İKTİSAT YAZARININ VİCDAN MUHASEBESİ
Ege Cansen
Hürriyet Gazetesi, 09 Ocak 2010
                         
...................
 
...................

KONU ne olursa olsun iktisadi tartışmalar özünde insanla ilgilidir.

Çünkü iktisatta insan vardır. İktisadi sorunların insanla ilişkisi beş ana başlık altında incelenebilir.

1) Büyüme, halkın refahı nasıl artar.
2) Fiyat istikrarı, enflasyon; hayat pahalılığı ile savaş.
3) Milli gelir dağılımı, paylaşımda adalet.
4) İşsizlik, diğer bir değişle iş bulma.
5) Teşebbüs hürriyeti ve rekabetin korunması.

İktisat yorumcusu, işleyeceği konuya her yönden bakar. Olayın ayrıntısına girmeden “parçanın bütünle ilişkisini” anlamaya çalışır. Yetkililerin izleyebileceği yolların, alabileceği kararların artılarını ve eksilerini görebilmek için uğraşır. Önyargılarından, taraf tutma eğilimlerinden ve korkularından sıyrılır. Mümkün mertebe kendi kendini sansürlemekten kaçınır. Bunun için vicdanını devreye sokar. Tercihini “optimum” olan seçenekten yana kullanır. Yani “en fazla kişiye en yüksek faydayı” sağlayan alternatifi savunur. Bu tavır, benimsediği ahlak felsefesinin de temelidir.



İki hafta önce eczane sahiplerinin, ticari ayrıcalıklarına dayalı “eczaneler arası rekabeti engelleyen” toplu kepenk kapama eylemlerini onaylamadığımı yazdım. Bunu yazarken eczane sahibi eczacıları mutlu etmeyeceğimin farkındaydım ama yazdım. Derken Tekel’in “işi kalmamış işçilerinin” işsiz kalan özel sektör işçilerinin gıkı çıkmazken, kamu çalışanı olmanın ayrıcalığına dayanarak yaptıkları eylemler gündeme geldi. Bir anlaşma sağlansın, olumsuz tutumumu sonra açıklarım diye bu konuya girmedim. Yazıma ambargo koydum, hatta düpedüz sansür uyguladım, hata ettim. Yılbaşı ile birlikte memur maaşlarına ve vergilere yapılan zamlar yürürlüğe girdi. “Maaşlara yapılan zam az, vergiye yapılan zam çoktur” diyemedim; sustum. Çünkü devletin kimden alıp kime vermesi gerekir sorununa farklı bir çözüm geliştiremedim.



2009 yılı Türkiye’nin milli geliri yüzde 6 kadar azaldı. Yüzde 1 dolayında nüfus artışı da hesaba katılırsa, Türk milletinin kişi başına geliri yüzde 7 düştü. Bir an için gelir dağılımında hiçbir değişiklik olmadı sayalım. Bunun anlamı her Türk vatandaşının reel (enflasyon arındırılmış) geliri yüzde 7 düşmüş demektir.

Aslında 2009 yılında harcanabilir milli gelir azalması yüzde 7 değil yüzde 10’dur. Çünkü harcanabilir milli geliri, üretilen milli gelirden fazla hale getiren cari işlem açığının yani “el parası yemenin milli gelire oranı” 2009’da en az yüzde 3 düşmüştür.

Hükümetin elinde (IMF veya el âleme borçlanma hariç) halkın bu gelir kaybını hızla telafi edecek kocaman bir “sihirli değnek” yoktur ama çok daha kötü şartlar altında bile, iktidarların elinde yandaşlarını zengin etmeye yetecek büyüklükte bir “sihirli değnek” her zaman vardır.

Son Söz: Küçük pencereden bakan manzaranın tamamını göremez.