ulusal kurtuluş boyutunu destekliyordu.
-
Şamil Basayev, Dağıstanlı değil,
Çeçenistanlı. Hedefi ise çok net: Kuzey Kafkasya
halklarını birleştirip özgürlüğe kavuşturmak.
Özgürlük kavramı elbette Rusya'nın boyunduruğundan
çıkma anlamında kullanılıyor.
-
ABD bir yandan, TC diğer yandan
önemli bir baskı unsuru oluşturuyorlardı.
Çeçenler, Afganistan gibi Rusya'ya karşı
kullanılıyordu.
İki bin yılı geride bırakırken,
yeni milenyumun en büyük sorunu olarak belirlenen
enerji ve su sorunlarından ötürü savaşların çıkacağı
da şimdiden hesaplanıyor. İkinci önemli sorun ise
halen çözümlenememiş halkların ulusal statüsüdür.
Ortadoğu ülkeleri ve Afrika'yı yıllardır etkisi altına
alan su sorunu ile kuraklık giderek artacak.
Teknolojik gelişmelere karşın üretilen ulaşım
araçlarının tamamen yeraltı enerji kaynaklarına bağlı
olması, kapitalizmin bu alanda da tedbirli
davranmalarını gerektiriyor. Üstelik halkların
çıkarlarını gözetmeden. Ortadoğu'daki küçük
anti-emperyalist kesim üzerinde hakimiyet sağlasa da
bunu ciddi bir tehdit unsuru olarak görmeyen, buna
rağmen, Kuzey'den Keşif Güç'ün Güney Kürdistan'daki
rutin bombalamaları benzeri tedbiri elinden bırakmayan
ABD ve müttefiklerinin yeni hedef olarak belirlediği
Kafkasya'ya yönelim de giderek hız kazanacak. Şimdilik
sadece petrol şirketleri aracılığıyla bu bölgede
temsil edilen emperyalizmin 21'inci yüzyıldaki en
büyük hedefinin özellikle Kuzey Kafkasya'yı hakimiyeti
altına almak olacağı kesin gibi görünüyor. Bölgede son
yıllarda peş peşe alevlenen savaşların arkasındaki
nedenlerden biri bölgedeki güçlü enerji rezervleri
olmasına karşın, bölge halklarının Rusya'ya karşı olan
tepkisi de bunda önemli bir rol oynuyor.
Osetya ve Çeçinistan'dan sonra Kuzey Kafkasya'nın
Dağıstan bölgesinde de Ağustos'ta başlayan gerginliğin
arkasında bu sorunlar yumağı bulunmaktadır. Sorunları
çok karmaşık ve çözümü tüm halkların birarada
yaşamalarının dışında pek mümkün görünmeyen bu
bölgenin bir ucunda emperyalizmin yönelimi bulunurken,
bir ucunda Rusya'nin hakimiyet çırpınışı, öte yandan
da yerli halkların arayışları var. Ağustos başında
Dağıstan'da patlak veren çatışmaları, bölgede reel
sosyalizmin çözülüşünden bu yana yaşanan sorunların
karikatürize edilmiş biçimi olarak algılamak da
mümkün. Aslında Kafkasya ve Dağıstan'daki savaşta
görüldüğü gibi reel sosyalizmin gerçekten demokrasi,
özgürlük ve ulusal çözüm konularında ciddi bir
ilerleme yaratamadığına tanık oluyoruz.
Dağistan'da neden bağımsızlık çatışmalarının
başlatıldığı, araştırmaya değer bir konu.
Antik
İpek Yolu'nun önemli basamaklarından sayılan Dağıstan,
demografik olarak tam bir halklar mozayiği, jeografik
olarak da Kuzey Kafkasya'nın bir kültür hazinesi
olarak biliniyor. 52 bin 2 yüz kilometrekarelik
alanıyla Hazar Denizi'nin batı kıyısından karlı
Kafkasya dağlarına kadar uzanan Dağıstan'da sadece 2
milyon insan yaşıyor. Toprağın önemli bir kesimi
kızgın çöllerden oluşmasına karşın, akan sayısız nehir
ile petrol ve doğalgaz kaynakları da ülkeye ayrı bir
zenginlik katıyor. Dağları, zirveleri karlı Alp
dağlarını andırır. Bu bölgenin uzun süreli gerilla
tarzı savaşlara sahne olmasının en önemli etkeni de
dağlık alanların yoğunluğu olmasıdır.
