Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ile ilgili
eleştirel bir yazı kaleme alan Psikiyatrist Doktor
Ahmet Koyuncu hakkında suç duyurusunda bulunuldu.
Yurt dışında birçok makalesi yayınlanan, 6 bilimsel
kitap ve bir roman kitabı kaleme alan Koyuncu, yaptığı
araştırmalarla sağlık camiasında adından söz ettiren
biri olarak biliniyor.
Koyuncu hakkında, Facebook sayfasında 19 Haziran
2014'te kaleme aldığı "Recep Tayyip Erdoğan
Türkiye’nin ortalamasıdır." Başlıklı yazı
nedeniyle şikayette bulunuldu.
İlginç olan ise şikayette bulunan kişinin
Koyuncu'nun aynı zamanda meslektaşı olan Özel
Hastaneler Birliği Başkanı Reşat Bahat olması...
Bahat savcılğa verdiği dilekçesinde, Ahmet
Koyuncu'nun hem kendisine, Başbakan'a hakaret eden
yazılar kaleme aldığını iddia ederek Koyuncu'nun takip
altına alınmasını istedi.
Hakkında şikayet olduğunu öğrenen Koyuncu, Kanarya
Polis Merkezi'nde avukatı eşliğinde ifade verdi.
Olaya isyan eden Doktor Koyuncu hedef
gösterildiğini belirterek
"muhtemelen takibe
alınacağım, belki telefonlarım dinlenmeye başlayacak"
dedi.
Yazısından dolayı birçok AKP'liden küfürler ve
tehditler aldığını belirten Koyuncu, "Ancak bir
meslektaşımın şikayetçi olmasını yakıştıramadım.
Şaşırdım" dedi.
301'İNCİ MADDEDEN ŞİKAYET
Savcılıkta hakkındaki dilekçeyi görünce hemen
avukatını aradığını belirten Koyuncu, 301'inci
maddeden hakkında yargılama istendiğini öğrendiğini
belirtti.
TAMAMEN BİLİMSEL BİR YAZI
Ahmet Koyuncu, şikayet konusu olan yazısında hiçbir
hakaret olmadığını belirterek
"tamamen bilimsel bir
yazı" dedi.
İşte Ahmet Koyuncu'nun şikayet konusu olan o
yazısı:
"RECEP TAYYİP ERDOĞAN TÜRKİYE’NİN ORTALAMASIDIR.
RECEP TAYYİP ERDOĞAN TÜRKİYE’ DİR…
Çocukluk yıllarımda yaşadığım bazı olaylar, adeta
beynime kazınmış gibidir. Onları çok iyi hatırlarım.
Örneğin yaşadığım köyde anneler çocuklarına
sinirlendiklerinde ‘‘ Ermeni Dölü…’’ diye
bağırıp, arkasından terlik atarlardı. Bu Ermanı neydi,
onu bilmezdik. Ama sık olarak kullanıldığına şahit
olurduk. Sonra büyüdüğümde öğrendim ki; büyüklerimiz
arkamızdan ‘‘Ermeni dölü’’ diye bağırırmış.
Ermanı, meğer Ermeni imiş.
Büyüdüğümde gerek eğitim, gerekse sosyal hayatımda
bir çok Ermeni ile tanışma fırsatım oldu. Hepsi bir
birinden değerli insanlardı. Onlara hiçbir şey
söylemezdim, ama onları gördüğümde ya da sohbet
ederken içimde bir utanç hissederdim. Hissettiğim
onları ayrıştırmamızın, ötekileştirmemizin utancı idi.
Onları Ermeni kimlikleri nedeniyle bir kötülük ve
küfür kaynağı olarak gören bir toplumun bir bireyi
olmanın utancı…
"NİYE KAÇIYORSUN ULAN, İSRAİL DÖLÜ..."
