Yinelemekte ve anımsatmakta yarar var;
dünya yahudiliğinin kadim örgütlerinden
B’nai
Brith’e
bağlı
ADL
(İftiralara
Karşı Birlik) üyeleri, 2008’in Temmuz ayında ülkemize
gelip Cumhurbaşkanlığı koltuğundaki
Abdullah Gül
ve Başbakanlık koltuğundaki
Tayyip Erdoğan
dahil olmak
üzere, en üst düzey devlet yöneticileriyle görüşmeler
yaptılar. Görüşmelerde,
“Türkiye’nin
Ermenistan’la ilişkileri geliştirmede yaratıcı ve
etkin olmasını”
önerdiler.
Yahudi lobisinin bu önemli kolu,
“Ermenistan’ın selametiyle yakından ilgilendiklerini”
de açıkça belirtmekten geri kalmadılar.
Bu olayı, geçen yazıda, dünya
yahudiliğinin, bu arada İsrail’in Ermenistan’a açılımı
bağlamında değerlendirmiştim.
ADL’nin
telkinlerinden bir ay sonra
Abdullah Gül’ün
Ermenistan’a maç izlemeye gitmesiyle, İsrail’in
açılımı, Türkiye’nin açılımı oluyordu.
İbrani-Ermeni İlişkileri
Konusunda Bir Kısa Tarihçe
Dünya siyasal yahudiliğinin
Ermenistan’a açılımı, örneğin Ermeni soykırımını
tanıma eğilimi göstermesi, gözlemcilerin oldukça
ilgisini çekti. Ne de olsa, en azından Osmanlı’nın
dağılma sürecinden beri, birbirine düşman olan ve kin
besleyen iki ulus söz konusuydu.
İbrani-Ermeni ilişkilerinin
tarihçesine burada ayrıntılarıyla girme olanağımız
yok. Ama şu nokta belirtilebilir: Yaygın kanının
tersine, Osmanlılar’ın çöküş sürecinde Ermeniler ile
Rumlar’ın tek düşmanı Türkler değildi. Bu iki millet,
Yahudiler’le de yoğun mücadele içindeydiler.
Örnek olsun, tarihçi
Stanford
Shaw,
Yahudi-Türk ittifakını anlattığı
Turkey and
the Holocaust
kitabında,
1896 ile 1908 yıllarında Ermeniler’e yönelik
katliamlara Yahudiler’in etkin biçimde katıldıklarını
belirtmektedir (s.210). Ermeni komitacıların
Yahudiler’e yönelik karşı eylemleri de eksik
olmuyordu. Başka deyişle, mücadele, birbirine karşı
katliam düzenlemeye kadar varmıştı.
Yirminci yüzyıl, bu çatışmanın uzun
tarihinde yalnızca bir evredir. Ermenistan’ın da
bileşeni olduğu Sovyetler Birliği’nin açık Arap
yanlısı ve İsrail karşıtı siyaseti, iki millet
arasındaki tarihsel düşmanlığı diri tutuyordu. Ermeni
örgütü
ASALA’nın
İsrail’e karşı savaşan Filistinli örgütlerle sıkı
işbirliği içinde olduğu basınımızda kimi zaman yer
alıyor.
ASALA
lideri
Agop Agopyan’ın
ölümünde MOSSAD’ın rolü olduğu da hâlâ gündemde olan
iddialar arasındadır.
Yurtdışında Yahudi lobisine
özenen Ermeni lobiciliği bir yana, Ermenistan bu
tutumunu Sovyetler dağıldıktan sonra da sürdürmüştü.
Soğuk Savaş sonrasında,
Ter-Petrosyan
liderliğinde
kurulan Ermeni dış siyaseti, Batı’ya açılsa da Rusya
çizgisinden sapmamaya büyük önem verdi. Azerbaycan’la
savaşta kazandığı başarılarda Rusya desteğinin payını
anımsıyoruz. Bundan sonra, Rusya’yla ittifak,
Ermenistan’ın milli güvenlik siyasetinin ayrılmaz
parçası oluyordu.
İsrail’in açılımını anlamak
için ayrıca önemlidir; Ermenistan, bu dönemde bir
başka tarihsel müttefiki olan İran’dan da kopmadı.
İran, Türkiye’de Özal yönetimini de telaşa sokan 90’lı
yıllardaki Kafkasya ve Ortaasya siyasetinde,
Ermenistan’ın desteğini almakta zorlanmamıştı.
Bununla birlikte, Rusya’dan ayrılmadan
ABD’ye göz kırparak ayakta kalmaya çalışan
Ter-Petrosyan
yönetiminin kaypak siyaseti, 2000’li yıllara
gelindiğinde ABD-İsrail için kabul edilebilir olmaktan
çıktı. Hiç kuşku yok, Büyük Ortadoğu gibi makro
tasarılar, özellikle İran’ın kuşatılması siyaseti,
Ermenistan’da ABD-İsrail çizgisine daha yakın bir
yönetim gerektiriyordu.
