|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
"ÇOCUKLARINIZI ÇALDIK, ÖZÜR DİLERİZ" |
Can Dündar
Milliyet Gazetesi,
16.02.2008 |
|
|
................... |
Avustralya Başbakanı
geçen hafta yaptığı tarihi konuşmayla geçmiş
hükümetlerin, kıtanın yerlilerine yönelik
politikalarından dolayı resmen özür diledi. "Çalınmış
kuşaklar"ın itibarı böylece 220 yıl sonra iade
edildi...
Bu yazıdan önce bir konuşma metnini okumanızı
rica edeceğim. Tarih: 13 Şubat 2008... Yani geçen
Çarşamba... Yer: Avustralya Parlamentosu...
Konuşan; Avustralya Başbakanı Kevin Rudd...
Diyor ki:
"Bugün bu toprakların yerli halkını,
insanlık tarihinin en eski kültürünü yüceltiyoruz.
Ulusal tarihimizde kara bir leke olan çalınmış
kuşaklara kötü muamele yapılmış olduğuna
inanıyoruz.
Geçmişin yanlışlarını düzelterek
geleceğe doğru daha güvenli ilerlemek için
Avustralya tarihinde yeni bir sayfa açmanın vakti
artık gelmiştir. Bu yurttaşlarımıza çok derin bir
keder, kayıp, acı ve ıstırap getiren geçmiş
parlamento ve hükümetlerin çıkardığı yasalar ve
izledikleri politikalar için özür diliyoruz.
Özellikle Aborjin ve Torres Boğazı adalı
çocukların, ailelerinden, toplumlarından ve
topraklarından koparılmasından dolayı özür diliyoruz.
Çalınmış kuşaklar, onların torunları ve geride
bırakılan ailelerinin yaşadıkları acı, ıstırap ve
kayıplar için özür diliyoruz.
Annelerden,
babalardan, kız ve erkek kardeşlerden, ailelerini ve
toplumlarını parçaladığımız için özür diliyoruz.
Ve gururlu bir halka, onurlu bir kültüre, bunca
zaman yapılan aşağılama ve saygısızlık için özür
diliyoruz.
Avustralya Parlamentosu olarak
bizler ulusun yaralarının sarılmasının bir halkası
olarak sunulan bu özrün aynı duygular içinde kabul
edilmesini saygıyla rica ediyoruz.
Muhteşem
kıtamızın tarihinde şimdi yeni bir sayfanın
yazıldığını söyleyerek gelecek için yüreğimizi
ortaya koyuyoruz."
Melezleri çaldılar
Şimdi konuyu özetleyelim:
"Beyaz
adam"Avustralya'ya 26 Ocak 1788 günü geldi.
Kaptan Arthur Philip, gemi dolusu mahkumla Sydney'e
yanaştığında amacıburayı bir açık hava hapishanesi
yapmaktı.
Ama kıtanın sahipleri vardı. Onlarla
savaştılar.
300 bin yerlinin topraklarını
ellerinden aldılar. Katliam yaptılar.
Köylerini, kültürlerini yıktılar. 250 yerel dili yok
ettiler.
20'nci yüzyıla kadar süren bu
asimilasyon politikası çerçevesinde uygulanan bir
yöntem de "çocuk çalma" idi.
Polis tarafından
gerçekleştirilen bu uygulamayla 1800'lerin
ortalarından 1970'e kadar melez çocuklar
kaçırılarak ya da zorla alınarak evlerinden,
ailelerinden, kültürlerinden, dillerinden koparıldı.
"Beyaz adam"ın kültürüyle yetiştirildi.
"Bu ırk yok olacaktır"
Sadece 1910'la 1970
arası her 10 melez çocuktan üçü kaçırılmış, bir kısmı
kamu yurtlarında, kiliselerde ya da yanlarına
verildikleri ailelerde fiziksel ve cinsel tacize
uğramıştı.
1937'de Avustralya'daki Telgraf
gazetesinde bir polis yetkilisi, asimilasyonun
amacını şöyle özetliyordu:
"Önümüzdeki 100 yıl
içinde kıtamızda saf siyah insan kalmayacak ama melez
sorunu devam edecektir. Bu nedenle saf yerlileri
tecrit edip, melezleri beyaz toplum içinde eritme,
asimile etme fikri yaşamalıdır. Bu iş, belki
yüzyılımızı alır ama sonuçta bu ırk yok olacaktır."
"Yıkılmadık, ayaktayız"
O ırk yok
olmadı ama acılar içinde yaşamak zorunda bırakıldı.
Artık eski toprakları, kültürleri, çocukları
yoktu.
Yüzyıllarca beyaz adama kölelik ettiler.
1978'de Aborjin sanatçı Bart Willoughby 200 yıllık
isyanı şu şarkıyla dillendiriyordu:
"Benim
ruhumu değiştiremezsiniz,
Bana ne yapacağımı
söyleyemezsiniz,
Beni aşağılayarak veya bana
ait şeyleri benden alarak kemiklerimi kıramazsınız.
Her şeye rağmen,
Tüm bu işkencelere ve
dehşete rağmen,
Beyaz adamın dünyasında
yıkılmadık, ayakta kalabildik.
Ve sen bunu
değiştiremeyeceğini biliyorsun."
ÖZÜR
GÜNÜ
"İnkar sona erdi"
Üç yıl önce
yine bir şubat ayında Avustralya'daydım.
