ÇARMIHA GERMEK BİZDE OLMAZ
Sedat Ergin
Hürriyet Gazetesi, 22 Aralık 2009
                         
...................
 
...................

Dışişleri Bakanı Prof. Ahmet Davutoğlu, Fener Patriği Bartholomeos’un “Kendimi çarmıha gerilmiş gibi hissediyorum” şeklindeki sözlerine tepki gösterdi ve yaptığı açıklamada şöyle dedi:

“Umarım dil sürçmesidir. Türkiye’nin inancı ve kültüründe çarmıha germek yoktur.”
Davutoğlu’nun bu açıklaması, “çarmıha germe”nin sözlük anlamıyla değerlendirildiğinde doğru bir kabul olarak alınabilir. Ancak çarmıha germenin mecazi anlamlarına baktığımızda, bunu aratacak nice yöntem ve uygulamanın, kültürümüzde azımsanmayacak bir yer tuttuğunu kabul etmemiz gerekiyor.


AŞKALE KAMPINDAN 6-7 EYLÜL’E

Doğrudur, azınlıkları çarmıha germek yoktur kültürümüzde ama mübadele sonrasında 1920’lerin sonunda 120 bin dolayında tahmin edilen Rumların nüfusu, 2009 yılını geriye bırakmaya hazırlandığımız bugünlerde galiba 2 bin 500’ün bile altına inmiştir.

Evet çarmıha gerilmemişlerdir ama tek parti döneminde 1942 yılında çıkartılan Varlık Vergisi uygulamasıyla vahim bir ayrımcılığa maruz kalarak servetlerinin önemli bir bölümü ellerinden alınmıştır. Müslümanlara ve azınlıklara farklı oranlarda (1’e 10 gibi) uygulanan bu vergiyi ödeyemeyenler de Erzurum Aşkale’ye bir yılı aşkın bir süreyle çalışma kamplarına gönderilmiştir.

Doğrudur, çarmıha germek yoktur kültürümüzde ama sandıktan çıkmış olan Demokrat Parti’nin iktidarı döneminde hükümet tahriki ile patlak veren 6-7 Eylül olaylarında bütün azınlıkların ve bu arada Rumların dükkanları da yağmalanmış, daha başka da yüz kızartıcı pek çok şey yaşanmıştır ve Türkiye hala bunun utancını üzerinden atamamıştır.

Evet, çarmıh olayı olmamıştır ama 12 bin kadarı da 1964 yılında Kıbrıs’ta Türklerin uğradıkları zulme misillime olarak çıkartılan bir kararname ile Türkiye’den sınır dışı edilmiş, bu da yeni bir göç dalgasına yol açmıştır.

Ayrıca geride kalanların da taşınmazlarıyla ilgili hala ciddi sorunları vardır ve durumları sıkça Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin gündemini işgal etmekte, mahkemenin ihlal kararlarına konu olmaktadır.



İNSAN HAKLARI İHLALLERİNDEKİ REKORLAR


Kültürümüzde çarmıha germeye rastlanmadığı doğrudur ama onun yerine bir milli işkence yöntemi olarak Filistin askısında sallandırma yöntemi vardır. Bu yöntemde canı yakılmak istenen vatandaş elleri arkadan bağlanarak iple yükseğe asılır. Falaka ezeli olarak çok yaygın olmakla birlikte, elektrik verme yönteminin de bir dönem bayağı rağbet gördüğü gerçeği teslim edilmelidir.

Evet çarmıha germek yöntemine başvurulmasa da bu ülke 12 Eylül döneminde dünyanın en ağır insan hakları ihlallerine sahne olan bir coğrafya parçasına dönüşmüştür. Yüzlerce insan işkencede ölmüş, yüz binlerce insan işkence ya da gayri insani muameleye maruz kalmıştır.

Evet, çarmıhlar dikilmese de meydanlara, dünyanın bütün saygın insan hakları kuruluşlarının raporlarında Türkiye hala bu alandaki ihlallerinin devam ettiği bir ülke olarak anılmaktadır.

Çok yakınlarda, daha geçen hafta sonu hem de İstanbul Avcılar’da karakola düşen bir gencin cesedi çıkmıştır aynı karakoldan.



YA MADIMAK’TA YAKILANLAR?


Evet, kültürümüzde çarmıha germek yoktur ama inancımızda Sünni öğretiyi Alevilere okullarda zorla öğretmek vardır.

Zaten onların kaderi de bu ülkede hep zulme maruz kalmak olmamış mıdır? Maraş’ta, Çorum’da evleri işaretlenerek katledilmemişler midir? Evet çarmıha gerilmemişlerdir ama çok uzak bir geçmişte değil, 1993 yılında sırf Alevi oldukları için yakılmamışlar mıdır Sivas’ta Madımak Oteli’nde diri diri?

Onlar şimdi devlet okullarında zorla iyi birer Sünni vatandaşlar olarak yetiştirilmektedirler. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği bütün kararlara rağmen ve bu zoraki eğitimin masrafı da devlete verdikleri vergilerden karşılanarak.

Doğru, bizde zaten çarmıha germek geleneği hiçbir zaman olmamıştır. Zaten Viyana’ya da öylesine gitmiştik.