Sonra Soma’da Başbakan’ın ‘‘ Niye kaçıyorsun
ulan, İsrail dölü…’’ diye bağırarak, patlattığı
tokatın sesini videolardan duydum. O an duyduklarıma
inanamadım. Bir ülkenin başbakanı vatandaşına
aşağılayarak bağırıyordu. Hem de nefret suçu
işleyerek…
Yine aynı utanç vardı içimde… Bir insanın doğarken
karar veremediği ve kendisini öyle gördüğü bir özellik
nedeniyle aşağılanmaya maruz kalınıyordu. Oysa Recep
Tayyip Bey, dindar bir insandı ve yaratılanı,
Yaratan’dan ötürü sevdiğini bir çok yerde söylerdi.
Peki İsrailliler Yaratan’ın yarattığı değil miydi?
Sonra yine aklıma büyüdüğüm sosyal çevredeki
insanlar geldi. Onların önemli bir kısmı namazını
kaçırmaz, orucunu tutardı. Ama o insanların önemli bir
kısmı kavga ettiklerinde ağza alınmayacak küfürler
saçarlardı: "Senin Allah’ını, kitabını …"
diye
küfrettiklerine sıkça şahit olmuşumdur. O insanlar hem
küfür ederlerdi, hem de camide en ön saflarda
otururlardı.
Sonra cenaze namazlarına şahit olurdum. O çevrede
kimsenin sevmediği, üç kağıtçı ve ahlaksız olarak
tanımladıkları kişilerin cenaze namazları kılınırken,
İmam cemaate, ölen kişiyi nasıl bilirsiniz, diye
sorduğunda: ‘‘ İyi bilirdik…’’ diye yanıt
verirlerdi. Hem de üç kez…
İşte Başbakan’ı öyle görünce aklıma bunlar
gelmişti. Hem dindar, hem de küfürbazdı. Dine gelince
mangalda kül bırakmayan, ama küfüre ve ayrımcılığa
gelince hiç geri kalmayan… Bu nedenle Recep Tayyip
Erdoğan’ın dindarlığı, Türkiye’nin ortalama
dindarlığıdır. Recep Tayyip Bey’in kini, Türkiye’nin
ortalama kinidir.
Örneğin bütün stadyum ve spor salonlarında
‘‘Ben
sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim.’’
yazar. Siz kaç tane ahlaklı ve dürüst sporcu, spor
adamı ya da spor yöneticisi gördünüz? Parmakla
sayılacak kadar azdır. Sporcuların önemli bir kısmı
kayıt dışı paralarla oynayan insanlardır. Spor ne
yazık ki, Türkiye’ de zenginleşmiş iş adamlarının ün,
şan ve tanınmak için (hatta kayıt dışı, kara para
aklamak için bile) girdikleri bir cambazlık alanıdır.
Siz hiçbir spor adamından, şu konuda da kulübümüz
haksız diye beyan verdiklerini gördünüz mü? Daima
zeytin yağı gibi üsttedirler. Siyasette Tayyip Erdoğan
da hep üsttedir. Siyasetteki sidik yarışının benzeri,
futbolda da söz konusudur.
"AZİZ YILDIRIM ALFA ERKEĞİ"
Örneğin Fenerbahçe… Tam bir çiftlik… Başlarında
Aziz Yıldırım alfa erkeği… Peşinde ise sürü haline
getirilmiş kitleler. Hemde bu insanların önemli bir
kısmı eğitimli, ama Aziz Yıldırım’ın bir hareketi ile
her yeri yıkmaya hazırlar… İşte alfa erkeklerinin
özelliği budur. İnsanların üst beynini devre dışı
bırakır ve alt beyni ile peşinden sürükler. Bunu
yaparken çok mükemmel teknikler geliştirmiştir.