Ülkedeki birçok yetkilinin yanı sıra kıtanın yerli
halkı olan Aborjinlerin temsilcileriyle de tanışmak
istemiştim.
Dışişleri yetkilileri beni
Sydney'in kuzeyindeki Tamworth'a götürdü. Burası
yerlilerin kent yönetimine katılabildiği bir örnek
şehirdi. Kent komitelerinde temsil ediliyorlardı.
Çocuklara, unutulmuş anadillerini de öğreten bir
okulu vardı. Ama bu kentteki manzaranın, yerlilerin
gerçek yaşam koşullarını temsil etmediği belliydi.
Orada görüştüğüm yerliler, "Kıtanın diğer
bölgelerine de gidip durumu görmelisiniz" demişti.
Oralarda manzara farklıydı.
Aborjinlerin
kültürel ürünleri, okları, mızrakları, giysileri,
Avustralya'nın turistik simgeleri olarak satılıyor,
şarkıları moda oluyor, öyküleri filme çekiliyordu
ama onların yeni kuşakları işsizlik, alkol,
uyuşturucu, suç batağında çırpınıyordu.
Yerli
olan Avustralyalılarla göçmenlerin ortalama yaşam
süreleri arasında 17 yıl fark vardı.
"Yas
günü"
Genç kuşaktan bazı Aborjinler ise hak
arayışını sürdürüyordu. Bu mücadele sonucu
"Avustralya'nın temellerinin atıldığı gün" olarak
kutlanan 26 Ocak'ı "Yas günü" ilan ettiler.
1968'de yapılan bir referandumla yerlilere kendi
topraklarında yurttaşlık oy kullanma, pasaport alma
hakkı verildi. 1970'lerde karar sürecine
katıldılar.
Sıra "çalınmış kuşaklar"daydı.
1997'de bir "İnsan Hakları ve Fırsat Eşitliği
Komisyonu" kuruldu. Bu komisyon, Aborijin ve Torres
Adalı çocukların ailelerinden koparılmasını
soruşturdu.
"Bringing them home" (Evlerine
döndürelim) başlıklı bir rapor hazırladı. Raporda
melez çocukların çalınması uygulaması resmi belgelerle
kanıtlandı.
Raporun sonunda "Bu sorun,
Avustralya tarihinde kara bir lekedir. Avustralya
hükümeti, yapılanların sorumluluğunu üstlenmelidir"
deniliyor ve yaraların sarılabilmesi için atılması
gereken adımlar sıralanıyordu. Bunların başında
geçmiş tüm hükümetler adına Federal Hükümet tarafından
"resmen özür dilenmesi" geliyordu.
"Tazminat
isterlerse?"
Tabii itirazlar oldu.
"Atalarımızın yaptıkları için niye biz özür
diliyoruz?" diyenler çıktı.
"Kaçırılan
çocuklar, ailelerinin yanında büyüyenlerden daha iyi
koşullarda yetiştiler" diyenler oldu.
"Bugün
özür dileriz, yarın topraklarını ya da tazminat
verilmesini isterler" kuşkuları doğdu.
Oysa
1997 raporu bu konuyu da ele almış ve çalınan kuşaklar
için ulusal bir tazminat fonunun oluşturulmasını
önermişti.
Bazı federal hükümetler bu fonu
oluşturdular ve "çalınan kuşaklar"a dağıttılar.
Bazıları ise onlara ailelerini bulmada yardım ve
danışma hizmetleri için fon ayırdılar.
Ancak
Federal Hükümet resmi özürden kaçındı.
O
günlerde tanınmış müzisyen Daniel Johns şu açıklamayı
yaptı: "Yapılan acımasızlıklar nedeniyle yerli
halktan özür dilemenin böylesine büyük bir sorunmuş
gibi ele alınmasını anlayamıyorum. Benim için özür
dilemek, birlikte geleceğe yönelmemiz için gerekli ilk
adımdır." Sonunda Avustralyalılar, yıllardır
üzerinde oturdukları acının vicdan azabıyla,
hükümetlerinin yapmaktan kaçındığı şeyi yaptılar ve
1998'de Sydney'de 100 bin kişilik bir gösteriyle
Aborjinlerden özür dilediler. Yürüyüş sırasında bir
gösteri uçağı gökyüzüne dumanla "Sorry" (Üzgünüz)
yazdı.
Yeni başlangıç
Halklar
barışmıştı; sıra hükümetteydi. O adım da bu hafta
geldi. Başbakan 344 sözcükten oluşan resmi özür
konuşmasını yaparken Parlamento'da "çalınmış
kuşaklar"dan 100 kişi onu dinliyor, dışarıda ise
kıtanın dört bir yanında yüz binlerce kişi, Avustralya
ve Aborjin bayraklarını birlikte sallıyordu.
Törenden sonra Aborjin müzikleri dinlenirken yerli
halkın temsilcilerinden Ruaath Dunn şöyle dedi:
"Bizler, bu ülkenin ilk sakinleri olduğumuzun
tanınması için yıllarca bekledik. Artık siyah ve
beyazlar olarak bir araya gelebilir, yaşamın tadını
çıkarabilir, bölünmüşlükten kurtulabiliriz."
Ertesi günkü The Age gazetesi "Yeni başlangıç", "İnkar
sona erdi" başlığıyla çıktı.
Avustralya
böylece geçmişindeki kara bir lekeyi silmiş ve
tarihinde yepyeni bir sayfa açmış oluyordu |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|