Eski Yunanlılar
bütün savaşçıları kadın olan bir ülkeden bahsederler. O
ülkede yaşayan kadınlara da "Amazon" derler. Amazonların
gerçekten yaşadıklarına dair bazı dayanak noktaları
da var.
MÖ 5. yüzyılda
yaşamış olan Yunan tarihçi Herodot'a göre, Sarmatlar
Amazonların ve İskitlerin atalarıdır. Tarihi Çerkesya
topraklarında yapılan arkeolojik kazılarda, Sarmat ve
İskit mezarlarından çıkan iskeletlerin büyük
çoğunluğunun kadınlara ait olması, kılıçlar, ok başları,
çizme, küpe ve takılara bakılırsa, mezarlar savaşçı
kadınlara aittir. (Sarmatlar)
Ayrıca daha birçok başka kaynakta da Amazonların
izlerine rastlamak mümkündür.
Romalı tarihçilere ve Antik
dünyanın son büyük tarihçisi olarak anılan Procopius'a
göre de Amazonların vatanı Kuzey Kafkasya coğrafyasıdır.
Homeros, Diodoros ve coğrafyacı Strabon da Amazonlardan
söz eder.
Amazonların daha
kolay yay ve mızrak kullanabilmek için sağ göğüslerini
kestiklerine dair bazı rivayetler de vardır.
Amazonlarla ilgili
halk söylencelerine göre; erkekler savaşlarda yer
almazlardı. Tarihçi ve yazar olan Prof. Bilge Umar,
Amazonları "tarım yapmayan hayatları at sırtında avcılık
ve savaşla geçen bir kadınlar ulusu" olarak
tanımlamıştır.
Dilbilim Profesörü olan John Colarussa, son Kanada
seyahatimizde, Amazonlar konusunda başından geçen bir olayı
şöyle anlatmıştı bana:
“Daha geçen
yıl, Stanford’da Yunan Klasikleri Bölümü'nden bir
profesör benimle temas kurdu. Bana ellerinde 13 adet
büyük vazo olduğunu, bu vazoların üzerlerinde amazon
resimleri ve anlamını bilemedikleri bazı Yunanca
kelimeler bulunduğunu söyledi. “Amazon Adigece bir
kelimedir, ‘orman
ana’ anlamına gelir”.
Yunanlılar bunu yeniden şekillendirmişlerdir.
Vazonun
üzerindeki resimlerde kadınlar tunik pantolon ve çizme
giyiyorlardı, bu Amazon resimlerinin altında, Yunan
alfabesi ile yazılmış ama okunmayan bazı kelimeler
vardı. Bana bunların herhangi bir anlam ifade edip
etmediğini sordu. Ben de baktım. Gerçekten Yunanca
harflerle yazılmıştı. Fakat bana herhangi bir resim
göstermedi, sadece kelimeleri gösterdi. Kelimeye
dikkatlice baktım, “kıvırcık saçı var” anlamındaydı.
“evet, kadının kafasında kıvırcık saçları var” dedi.
Başka biri Abhazca “köpeği sal” anlamındaydı. Kelimeler
2 bin 500 yıllıktı ve antik Abhazca'ydı, fakat Yunan
harfleriyle yazılmıştı. Onlara, adamın bir yere koşup,
bahçe gibi bir yerden bir şey çaldığı anlamına geldiğini
söyledim. Kadın “yaptığın tercümenin arkasında duruyor
musun?” dedi. Çünkü bu ifade “kaz ifadesi” adıyla
bilinen çok meşhur bir ifadeydi. Vazo, Yunanlı bir oyun
yazarının kaybolan oyununu temsil etmek için yapılmıştı.
Bu oyunda bir adam birinin bahçesinden bir kaz çalmıştı,
o adam da polisi çağırmıştı; resimlerde polislerin
üniforma olarak kullandıkları kıyafet de görülüyordu.
Adam şöyle diyordu: “o r ara…” (aman Tanrım.) Elbette,
onlardan kaz çalmıştı ve cezalandırılacaktı. Yunanca
“asılacağım” diyordu. Bugüne kadar gelmemiş olan bu
oyundan bahsedildiğini duymuştuk, bu da oldukça popüler
olan bu oyunun bir temsiliydi. Polis antik
Adigelerdendi. Vazonun arkasında ve önünde birşeyler
yazıyordu. Ön taraftaki yazılar Abhazca'ydı. Abazalar
1000 yıl önce Abhazlardan ayrılıp dağlara çıktılar ve
orada Besleneylerle küçük bir imparatorluk kurdular.
Abhaz-Adige dili
arasındaki benzerlik %12-15 gibi çok düşük bir
seviyededir. Vazo üzerindeki en eski yazı örneklerini
gördüğünüzde Wubıhca bazı kelimelerle de
karşılaşıyorsunuz; bazı Gürcüce ve Osetçe kelimeler de
var. Orada Eugma adında biri vardı; Gürcüce değil,
Keltçe değil, Farsça değil, Slavca değildi; tekrar
tekrar kelimeye baktım ve anladım ki “takip et”, “asla
bırakma” anlamlarındaydı; bu bir takma addı ve bir
Amazon'un kafasında yazıyordu; bir kılıç taşıyordu;
başka biri yüksek sesle bağıran anlamındaydı; bir
başkası da zırh giyiyordu. Bu, 2 bin 500 yıl önce
Yunanlılar ile Kafkasyalıların ne kadar yakın
bağlantıları oluğunun bir kanıtıydı.
Bir dili konuşurken
onun hakkında düşünmezsiniz; sadece konuşursunuz. Fakat
eğer dışarıdan biriyseniz, bir dilbilimci gibi mesela,
bir şeyler öğrenmeye, dilin nasıl işlediğini öğrenmeye
çalışırsınız. Adigecece gerçekten hayret vericidir.
Lengüistik teorisinde bile bu dili her şeyiyle
açıklayamıyoruz. (Cümle yapısından bahsediyor.) Çok
ilginçtir. Bunun gibi çok az dil vardır. Hititçe çalışan
insanların ilk etkilendikleri şey; Hititçe'nin de böyle
olmasıdır.”
|