Küçük
bir kızdı. Kıvır kıvır uzun siyah saçları ve yeşil
gülümseyen gözleri ile babasının ve mahallenin
sevgilisiydi. Babasından
aldığı sevgiyi etrafındaki insanlara o minik
yüreğinden koptuğu gibi bolca veriyordu. Yaşlılar için
sohbet arkadaşı kimsesiz çocuklar için güvenilir bir
minik yürekti. Tam çocuktu hayatı hep oyun olarak
alırdı. Hayal dünyası o kadar geniş ve sevgi doluydu
ki.
Hayalinde çok zengindi fabrikaları vardı ve oralarda
kimsesiz çocukları
çalıştırıp onlara ev alıyor, sevgi dolu anne ve
babalar veriyordu. Bu
hayallerini babası ile paylaşıyordu başkası gülüyordu
ama babası aferin
benim akıllı kızım diyordu. Sırf akıllı kızım demesi
için her gün yeni
yeni sevgi dolu hayallerini sabırsızlıkla anlatması
için babasını
bekliyordu.
Çocuklar her zaman kıyafetlerini ve alınan eşyalarını
ilk olarak ona
götürüp gösterirlerdi. Öyle ya onun babası ona her
istediğini alıyordu
birbirinden güzel eşyaları vardı. Etraftaki çocuklar
için o farkında bile
olmadığı bir liderliği üstleniyordu. Arkadaşları için,
alınan bir kıyafete
onun çok güzel demesi çok büyük sevinçti.
Mahallenin kadınları her gün akşam saatlerinde
annesinin yanına gelir ve pastalar börekler eşliğinde
çaylarını içerlerdi. Sohbetler edilir
mahallenin sakinleri tek tek konu edilirdi. Hele
şakacı şişman teyzesi ne komiklikler yapardı. Onlara
hayrandı ne kadar mutlu insanlardı.
İlk defa kalbi kırılmıştı anlam verememişti. Komşu
kadınlar kimden ve
neden bu şekilde bahsediyor anlayamıyordu kalbi çok
kırılmıştı. Sabah
olmuyordu nasıl yapıp da görebilirdi o uzak durulması
gereken kişileri. Ya onları göreceği için annesi,
babası kızarsa diye minik kafasında atıp
tutuyordu. Babası ile ilk defa konuşamadı. Kadınlar
sevmemişti aman uzak durun diyordu, o zaman babası da
sevmeyecekti. Peki neden di?
Yüreği izin vermedi ve sabah erkenden komşuların
bahsettiği, mahalleye yeni taşınan komşuları görmeye
gitti. Kapıyı yavaşça çaldı. Uzun boylu sarı uzun
saçlı çok güzel bir kız açtı kapıyı ve gülümseyerek
ürkek bir sesle gel buyur dedi. Korkuyordu kimse
kendisini görmeden hemen içeri girdi. Daracık, duvarda
ki sıvaları yere dökülmüş bir salona girdi.
Karşıda sadece üzerinde bir eski çaydanlık olan dökük
tezgah ve yerde
birkaç boş ve kirli tencere tabak vardı. Etrafa
bakmamaya çok özen
gösterdi ama şaşırmıştı elinde olmadan karşısında
gördüğü eşyalara
bakmıştı. Ev sahibi kızın kapısını açtığı odadan içeri
adımını attı.
Donmuştu, şaşa kalmıştı minicik bir bebek ve
aralarında çok az yaş farkı olan 3 tane daha çocuk.
Hepsi kendisinden küçüktü. Sadece kendisine kapıyı
açan sarışın kız belki bir iki yaş büyüktü.
Evde başka kimse yoktu. Dışarıda soğuk bir hava vardı,
yerdeki karlar
aylardır duruyordu. Odanın penceresinde ki buzlar
çözülmemişti daha. Yere birkaç kat kilim serilmiş,
pencere altlarına kağıt parçaları
sıkıştırılmıştı Odanın içerisi oldukça soğuktu.
Yanmayan köşede kurulu
eski bir soba ve yerde ince bir döşek ve bir yorgan
vardı. Hepsi o yatağın içindeydi. Kapıyı açan sarışın
kız mahcuptu keşke görmeseydi diyen gözler ile
bakıyordu. Minik yürek ev sahibinin bu rahatsızlığını
fark etmiş ve sanki çok güzel bir ortama girmiş gibi
sevgi dolu bakışlar ile en küçük olan bebeği sevmeye
çalıyordu.
Kısa sürede dostluk kurulmuştu. Ev sahibi kız pencere
altındaki duvardan düşen sıvaları bir türlü yok
edemediğini söylüyordu. Bebeklerin karnını doyurmak
için ne yemekler yapabilir onları anlatıyordu. Ama
biliyordu ki sözü edilen hiçbir yemeği yapma şansları
yoktu. O kadar çaresiz bir aile hiç görmemişti ve
minik anne nasıl baş edecekti bu sorunlar ile.
Minik yürek okula gidiyordu ve her gün bisküviler ile
okul arkadaşlarına
ziyafetler çekiyordu. Eve geldiğinde sıcacık yemekler
yiyor babası ile
sohbetler ediyordu. Oysa bu yeni komşuların hiçbir
şeyleri yoktu. Bir
şeyler yapacaktı ama ya komşuları onlara gittiğini
görürde annesine
söylerlerse o zaman ne diyecekti?
Artık okula bisküvi götürmüyordu, evdeki eski
gazeteleri topluyordu.
Çevresinde ısınmak için ne lazım ise o yeni eve
taşıyordu. Her gün eline bir şeyler alıp çocukların
yanına koşuyordu.