Yanındaki kişi prof. bile olsa, Aziz Yıldırım’ın
yanında hiç farkında olmadan sürünün bir parçası
haline gelirler. Şu an etrafımda doktor, mühendis,
avukat, şirket yöneticisi vb... bir çok futbolsever
arkadaşlarım mevcut. Futboldan konuşulurken bir anda
değişiyorlar. Aldığı eğitimleri bir kenarda kalıyor ve
mahalle ağzı devreye giriyor ve sonra kabalaştıkça
kabalaşıyorlar. Hatta o an kavga bile edebilirler.
Bakıyorum ki takımlarını yönetenlerin üslubu…
Siyasette ki üslup ile ne kadar benzer… İşte bu
nedenle Recep Tayyip Erdoğan’ın nezaketi, Türkiye’nin
ortalama nezaketidir. Onun üslubu, aslında Türk
Halkı’nın üslubudur.
Ki ben basketbolu çok severim, Anadolu Efes
taraftarıyım. Daha doğrusu taraftarıydım. Ama son iki
üç yıldır basketbol maçlarına gitmeye korkuyorum.
Çünkü artık bu maçlara Vandal özellikleri olan,
küfürbaz futbol seyircisi gelmektedir. Daha üç beş yıl
öncesine kadar ne güzel maçlar seyrederdim. Ufuk
Sarıca, Peter Naumoski, Hidayet Türkoğlu, Orhun Ene,
her zaman ki sakinliği ve örnek davranışları ile Aydın
Örs, Çetin Yılmaz vb… Hiç küfür duymazdım. Kızlı
erkekli (!) eğlenirdik. Orası Türkiye’nin, İstanbul’un
temiz kalmış bir parçası idi.
Sonra futbol seyircisi ve Aziz Yıldırım geldi. Bu
gün artık o basketbol maçları yapılamayacak hale
geldi. Bu günlerde duydum ki; Galatasaray şampiyonluk
maçında sahaya çıkmamış. Bir yanda Ergin Ataman ( bu
kişi de bir alfa erkeğidir), diğer yan da Aziz
Yıldırım…
Sanırım 5- 6 yıl önce idi. Ergin Ataman Anadolu
Efes’in başında idi. Şampiyonluk maçında iki Efes’ li
de doping çıktı. Birisinde yasal sınırın altında idi.
Efes şampiyonluğu Fenerbahçe'nin elinden aldı. İşte o
gün Efes’ i bıraktım ve maçlarına da gitmiyorum (
aslında Vandal futbol seyirsinin küfürlerini duymamak
için, hem de dayak yemekten korkuyorum. Çünkü Aziz
Yıldırım’ın bir işareti ile orayı yıkmaya hazır bir
sürü bekliyor). En son olarak Hidayet Türkoğlu
dopingli çıktı. Yakında Türkiye’ye dönecekmiş.
Fenerbahçe’ye dönerse, hiç şaşırmam.( Bir de
Fenerbahçe'de Emre'cik vardı... Hem küfürbaz ve
kavgacı, hem de dindar ve Rabia'cı... Bildiğim
kadarıyla ırkçılıktan da davası vardı.)
İşte bu doping ile Fenerbahçe'nin basketbol
şampiyonluğunu çalmışlardı. Ama bir kaç yıl sonra şike
yaparak Fenerbahçe de, Trabzonspor'un şampiyonluğunu
çaldı. Peki şike davasında aldıkları suçlara ne
dersiniz? O suçlara rağmen, hangi Fenerbahçeli ile
konuşsanız ‘‘ Kim şike yapmıyor ki?’’ diye
kendilerini savunurlar. Haklılar spor pisliğin içinde
yüzmektedir. Kara para, kayıt dışı, rüşvet, şike,
hakem satın alma, hemşehricilik… Zaten suçlu
kulüplerden birisinin başkanını Federasyon başkanı
yapıp, Türk hukukunda ki bir boşluktan yararlanarak, o
hırsızlıktan elde edilmiş kupa ellerinde kaldı. Aynen
siyaset gibi ( Rüşvetten yargılan eski başkanlara
kurulan komisyon gibi) … Sonra şike davasından ceza
alan bir futbolcu Survivor adlı yarışmada yarıştı (
Ümit Karan). Bir diğeri ise hala takım çalıştırıyor (
Bülent Bey). Şikeci adama takım emanet edilir mi? Ama
böyle yöneticilerin böyle antrenörü işte...