Bundan sonrası, eski Sovyet
coğrafyasında sıkça görülen bir kirli siyaset
öyküsüdür. Had safhadaki oportünizmiyle, tipik bir
Sovyet-sonrası siyasetçisi olan
Ter-Petrosyan’dan
milliyetçi
Robert
Koçaryan’a,
ardından
Koçaryan
desteğiyle
seçilen şimdiki Devlet Başkanı
Serj
Sarksyan’a;
Ermenistan halkı, giderek ABD-İsrail çizgisine daha
hazır yönetimlere tanık oluyordu.
Ermenistan’ın
Milliyetçileri ile “Ergenekonu”
İlginç bir nokta şudur; Ermenistan’ı
ABD-İsrail çizgisine sokmada hevesli olan
Koçaryan-Sarksyan
ittifakı, son döneme kadar Ermenistan içinde
“milliyetçi” bir kutup olarak biliniyordu.
Koçaryan,
Ter-Petrosyan’ın
“Karabağ sorununu çözme” siyasetine karşı çıkarak,
1998 yılında onu devirmişti. Ermeni milliyetçisi
Koçaryan’ın
desteklediği
Serj
Sarksyan
ise, 2008’de Ermeniler’in geleneksel ve
tarihsel siyasetini tersine çevirme, Ermenistan’ı
ABD-İsrail’e yaklaştırma yolunda önemli adımlar
atıyor.
Bizde milliyetçi partilerin meclisteki
kritik desteğiyle Cumhurbaşkanlığı koltuğuna gelen
Abdullah Gül’ün,
şimdi tüm tarihsel siyasetimizi tersine çevirmesiyle
paralel düşünmek mümkündür.
Ülkemizde yaşananlarla paralellikler
bununla sınırlı değil. ABD-İsrail çizgisine yaklaşma
yolları arayan
Sarksyan,
Ter-Petrosyan
liderliğindeki muhalefete karşı büyük bir dava ve
soruşturma süreci başlattı.
Ter-Petrosyan
muhalefeti,
2008’de
Sarksyan’ı
başkanlığa getiren seçim sonuçlarına karşı gösteriler
düzenlemiş,
Sarksyan
yönetimi, bu gösterileri kanla
bastırmıştı. Sarksyan, bununla da kalmayıp muhalefeti
“Yediler Davası”
adlı yargılamalarla baskı altına aldı.
Bugün de sürmekte olan bu davanın
Aralık 2008’deki duruşmasını,
Milliyet
“Ermenistan
Ergenekonu”
olarak duyuruyordu. İsabetlidir; muhalefet, kuşkulu
seçimleri protesto ile hükümeti devirmeyi planlamakla
suçlanıyordu.
Ermenistan İsrail’e
Yaklaşıyor
Sarksyan yönetimi, şimdi Ermenistan
tarihinin yahudilere en sıcak devlet başkanı
durumundadır. Nisan 2008’de, Ermenistan’ın Tel Aviv
büyükelçisi
Edvard
Nalbantyan,
Sarksyan
tarafından
Dışişleri Bakanlığı’na atandı – Yahudiler’e
açılımlarında iyi bir muhatap olduğu kesindir. Hemen
bir ay sonra, Mayıs 2008’de, İsrail basını,
Nalbantyan’ın,
“Ermenistan İsrail’le ‘samimi’
ilişkiler geliştirmeye hazır”
açıklamasını duyuruyordu. Hillary Clinton’ın danışmanı
olup
Amerikan Yahudileri Komitesi’nin
başkan yardımcılığını yürüten
Peter
Rosenblatt
da, 30 Mayıs’ta Erivan’a ziyaretinde, Başbakan Tigran
Sarkisyan’a, “İsrail
ile Ermenistan’ı birbirine bağlayacağını”
müjdeliyordu.
Ermenistan kamu kanaatinin, İsrail’le
yakınlaşmaya tümden ikna olduğunu düşünmek mümkün
görünmüyor.
Sarksyan
yönetimine yönelik kuşkular, tarihsel müttefiklerden
kopulmaması gerektiği yolundaki uyarılar,
Ermenistan’da sıklıkla dile getiriliyor.
Nitekim, Ermenistan kamu kanaatinde,
Sarksyan’ı,
İsrail’in İran planlarına alet olduğu tartışmaları o
denli yaygınlaştı ki,
Sarksyan
Temmuz 2008’de bir basın açıklamasında
“İran’la
Ermenistan’ın bin yıllık dost olduklarını”
anımsatıp
“İsrail’in, İran’la anlaşmazlığında
Ermenistan’ın yardımını beklemediğini,”
belirtmek zorunda kaldı.
Bununla birlikte, Ermenistan’da
Sarksyan
karşıtı muhalefet, tıpkı bizdeki gibi,
dar milliyetçiliğinin esiri durumunda. Ermenistan
ABD-İsrail çizgisine girdikçe Türkiye’nin soykırımı
tanımak zorunda kalacağı beklentisi, milliyetçi
muhalefetin de
Sarksyan’a
karşı dilini bağlıyor.
Başka deyişle,
Abdullah Gül’ün
Ermenistan açılımı ile Özür siyasetimiz, İsrail’e
yaklaşan
Sarksyan
yönetiminin
muhalefete karşı en büyük desteği oluyor.
|