Dünyaca ünlü kimi strateji uzmanları der ki:
“Gürcistan’ın Güney Osetya’ya saldırısı ABD’nin
Rusya’nın askeri gücünü test etmek için ortaya attığı
bir yemdi.”
Vay be…
Bir
başka strateji uzmanı der ki: “Rusya’nın da ABD’nin
de esas hedefi Ukrayna.”
Vay be…
Bir
başka önemli strateji uzmanı: “Gürcistan
müdahalesiyle Rusya, kendisinden kopartılıp şimdi
NATO’ya alınmak istenen ülkelerin NATO’ya girmelerine
engel olmuştur.”
Hepsi de “vay be” dedirtiyor.
Sonra konunun
mana ve ehemmiyetini belirten son sözlerini ifade
buyuruyorlar (!): Türkiye bölgede çok dikkatli bir
politika izlemelidir.
İşte esas “vay bee!”
dedirten bölüm. Bunu bilmiyorduk bak. Nasıl da
akıl edebildiniz.
Dikkatli politika? İyi de nedir şu dikkatli
politika? Şuna da bir açıklık getirseniz olmaz mı?
Mesela ne yapmalıdır Türkiye bu dikkatli politikada?
Ya da ne yapmamalıdır? Şu ana kadar yaptıklarından
hangilerini bir daha yapmamalıdır? Veya gelecekte
izlemesi gereken tutum ve davranışlar ne olmalıdır?
Var mı elle tutulur bir tavsiyen?
Koca profesöre soruyorlar: “ABD dünyanın
jandarmasıyım diyor. Ekonomik, askeri, ticari birçok
yönden de müttefikiyiz. İnsani yardım diye Montrö
sözleşmesi gereği boğazlardan geçeceğim dediğinde
hükümet ne yapabilirdi sizce? - İzin vermemeliydi.
- Hangi gerekçe ile? - Efendim bizim de uygulamaya
konulabilecek yaptırımlarımız var. Ancak bunun için
ciddi bir irade lazım? - Tamam da hocam ne gibi
yaptırımlarımız var? Bir iki örnek verebilir misiniz?
- Var var. Merak etmeyin var. İşte cevabın hepsi
bu… Yok, sayın profesörüm yok. Senin hiçbir
yaptırımın yok. Esas bunu bilirsen, ne gibi
yaptırım imkânlarım olur diye araştırma fırsatın
doğar. Bakın Rusya’ya karşı “Bizi üzeni biz de
üzeriz” diyen Tüzmen’e ne oldu? Hükümet “olmaz öyle
şey!” dedi. Kendi bakanını bile susturdu.
Beyler işin esası kendinin ve karşındakinin reel
değerini iyi değerlendirmektir. Strateji adlı
modern senaryo üretmeye falan da gerek yoktur. Her
şey ayan beyan ortada durmaktadır. O da şudur:
Gürcistan Güney Osetya’dan güçlüydü. Benden
ayrılamazsın, dedi ve tokatladı. Rusya da
Gürcistan’dan güçlüydü. O da benim pasaportumu taşıyan
insanlara vuramazsın, dedi ve Gürcistan’a kodum mu
oturttu. Gürcistan’ı desteklediğini söyleyen ABD
ise bu tavır karşısında “Dünyanın kabadayısı”
karizmasını fena halde çizdirmekle karşı karşıya
kaldı. Şimdi sıra ABD’de. ABD bu karizmayı
kurtarmanın derdinde. Ama karşısındaki de Rusya. Bu
ne bir Irak ne de turuncu devrimler yaptırdığı Ukrayna
veya Gürcistan’a benziyor.
Bu filmin sonu nereye mi varacak? Tatar Ramazan
filmini hatırlayın isterseniz. Filmde iki güçlüden
biri olan Abdurrahman Çavuş, volta meydanında diğer
güçlü Tatar Ramazan’ın kolladığı bir mahkûma yüksek
sesle racon kesmişti: - Yok öyle… Sana el
kaldırmam. Söyle, ağan kimse o gelsin! Tatar
Ramazan da blöfü yememiş, avluya çıkıp racona racon
kesmişti: -Gel, dedin geldim Abdurrahman Çavuş.
İşte o andan itibaren avluda kapışma mukadder olmuştu…
Önce Ortadoğu, ardından Kafkaslar… Güç
gösterisine arena olmuş ve daha da olacaktır. Artık
bu racon kavgası kaçınılmaz hal almıştır. Yavuz
Sultan Selim’in meşhur sözüdür: “Cihan bir padişaha
çok, iki padişaha azdır.” 2001’den beri “Haritalar
değişecek” denilip durulması bundandır. Rusya eski
gücünü toplamış ve birinci hamlede, burnunun dibine
kadar sokulmaya çalışan ABD kabadayısına “hoop!”
demiştir. Şimdi coğrafya nefesini tutmuş, ABD’nin
bu tavra cevabı ne olacak onu beklemektedir. Tatar
Ramazan ile Abdurrahman Çavuş’un fon müziği eşliğinde
mahpushane avlusunda birbirlerine odaklanmış ve hamle
fırsatı kollayan gergin ve sessiz pozisyonlarını
hatırlayın. İşte coğrafya da şimdi o vakittedir.
Bugünkü hükümet mi? Mevcut şartlarda her
hükümetin yapabileceğini yapmaktadır. Çünkü
yapabileceği başka bir tercih yoktur… Gücü
olmayanın tercihi olmaz. Dolayısıyla, biz ancak
“maça” gideriz.
|