Aziz Yıldırım ise hala Fenerbahçe' deki vandal
sürünün başındadır… Tıpkı AKP gibi…
Bir tarafta
Aziz Yıldırım’ı eleştirme cesaretini gösteremeyip bir
sürü gibi onun peşine takılanlar, diğer yanda ise
Tayyip Bey’i eleştiremeyen ve sürü gibi peşine
takılmış AKP seçmenleri… Aralarında ki tek fark, Aziz
Yıldırım’ın Atatürkçü olmasıdır. Ama herkes
arkasındaki kalabalık kadar konuşmaktadır. Sol görüşlü
gazetelerin hiç Aziz Yıldırım’ı eleştirdiğini gördünüz
mü? Çünkü Tayyip Erdoğan'a karşı mücadele eden
Atatürkçü bir grubu eleştirmek hangi solcunun
haddine... Aynen AKP medyası gibi… Kendinden olanı
görmezden gel, kusurlarını ört… Ama karşındakini ise
ahlak ve vicdana davet et… İşte bu iki yüzlülük değil
mi? İşte bu nedenle Recep Tayyip Erdoğan'ın iki
yüzlülüğü, Türkiye'nin ortalama iki yüzlülüğüdür...
"MUSTAFA SARIGÜL İSE SÜTTEN ÇIKMIŞ AK
KAŞIKTI(!!!)"
Örneğin Recep Tayyip Erdoğan’ın hakkında bir çok
yolsuzluk dosyası mevcuttu. Bu AKP seçmenini etkiledi
mi? Ama onun karşısındaki Mustafa Sarıgül ise sütten
çıkmış ak kaşıktı (!!!). Hakkında hiçbir şaibe yoktu
!!!!.... Aslında Mustafa Sarıgül de bir alfa
erkeğidir. Aziz Yıldırım, Mustafa Sarıgül, Recep
Tayyip Erdoğan… Üçü de alfa erkeği… Geri kalmış,
demokrasi bilincinin ve Kohlberg’e göre ahlakın
gelişmediği ülkelerde kitleleri peşine takıp sürü
haline dönüştürebilme potansiyeli olan kişiler… Recep
Tayyip Bey, Soma’ da tokatı nasıl patlattı ise,
Mustafa Sarıgül de seçim çalışmaları sırasında tokadı
patlatmadı mı?
Recep Tayyip Erdoğan televizyonlarda ağlar. Aziz
Yıldırımın da iki kez ekranda ağladığına şahit oldum.
Mustafa Sarıgül ise seçimi kaybedince üç gün ağlamış
(gazetelerde okudum). Alfa erkeklerinin tipik bir
özelliği… Manipülasyon için her numarayı yaparlar.
İşte bu nedenle Tayyip Erdoğan’ın vicdanı, Türkiye’nin
ortalama vicdanıdır. Tayyip Erdoğan’ın ahlaki
gelişmişliği ve dürüstlüğü, Türkiye’nin ortalama
ahlaki gelişmişliği ve dürüstlüğüdür.
Sonra sağlık sektörünün durumu… Şu an doktor
iseniz; ya özel hastanede ya da devlette çalışmak
zorundasınız… Siz ya devlet de AKP’nin oy kazanması
için çalışmak zorundasınız ya da özel hastanede
ezilmek zorundasınız. Çünkü muayenehanelerde serbest
hekimlik yapma şansınız yok. Çünkü o kadar çok koşul
isteniyor ki… Ayrıca muayehanesi olan hekimler, SGK
ile anlaşmalı özel hastanelerde ameliyat dahi
yapamıyor. Bir cerrah için her şeyin sonu...Ben
muayenehane açarken, benden deprem raporu istenmişti.