26
yıl geciktirilen sömürgecilik
Dağıstan ilk
önemli savaşa 186 yıl önce tanık olmuştu. Bölge
halkları ilk ve belki de son kapsamlı ulusal kurtuluş
deneyimi ile bu dönemde karşılaşmıştı. Dağıstan'ın
yerleşik halklarından Avar kökenli olan Şeyh Şamil,
1813'ten 1859'a kadar Çarlık Rusya'nın yayılmacılığına
kadar savaşmış, ülkesinin bağımsızlığını elde
edememiş, ama Rusya'nın hakimiyetini de 26 yıl
geciktirmişti. Bu arada Dağıstan imamı Şeyh Şamil'in
Türkiye ve Azerbaycan'da iddia edildiği gibi Türk
kökenli olduğu iddiası, yanıltmadan ibarettir. İsyanı
sadece Kafkas halklarının politik ve etnik
bağımsızlığı adına değildi. Nihai hedefi büyük bir
islam devleti olan Şeyh Şamil, isyanı da müslüman
halkların hıristiyanlığa karşı kutsal savaşı olarak
nitelendirmiştir. Şeyh Şamil'in bölge halklarına büyük
umut vermesi ve halkların kurtuluşunu sağlayamaması
ise büyük tahribatlara yolaçmıştır. Hedefi daha geniş
tutup tüm halkları kapsayacak şekilde bir savaş
stratejisi çizebilseydi, çözüme en azından daha çok
yaklaşmış olurdu. Çünkü Abhas ve Çerkesler o yıllarda
mücadelenin sadece bağımsızlık hedefli ulusal kurtuluş
boyutunu destekliyordu.
Şeyh Şamil'in hedefini
daraltması, özellikle Çeçenler, Abhazlar ve Çerkeslere
büyük eziyetler çektirmiştir. Sömürgeci geleneği olan
Çarlık Rusya'ya karşı ortak mücadele eden Çeçenler,
Abhazlar, Çerkesler, müslüman Osetler ile
Dağıstanlılar, Şeyh Şamil'in 1859'da Ruslar tarafından
esir alınmasıyla büyük kırıma uğramıştır. Oysa
Dağistan, etnik olarak tam bir halklar mozayiği. En
kalabalık nüfusa sahip Avarlar'ın yaklaşık 600 bin
nüfusu bulunmaktadır. Bunun dışında Agular (14 bin),
Dargin (120 bin), Kumik (232 bin), Lak (92 bin),
Lezgin (205 bin), Nogai (30 bin), Rutul (15 bin),
Tabasarans (80 bin), Zahur (5 bin), Çeçen (60 bin),
Oset (1100) Dağ Yahudileri (3 bin 600), Tat (13 bin),
Rus (166 bin), Ukrayna (8 bin), Azeri (75 bin), Yahudi
(9 bin 300) ve Tatarlar (5 bin 500) ile daha birçok
halk, büyük bir kültürel zenginlik oluşturmaktadır.
Tarih sayfalarındaki rakamlara göre, 1859'dan
sonra 1.2 milyon Kuzey Kafkasyalı Rusların korkusundan
yurtlarını terketmek zorunda kalmış, bunlardan 800
bini Osmanlı İmparatorluğu denetimindeki Kuzey Anadolu
bölgesine sığınmış. Bugün halen diasporada yaşayan
(Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinde) Kuzey Kafkasya
halklarıdan 2 milyon üzerinde insan tahmin ediliyor.
Şeyh Şamil önderliğindeki savaşın Rusya ile Osmanlı
İmparatorluğu arasında barış anlaşmasının
imzalanmasından sonrasına denk gelmesi de dikkat
çekiyor.
Rusların Kafkasya'yı fethini 26 yıl
geciktiren Şeyh Şamil, elbette halk arasından çıkmış
bir önder tipi değildi. Çıkış koşulları farklıydı. Bir
toprak sahibinin oğlu olan Şamil, medreselerde
dilbilgisi, mantık, hitabet ve Arapça eğitimini
görmüş. 1830'da Müridizm Tarikatı'na girdi. Gazi
Muhammed'in yönetimindeki tarikat, Dağıstan'ı 1813'te
İran'dan resmen alan Ruslara karşı cihad açar.