-Bisküvileri ben sevmiyorum ama annem zorla veriyor
bende bebek sever diye bebeğe getiriyorum diyordu.
Gazeteleri kat kat yapıp önce üzerindeki resimlere
bakıp gülerek resimler hakkında yorumlar yaptıktan
sonra pencere altına sıvaların düştüğü yere kapatmak
için bazılarını da sobadaki ıslak odun parçalarını
tutuşturmak için kullanıyorlardı. Mahalleye gelen bu
minik anne ile çok mutluydu. Bebekleri seviyor onlara
yiyecekler getiriyordu.
İki arkadaş saatlerce, konuşuyordu. Meğer anneleri ne
kadar güzel kadındı ve çocuklarını ne kadar çok
seviyordu. Giderken ağlamıştı istemeyerek gitmişti.
Babaları her gün ağlatıyordu annelerini aslında sadece
korkuyordu babasından hele annesini evden kovduğu gün
ne kadar ağlamıştı sarışın güzel kız. Babaları çok
kızmıştı evlerinden hiçbir şey alamadan yola
çıkmışlardı. Anneleri eve olurda dönerse çocukları
bulamazsın diye apar topar kaçmışlardı.
Yaşlı paradan başka bir şey düşünmeyen hacı amcanın
evini zar zor
bulmuşlardı. Baba üzgündü parasızdı sadece eve ekmek
alabiliyordu. Suyun içerisinde ıslatılmış ekmekti
bebeğin maması. Annesi olsa ne güzel yemekler yapardı.
Sarışın arkadaşı anlatıyor ağlıyor minik yürekte
onunla ağlıyordu.
Kadınlar yine akşam saatlerinde çay sohbetine
gelmişlerdi. Eskisi gibi
komiklikler yapmıyorlar sadece çocuklarını bırakıp
başka birisine kaçan
tanımadıkları kadına kızıyorlardı. Kimdi bu insanlar,
aman ne kötü bir
şeydi, annenin çocuklarını bırakıp başkasına kaçması.
Öyle bir annenin
çocukları da kötü olurdu o yüzden onlardan çocuklarını
uzak tutmak
lazımdı. Bu konuda birbirlerine sıkı sıkı tembihlerde
bulunuyorlardı.
Minik yürek söylenenlerin hiç de doğru olmadığını
biliyordu ama sarışın
arkadaşı ona çok güvenmişti konuştuklarını ve
doğruları nasıl söylerdi.
O
zaman çok sevdiği sarışın arkadaşı kendisine bir daha
güvenmezdi. Fakat neden onları kimse tanımıyordu. Ah
bir tanısalar nasıl sever, nasıl
üzülürlerdi o minik çocuklara.
Şişman teyze artık minik yürek için sevdiği şakacı
teyze değildi. Onun
değer komşuları nasıl etkilediğini görmüştü. Hiç
çocuğu olmayan şişman teyze bence çocukları sevmiyor
diyordu kendi kendine. Çocukları sevmediği için yanı
başında oturan bu yeni komşuları hiç tanımak
istememişti. Minik yürek çaresiz ve sanki büyük yanlış
yapıyor gibi her gün düzenli olarak yeni komşularını
görmeye gidiyordu. Şişman teyze sonunda onu eve
girerken görmüştü ve akşam çayında annesine
söyleyecekti. Ya annesi kızarsa, ya babası üzülürse
diye kendi kendine sürekli soruyordu. Yaptığı nasıl
bir suçtu anlam veremiyordu.
Şişman teyze çok fırsat vermeden yarı azarlar şekilde
o evde ne aradığını sormuştu. Artık söylemek lazımdı o
çocukların annesi yanlış anlatılmıştı. Bütün
öğrendiklerini anlattı. Çok geçmeden mahallenin
kadınları yeni komşuların kapısına gitmişlerdi sarışın
güzel kız kapıyı açtı hepsi meraklı gözlerle eve
girmişti. Ne yendi ne içildi nasıl yaşamaya çalıştılar
bakınıyorlardı. Minik yürek mahcuptu ama olsun sonunda
hepsi bu korktukları eve gelebilmişlerdi. Çocukların
durumunu görüp üzülmüşlerdi. En kısa zamanda neler
getirilir neler yapılabilir onu
konuşuyorlardı. Sarısın kızı sorguya çekmişlerdi
kimlerdi, nerden
gelmişlerdi, ne yapacaklardı, anne nasıl oldu da başka
yerdeydi.
Bir iki gün sonra komşuların yoğun gayretlerini
görüyordu minik yürek ve seviniyordu. Hepsi anne ile
baba bir şekilde barıştırılmalı diyordu.
Yakın akrabaları kimler onlara bir şekilde ulaşılmalı
ve burada oldukları
söylenmeli deniliyordu. En son dayılarına
ulaştıklarını ve geleceğini
komşuların sohbetlerinden duydu minik yürek.
Artık babası ve annesi ile konuşuyor çocukların ne
kadar tatlı olduğundan bahsediyordu. Yine okuldan
geldikten sonra yüreği sevinçle dolu ve kim görecek
korkusu olmadan sarısın arkadaşına gitti. Ev bomboştu
gitmişlerdi bir an için ağlamaklı oldu. Fakat anladı
ki anne ve baba barışmış çocuklarını evlerine
götürmüşlerdi. Artık onlarda sıcacık bir evde oturacak
ve karınları doyacaktı. Minik yüreğin, sarışın
arkadaşı her aklına geldiğinde içinde hüzün olur, ne
zor şeydi çocukken anne gibi olmak.
En fazla 3 hafta süren bu dostluğu minik yürek hiç
unutamadı.
|