Alt katımda bin kişilik İş Bankası mevcut. Onlardan
istenmiyordu. Diş hekiminden, muhasebeciden,
avukattan istenmiyordu. Ama doktorsan ve serbest
çalışacaksan, hiç şansın yoktu.
"MİLLETİN A...SINA KOYDUK DİYE SEVİNÇ ÇIĞLIĞI
ATMIŞ BİLE OLABİLİRLER"
O gün anladım ki karşımda Özel Hastaneler Derneği
vardı. Bu yönetmelik özel hastane patronları ile
AKP’nin el ele vererek çıkardığı bir yönetmelikti. Bu
yönetmelik sayesinde özel hastaneler daha ucuza ve
daha kolay hekim bulmuştu ve hala da bulmaktadır. Yani
hekimler, Özel Hastaneler Derneğinin kucağına
oturmuştur ( Tıpkı bazı tape'lerde kucağımıza
oturacaklar diyenler gibi... Hatta bu yönetmelik
çıktığında Özel Hastane Patronları hekimlerin
a.....sına koyduk diye sevinç çığlığı atmış bile
olabilirler.)
Doğrusu uzun bir süre Özel hastaneler Derneği
Başkanı’nın hastanesinde çalıştım. İlk beş yıl
hakkımızı alıyorduk. Ama son beş yılda öyle kesintiler
başladı ki, hatta son birkaç yılımda neredeyse ayakta
uyutuluyorduk.. Ama bütün hastaneler böyleydi. Bütün
özel hastane patronları doktorunun emeğini hunnarca
makaslıyordu. O hastaneden ayrılsan başka bir
hastanede de aynı şey seni bekliyordu. Sanki bütün
özel hastaneler anlaşmıştı. Sanki birisi patronlara
koçluk ediyordu (bu koçluk eden kişinin bir videosu
vb.. olduğu söyleniyor, ama ben görmedim).
Yaklaşık olarak bir yıl önce çalıştığım
hastanenin karşısına muayenehane açtım.Açarken şunu
gördüm ki, muayenehane açtığım İKİTELLİ Halkalı
bölgesi üç- dört özel hastanenin çöplüğüydü. Öyle
bir yönetmelik çıkarmışlardı ki, muayenehane açacak
bina yoktu. Önceki çalıştığım hastanenin patronu bir
şey demedi. Ama patrondan çok patroncular vardı
(Varoşlarda kurumsallaşmamış iş yerlerinde görevini
yapmak yeterli değildir. Bir çok kişi görev + patron
sözcülüğü ve fedailiği de yaparlar). Bana hastanemin
karşısında işyeri açmamın etik olmadığını
söyleyebilecek cüretleri bile vardı. Ama onların
istedikleri kesintiyi ahlaksızca yapmaları etikti.
Bu gün doktorlarla, özel hastane patronları
arasındaki ilişki, kadın pazarlayıcı ile seks işçisi
kadın arasındaki ilişkiye dönmüştür. Doktor ne kadar
çalışırsa çalışsın, patron ve muhasebecileri her
yerden kesiyor ve doktorun eline yine aynı para
geçiyordu. O hastaneyi bıraksın, diğer hastanede
de doktoru bekleyen buydu. Yani hep kadın
pazarlayıcısı gibi, patron kazanıyordu ( Bu yazıyı
yazarken Matild Manukyan'ı tenzi ederim). Yani bu gün
için özel hastane patronlarının önemli bir kısmı,
genelev patronlarından daha aç gözlüdür. Hatta Matild
Manukyan'ın eline su bile dökemezler... Eskiden Koç,
Sabancı ve Aydın Doğan bu ülkenin vampirleriydi. Şu
dönemde ise inşaatçılar ve özel hastane patronları en
büyük vampirlerdi.