Rusların 1832'de öldürdüğü Gazi Muhammed'ten sonra
tarikatın başına geçen Hamzat Bek de 1834'te kendi
taraftarlarınca öldürüldü. Bunun üzerine Dağıstan'ın
üçüncü imamı seçilen Şeyh Şamil, bağımsız bir devletin
temelini attı. Çeçenlerden ve Dağıstanlılardan oluşan
tarikat üyelerini yeniden örgütleyerek, Kafkasya'daki
Rus mevzilerine karşı büyük saldırılar düzenledi.
İsyanın bastırılma aşamasına geldiği 1859'da birkaç
yüz arkadaşıyla birlikte kendisini kuşatan Rus
kuvetlerine teslim oldu. Böylece Kafkasya halklarının
bağımsızlık umudu da 26 yıl savaştan sonra sönmüş
oldu. Leningrad kentine götürüldükten sonra
Moskova'nın güneyindeki Kaluga'ya gönderildi. 1870'te
Rus Çarı'nın izniyle Mekke'ye hacca gitti. Ama geri
dönmeyerek büyük olasılıkla orada öldü.
Bolşevik devriminin etkileri
Kuzey Kafkasya
halkları, 1917'deki Bolşevik Devrimi'nden sonra da
bağımsızlık çabalarını sürdürdü, fakat başarılı
olamadı. Stalin ile varılan anlaşma sonucu Ocak
1921'de İnguş, Kabard, Balkar, Karaçay, Çeçen ve
Osetler ile Sovyetler Özerk Cumhuriyeti Dağıstan, çok
uluslu Sovyet Özerk Dağlık Cumhuriyeti olarak ilan
adildi. Ancak bu cumhuriyet bütünüyle sadece bir yıl
yaşayabildi. Sonraki yıllarda yaşanan çelişkiler, tüm
büyük halkları ayrı ayrı özerk cumhuriyetlere
kavuşturdu. Diğer yandan İkinci Dünya Savaşı sırasında
Kuzey Kafkasya'nın önemli bir kesimi Alman orduları
tarafından işgal edildi. Bu dönem buradaki halklar
için tarihlerinin en zor, acılı ve kayıpların yoğun
olduğu bir dönemi oldu. Kasım 1943 ile Mart 1944
yılları arasında Yüksek Sovyet tarafından kabul edilen
genelgelerle Kuzey Kafkasya'daki tüm Karaçay, İnguş,
Çeçen ve Balkarların Orta Asya ve Sibirya'ya sürgünü
kararlaştırıldı. Nazilerle işbirliği yaptıkları
gerekçesiyle başlatılan bu yoğun göç sırasında
binlerce insan yaşamını yitirdi. Sovyetler Birliği'nin
1991'de dağılmasından sonra ilk olarak Gürcistan'ın
bağımsızlığını ilan etmesinin ardından harekete geçen
Moskova, eski cumhuriyetlerin tümüne Rusya
Federasyonu'nun birer Federal Cumhuriyeti statüsü
verdi. Moskova, Kafkasya'ya bütün olarak kaybedeceği
endişesiyle belli ödünler vermişti. Çeçinistan ve son
olarak Dağıstan'da görüldüğü gibi, bu da kalıcı bir
çözüm getirmedi. Rusya, dış ülkelerin de müdahalesiyle
önümüzdeki yıllarda bu tür sorunlara daha çok göğüs
germek zorunda kalacak.
Şeyh Şamil'in ölümünün
ardından üzerinde yüz yıl geçti, aynı bölgede bu kadar
uzun bir aradan sonra yeniden benzer bir ayaklanmanın
yaşanacağı, doğrusu beklenmiyordu. Moskova da isyana
hazırlıksız yakalandı. Çünkü ne belli bir stratejisi,
ne de ciddi bir askeri mevzilenmesi sözkonusuydu.
