KONU ne
olursa olsun iktisadi tartışmalar özünde
insanla ilgilidir.
Çünkü iktisatta
insan vardır. İktisadi sorunların insanla
ilişkisi beş ana başlık altında incelenebilir.
1) Büyüme, halkın refahı nasıl artar.
2) Fiyat istikrarı, enflasyon; hayat
pahalılığı ile savaş. 3) Milli gelir
dağılımı, paylaşımda adalet. 4) İşsizlik,
diğer bir değişle iş bulma. 5) Teşebbüs
hürriyeti ve rekabetin korunması.
İktisat yorumcusu, işleyeceği konuya her
yönden bakar. Olayın ayrıntısına girmeden
“parçanın bütünle ilişkisini” anlamaya
çalışır. Yetkililerin izleyebileceği yolların,
alabileceği kararların artılarını ve
eksilerini görebilmek için uğraşır.
Önyargılarından, taraf tutma eğilimlerinden ve
korkularından sıyrılır. Mümkün mertebe kendi
kendini sansürlemekten kaçınır. Bunun için
vicdanını devreye sokar. Tercihini “optimum”
olan seçenekten yana kullanır. Yani “en fazla
kişiye en yüksek faydayı” sağlayan alternatifi
savunur. Bu tavır, benimsediği ahlak
felsefesinin de temelidir.
İki hafta önce eczane sahiplerinin, ticari
ayrıcalıklarına dayalı “eczaneler arası
rekabeti engelleyen” toplu kepenk kapama
eylemlerini onaylamadığımı yazdım. Bunu
yazarken eczane sahibi eczacıları mutlu
etmeyeceğimin farkındaydım ama yazdım. Derken
Tekel’in “işi kalmamış işçilerinin” işsiz
kalan özel sektör işçilerinin gıkı çıkmazken,
kamu çalışanı olmanın ayrıcalığına dayanarak
yaptıkları eylemler gündeme geldi. Bir anlaşma
sağlansın, olumsuz tutumumu sonra açıklarım
diye bu konuya girmedim. Yazıma ambargo
koydum, hatta düpedüz sansür uyguladım, hata
ettim. Yılbaşı ile birlikte memur maaşlarına
ve vergilere yapılan zamlar yürürlüğe girdi.
“Maaşlara yapılan zam az, vergiye yapılan zam
çoktur” diyemedim; sustum. Çünkü devletin
kimden alıp kime vermesi gerekir sorununa
farklı bir çözüm geliştiremedim.
2009 yılı Türkiye’nin milli geliri yüzde 6
kadar azaldı. Yüzde 1 dolayında nüfus artışı
da hesaba katılırsa, Türk milletinin kişi
başına geliri yüzde 7 düştü. Bir an için gelir
dağılımında hiçbir değişiklik olmadı sayalım.
Bunun anlamı her Türk vatandaşının reel
(enflasyon arındırılmış) geliri yüzde 7 düşmüş
demektir.
Aslında 2009 yılında
harcanabilir milli gelir azalması yüzde 7
değil yüzde 10’dur. Çünkü harcanabilir milli
geliri, üretilen milli gelirden fazla hale
getiren cari işlem açığının yani “el parası
yemenin milli gelire oranı” 2009’da en az
yüzde 3 düşmüştür.
Hükümetin elinde
(IMF veya el âleme borçlanma hariç) halkın bu
gelir kaybını hızla telafi edecek kocaman bir
“sihirli değnek” yoktur ama çok daha kötü
şartlar altında bile, iktidarların elinde
yandaşlarını zengin etmeye yetecek büyüklükte
bir “sihirli değnek” her zaman vardır.
Son Söz:
Küçük pencereden bakan manzaranın
tamamını göremez.
|