Ha bir de denetlenme konusu.. Beni ilçe sağlık
müdürlüğü sürpriz bir ziyaretle denetliyor. Ama özel
hastanede çalışırken, denetimcilerin geleceğinden en
az bir hafta önce haberimiz olurdu. Ben özel hastanede
çalışırken, patronun odasına girmiştim. İçeride
denetmenler varmış. Neredeyse hazr'ol da
bekliyorlardı. Bu gün şu bir gerçek ki, Özel
hastaneler de, aynen Soma daki madenler kadar
denetlenmektedir. Yani göstermelik...
"DOKTORUN EN BÜYÜK DÜŞMANI AÇ GÖZLÜ HASTANE
PATRONLARIDIR"
Ama sıra o patronlara da gelecek. Ben Özel
Hastaneler Derneği’ni TÜSİAD’ a benzetiyorum. Onlar da
kendi çıkarı için yıllarca bozuk sisteme sırtlarını
dayamışlardı. Ama şu anki durumları… Unutulmamalıdır
ki, doktorun en büyük düşmanı aç gözlü özel hastane
patronlarıdır. Bu patronların önemli bir kısmı fakir
aile çocuğudur. Okumuş, doktor ve ardından patron
olmuştur. Ama bir zamanlar fakir çocukları olan bu
özel hastane patronları, bu gün meslektaşlarının
refahını ve daha iyi kazanmasını, yani zenginleşmesini
önleyen ve onları köleleştirecek olan yönetmeliği
çıkaran Özel Hastaneler Derneği' nin, yani patronlar
kulübünün bir parçası ya da koçu haline gelmişlerdir.
Ama sıra onlara da gelecek. Aç gözlülükleri sonlarını
getirecek… ( Doğrusu son dönemde İkitelli Halkalı
bölgesindeki küçük hastanelerden üç tanesi zor durumda
imiş. Eee.. Büyükler yutuyor adamı.. Sıra kime gelecek
bilemem...)
Aynen özel hastane patronları gibi, Recep Tayyip
Bey de fakir bir ailenin çocuğudur. Fakir ve yırtık
bir ayakkabı ile yola çıkmış ve bu gün ki haline
gelmiş. Aynen özel hastane patronları gibi aç gözlü...
İşte bu nedenle Recep Tayyip Erdoğan'ın aç gözlülüğü
Türkiye'nin ortalama aç gözlülüğüdür.
Türkiye bu… Recep Tayyip, Aziz Yıldırım, Adnan
Polat, Fatih Terim, Erman Toroğlu, Mustafa Sarıgül ve
özel hastane patronları vb… Hepsi alfa erkeği.
Bizim gibi kalmış toplumları manipüle edecek her türlü
oyunculuğa sahipler. Bunlar gelişmiş bir ülke de ne
parti, ne de takım yönetebilirlerdi. Hatta
televizyonlara bile çıkamazlardı. Bu kişilerin hırsı,
narsizmi, egosu, ahlaki gelişmişliği yeni gelişen ve
tv seyreden çocuk ve ergenler için ciddi bir risktir.
Çünkü o yaş grubu model alma ile öğrenir ve bu
insanlar yanlış modeldir. Ama bizim ülkemizdeki
gelişmemiz demokrasimizde ise, onlar aranılan adamdır.
Bu ülke temizlenecekse, temiz bir demokrasi ve
temiz bir toplum istiyorsak, önce futbol ve siyasetten
başlamalıyız. Çünkü ikisini de aynı pislik besliyor.
Sonra bazıları da çıkıp o pislikten besleniyor. Ama
herkes karşısındakini eleştiriyor. Hiçbir zaman iğneyi
kendisine dokundurmuyor. Ki Recep Tayyip Bey de 17
Aralık Soruşturmasında kendisine dokundurmadı.
İşte bu nedenle Recep Tayyip Erdoğan bu ülkenin
ortalamasıdır. Hatta Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’dir."
|