Dağıstan halkları da ekonomik olarak Moskova'ya
bağımlı olmalarına karşın bağımsızlık eğiliminde
olduklarını pek hissettirmiyorlardı. Bölgeyi iyi
tanıyan çevreler, "Dağıstan'da her halk kendi başına
bir devlet" yorumunu yapıyor. Bu tesbit kısmen
yerinde. Çünkü Dağıstan halkları güçlü aşiret bağları
ve ihtilafları devlete götürmeden aralarında hal etme
kabiliyetleriyle uzun yıllar örnek performans
sergilediler. Bu son ayaklanma Dağıstan halkları
arasında önceden organize edilmiş bir ayaklanmaya
benzemiyor. Nitekim Dağıstan hükümeti de son
açıklamalarıyla Moskova'nın yanında olduğunu resmen
açıklamış bulunuyor.
Ayrıca isyanın lideri olan
Şamil Basayev, Dağıstanlı değil, Çeçenistanlı. Hedefi
ise çok net: Kuzey Kafkasya halklarını birleştirip
özgürlüğe kavuşturmak. Özgürlük kavramı elbette
Rusya'nın boyunduruğundan çıkma anlamında
kullanılıyor.
1994-1996 yılları arasında süren
Çeçenistan savaşı da böyle bir nitelik taşıyordu.
Ayrıca Çeçenlerin bağımsızlık talep etmek için önemli
gerekçeleri var. Çünkü Çeçenistan etnik olarak
homojen. Dağıstan ise çok daha farklı. Rusya'nın
burasi için "Çeçen stratejisi"ni uygulayacağı mümkün
görünmüyor. Aksine "Çeçen stratejisi"ni Şamil Basayev
uyguluyor. Rusya Dağıstan'ı da Çeçenistan gibi
kaybederse, Hazar denizinin çok önemli bir kıyısını da
kaybetmiş olacak. Çünkü Orta Asya'dan gelen petrol ve
doğalgaz hatları ile Bakü-Novorossiisk petrol boru
hattı Dağıstan'ın başkenti Mahaçkale'de kesişiyor.
Doğal enerjinin giderek azalacağı önümüzdeki yüzyıla
ekonomik ve politik hüsranla girmek istemeyen Rusya,
bölgedeki hegemonyasını korumak amacıyla büyük çaba
sarfediyor.
Rusya'nın büyük zorluklar
çekmesine karşın Dağıstan'da başarılı olma ihtimali
yüksek. Çünkü Dağıstan herkesin rahat el atabildiği
Çeçenistan'a benzemiyor. Rusya'yı bölgede bekleyen en
büyük handikap ise yine kendi dağınıklığıdır. Eski
gücünü koruma iddiasıyla Kosova'ya kadar asker
gönderen Rusya'nın isyanın ilk günlerinde Dağıstan'a
gönderdiği birlikleri, henüz çatışmalara girmeden
yiyecek stoklarının yüzde 80'ini tüketti.
Çeçenistan'da barış anlaşmasını imzalayan dönemin
Rusya Genelkurmay Başkanı Alexander Lebed'in bu durumu
"aç bir asker kızgın bir askerdir" sözleriyle
yorumlaması, Moskova'nın askeri anlamda ciddi bir kriz
yaşadığını da gösteriyor.
Çeçenistan savaşı
Şamil Basayev öncülüğünde başlatılan isyanın
başarıyla sonuçlanmasında Çeçenistan'ın ağırlıklı
olarak Çeçenlerden oluşması önemli bir etkendir.
Ayrıca Çeçenistan savaşı sırasında Rusya üzerinde dış
baskı da çok yoğundu. ABD bir yandan, TC diğer yandan
önemli bir baskı unsuru oluşturuyorlardı. Çeçenler,
Afganistan gibi Rusya'ya karşı kullanılıyordu.
Çeçenistan'da başlatılan dış destekli isyanın başarılı
olması, Rusya'nın Kafkasya'daki egemenliğini de
sarsmıştı. İşte bu durum yeni isyanlara prim
kazandırmıştı. Rusya'nın "Kuzey Kafkasya Ekonomik
Bölgesi", ya da "Kuzey Kafkasya Askeri Bölgesi" gibi
terimlerle andığı bölgede cesur komutanların çıkması
da Moskova'nın korkulu rüyası haline gelmiştir.
Kuzey Kafkasya'nın en önemli gerilla komutanlardan
biri olan Şamil Basayev'i bugün Dağıstan'da da asi bir
komutan kılan yine özelliğidir. 1989'da Çeçenistan'ın
bağımsızlığı için tek başına Ankara'ya uçak kaçırdı.
Çeçenistan savaşı sırasında büyük bir şehir baskını
yaptı, Abhazya savaşı sırasında ise gönüllü
birliklerin başkomutanı oldu. Basayev'in şu sıralarda
başında bulunduğu "İslami Şura", Dağıstan'ı, daha önce
var olduğunu iddia ettiği "Dağıstan İslam Cumhuriyeti"
olarak ilan etti. "İslami Şura"nın açıklamasında,
kurtarılmış topraklar olarak ilan edilen Dağıstan'ın
denetim altındaki bölgelerinde Şeriat Mahkemesi'nin
kurulacağı da belirtiliyor. Rusya Genelkurmay Başkanı
Anatoli Kvaşnin ise o günden bu yana durumun kontrol
altında olduğunu öne sürüyor. Moskova'da Dağıstan için
yapılan yorumlar da ilginç. Eski başbakanlardan Sergej
Stepaşin, Dağıstan'ı kaybedebilecekleri görüşünü
savunurken, birçok batılı yorumcu da bu görüşü
paylaşıyor.
Öte yandan Basayev'in kendisi de
açıklamalarını sürdürüyor. Son açıklamalarından
birinde "Rusya Dağıstan'ı gönüllü terketmeli" mesajını
veren Basayev, aksi taktirde sonuna kadar
direnecekleri uyarısında da bulunuyor.
Basayev kimdir?
Kuzey Kafkasya çevrelerinde
"çok mütevazi" diye tanımlanan Basayev'in islamiyet
temeli üzerine kurulu bağımsız devlet anlayışının
Çeçenistan savaşından sonra oluştuğu savunuluyor. Eşi
Abhazyalı bir Hıristiyan olan Basayev'in kendisi ise
tarihçi, hatta bu alanda doçentlik bile yapmış. Suudi
Arabistan kaynaklı Wahabi Tarikatı ile tanışıp içinde
yer aldığı söyleniyor. İslami devlet anlayışı da
bundan kaynaklanıyor. Bu arada Basayev'in Çeçenistan
savaşından sonraki mücadelesi ve yöntemleri ABD'nin
çıkarlarına da aykırı üstelik. Ancak anti-emperyalist
karakterinin sadece Rusya'yı kapsamına aldığı
anlaşılıyor. Çeçenistan savaşının sona ermesinin
ardından ülkenin siyasetinde yer alan Şamil Basayev,
geçtiğimiz 20 Şubat tarihinde Grozni'de düzenlenen
Çeçenistan savaşındaki İşkerya hareketinin yürütme
organı olan İslami Şura'nın konferansında, konsey
başkanı olarak seçildi. Toplam 35 konsey üyesinden
oluşan Şura, hükümete karşı güçlü bir mahalefet
iddiasıyla 9 Şubat'ta kurulmuştu. Hedef Devlet Başkanı
Aslan Maşhadov'a karşı de fakto bir alternatif
yaratmak, tecrit etmek ve hükümetten istifasını
sağlamaktı. Çünkü birçok Çeçen lider Maşhadov'u çok
layik ve Moskova taraftarı olarak suçluyor.
Şamil Basayev'in aksine Aslan Maşhadov, Rusya eğitimli
ve eski Kızılordu komutanı olarak biliniyor.
Çeçenistan savaşı sırasında Cevher Dudayev
öncülüğündeki İşkerya güçlerine komutanlık etmesi
nedeniyle 1996'daki genel seçimlerde devlet başkanı
seçildi.
Şamil Basayev ile Zalimhan Yandarbiyev
gibi Çeçen liderler ise daha çok Çeçenistan'ın islami
geleneklerinin etkisinde yetişmişti. Maşhadov ile
Basayev arasındaki fark da büyük oranda dünyaya bakış
açılarına dayanıyor. Biri Rusya yanlısı bir
politikacı, diğeri islami düzeni savunuyor. Basayev ve
çevresi Rusya'ya karşı mesafeli oldukları gibi,
İşkerya'nın geleceğinin sadece İslamiyet olacağından
da emin görünüyorlar.
Basayev'in yakın olduğu
Wahabi Tarikatı ise Sovyetler Birliği'nin
dağılmasından sonra Kuzey Kafkasya'yı etkisi altına
almakla tanınmaya başlamıştı. Bölgede daha önce kök
sallayan Nakşibendi tarikatı üyeleri arasında
örgütlenme yapan sünni Wahabi tarikatı, müdahaleci bir
özellik taşıdığı için Nakşibendiler içinde tepki ile
karşılanıyor. 6-8 Nisan 1997 tarihleri arasında
Moskova'da ilk kez düzenlenen "Rusya Kur'an
Konferansı"nda konuşan Rusya Büyük Müftüsü Talat
Tajuddin, "Wahabiler bize büyük zarar verdi" diye
yakınmıştı. Wahabilerle yaşanan gerginliğin de gündeme
geldiği konferansta tarikatın Türkiye'de yaşayan ve
Kafkasya'da çok etkili olan lideri Şeyh Muhammed Nazım
el-Haqqani başkanlığında toplanan ulemalar,
Wahabilerin özellikle Özbekistan, Dağıstan,
Kazakistan, Türkmenistan ve Çeçenistan'daki Nakşibendi
hareketine sızdığını ve Suudi Arabistan'dan sağlanan
"dolarlarla" örgütlenmelerini güçlendirdikleri, hatta
Bosna, Pakistan, Türkiye ve Mısır'da da aktif
oldukları kaygısını dile getirmişti.
Buna
rağmen Şamil Basayev'in bu seferki misyonuyla ciddi
bir destek görmemesi dikkat çekiyor. Rusya'yı kaybetme
korkusunu yaşayan ABD, Dağıstan'daki isyanı, resmi
açıklamalarında "silahlı grupların yasalara bağlı
otoriteler ve suçsuz halka karşı saldırısı" olarak
nitelendiriyor. Ancak bu hareketi "terörist" olarak
tanımlamaması da göze batıyor. Zira PKK'nin
Kürdistan'da yıllarca verdiği ulusal kurtuluş
mücadelesi ile Ortadoğu'daki birçok hareket ABD
emperyalizmi tarafından "terör" olarak
nitelendirilmektedir. ABD'nin Dağıstan isyanını farklı
bir dille "kınaması" ve zoraki bir açıklama havası
yaratması, aslında işin rengini gösteriyor. ABD
Dışişleri Bakanlığı'nın 16 Ağustos tarihli
açıklamasında, ayrıca savaşan taraflar sivillere karşı
duyarlı davranmaya çağrılıyor. Kuzey Kafkasya'daki
durum ise "istikrarsızlığın giderek büyümesi" diye
algılanıyor. ABD elbette bölgede çıkarlarına ters
düşecek istikrarsızlık istemiyor. Çünkü böylesi bir
durumda tasarlanan uzun enerji hatları projeleri suya
düşecek, bölgede milyarlarca dolarlık yatırım yapan
Amerikan petrol şirketlerinin sermayesi riske girecek.
ABD, çıkarlarını korumak için gerektiğinde silahlı
müdahaleyi bile göze alabilir.
CIA'nın Şamil
Basayev'i Suudi kökenli radikal İslamcı Usame bin
Laden ile ilişkilendirmesi de ABD'nin tavrını ortaya
koyuyor. Çünkü Bin Laden, Kenya ve Tanzanya'daki
elçilik bombalamalarının zanlısı olarak ABD tarafından
kelle parasıyla aranıyor. Afganistan ve Sudan'ın
geçtiğimiz yıl uzun menzilli Tomohawk füzeleriyle
bombalanması da bu nedenleydi. New York Post
gazetesinin Ağustos sonunda yayımladığı bir habere
göre, Amerikan istihbaratı, Şamil Basayev'in isyan
hareketi için Usame bin Laden'den para aldığı ve Bin
Laden'in bölgeye kendi savaşçılarını yolladığı öne
sürülüyor. Dış ülkelerden ciddi bir destek görmesi
beklenmeyen Basayev'in tek dayanağının Kafkas halkları
olması ise avantajı olarak görülüyor. Ancak bu alanda
örgütleme yapmanın da büyük zorlukları sözkonusudur.
Basayev'in bu şartlar arasında uzun süre Kafkas
Dağları'nda kalma ihtimali var, ama güçlü bir
örgütlenme yapılmadan büyük başarılar elde edeceği
mümkün değil.
|