|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
KİMLİK, VATANDAŞLIK ve ANAYASA |
Ayhan Ulusoy
Radikal Gazetesi, 08.02.2008 |
|
|
................... |
|
................... |
Malum, parlamentomuz yeni
bir anayasa hazırlığı içerisinde. Bugün sizlerle, bu
yeni anayasanın kimlik ve vatandaşlık hususlarında
nasıl olması gerektiği üzerine düşüncelerimiz
paylaşacağız. Kimlik, bugünün dünyasında karmaşık ve
iç içe geçmiş bir yumak haline gelmiştir. Ataları
İrlanda'dan Amerika'ya göçmüş birisi, kendini hem
İrlandalı, hem Amerikalı, hem kadın, hem gazeteci, hem
Katolik, hem New Yorklu, hem Brooklynli, hem Yalelı,
hem demokrat, hem çevreci, hem de yalnızca bir insan
olarak tanımlayabilir. Eğer isterse de bunlardan bir
veya birkaçını diğerlerinden öne çıkarabilir. Kimlik
unsurları, etnik, dilsel, millî, dinî, mesleki,
siyasî, cinsî, kısacası insanları birbirinden ayıran
her hangi bir özellik olabilir.
Kimlik
dayatması
Bugün, kimsenin kimseye kalkıp
"Senin kimliğin şudur... sen aslında busun..." demeye
hakkı olmamalıdır. İnsanlar, kendilerini ne
hissediyorlarsa odur. Bunun zorlamaya gelir tarafı
yoktur. Alt ve üstkimlik tartışmaları da yersizdir.
Zira bu, önceden tanımlanmış dışsal kimlik
hiyerarşileri getirir ki bu da son kertede bir
zorlamadır. Kişi, kendi kimlik unsurları arasında
kendi başına bir hiyerarşi kurabilir, bu da zamanla
değişebilir. Burada yanlış olan bunun dıştan
zorlanmasıdır.
Gelelim mevzumuza...
1982 Anayasası'nın 66. maddesi aşağıda
alıntılanmıştır:
"MADDE 66. Türk Devletine
vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür.
Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk'tür. (Son
cümle mülga: 3.10.2001-4709/23 md.)
Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve
ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir.
Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde
bulunmadıkça vatandaşlıktan çıkarılamaz.
Vatandaşlıktan çıkarma ile ilgili karar ve işlemlere
karşı yargı yolu kapatılamaz."
Burada, daha
ilk cümleyle devletin vatandaşına bir kimlik zorlaması
içinde olduğunu görüyoruz. Doğrudur, 'Türk' sözcüğü
özellikle böyle bir metinde bir etnik kimlik değil,
toparlayıcı ve kucaklayıcı bir millet ismi olarak
kullanılmak istenmiştir. Anca, yine de bir kimlik
zorlamasıdır ve bugünün dünyasında devletler böyle
işlerle (ulus mühendisliği) uğraşmamalılar. Kaldı
ki, biz istediğimiz kadar "bu kucaklayıcı bir
terimdir" diyelim, bugün gelinen noktada hatırı
sayılır sayıda vatandaş için bu artık en iyi ihtimalle
'asimilasyona zorlayıcı' bir etnik terim olarak
algılanmaktadır. Bundan geri dönüş de yoktur.
Çıkar yol, devletin vatandaşlarına kimlik
zorlamalarından uzaklaşması, ve kimlikler nezdinde
nötr bir tavır takınmasıdır (tıpkı dinler nezdinde
takınması gerektiği gibi).
Vatandaşlık hukuki
bir durumdur. Bir bireyin bir devletle arasındaki,
haklar ve görevler nezdindeki ilişkilerini belirler.
Bu kadar. Bu gözle bakıldığında, ilk bakışta 66.
maddenin ilk fıkrası aşağıdaki gibi
değiştirilebilirmiş gibi gözüküyor:
"Türkiye
Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan
herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır."
Böylelikle devlet, kendi vatandaşlarına kimlik
zorlamasına son vermiş olacaktır. Yalnız, dikkat
edilirse, önerilen haliyle bu maddenin ilk cümlesi,
malumun ilanından ibarettir. Dolayısıyla tamamen
kaldırılmalıdır.
Bu maddenin ikinci fıkrası,
vatandaşlık hakkını kan bağıyla düzenliyor. Bu
düzenlemenin anayasada yapılması gerekli değildir.
Rahatlıkla kanunla da yapılabilir. Bu arada, sözü
geçmişken, vatandaşlığın yalnızca kan bağıyla değil
toprak bağıyla da (yani ülke sınırları içinde doğmakla
da) hak edilen bir statü olması gerektiğini belirtmek
isteriz. Anayasada da en fazlasıyla, "TC
vatandaşlığının kazanımı kanunla belirlenir" gibi bir
hüküm yer alabilir. Bu maddenin, üçüncü ve
dördüncü fıkraları, vatandaşlıktan çıkarılma
kurallarını düzenlemektedir. Açıkça ifade etmek
gerekir ki, bu ceza 12 Eylül kalıntısı arkaik bir
cezadır.
Hiçbir vatandaşa reva görülememesi
gerekir. Bu nedenle bu fıkralar da kaldırılmalıdır.
Bu durumda, şimdiki anayasanın 66. maddesini
tamamen kaldırmak çok daha doğru olacaktır. Başka bir
deyişle, bu madde yeni anayasada hiç yer almamalıdır.
Şimdiki haliyle 1982 Anayasa'sının 66.
maddesi, 1961 Anayasası'nın 54. maddesinin aşağı
yukarı hiç değiştirilmeden alınmıştır.
Daha
gerilere, 1924 Anayasası'nın 88. maddesine
gidildiğinde ilk cümlenin "Türkiye'de din ve ırk ayırt
edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese 'Türk'
denir." şeklinde olduğu görülecektir. Yani kısacası
1924 Anayasası bile, bu mevzuda, şimdiki anayasadan
daha esnek ve özgürlükçüdür. Ancak, tabii ki günümüzde
böyle bir ifadeye bile gerek olmamalı, devlet
vatandaşına kimlik dayatmamalıdır. Hatta daha da ileri
gidilmeli, anayasanın değişik yerlerine serpiştirilmiş
başka kimlik-dayatıcı ifadelerden de kaçınılmalıdır.
Başka bir husus da, bu mevzunun diğer devletlerin
anayasalarında nasıl yer aldığıdır. Biz, dilimiz el
verdiğince kendi çapımızda bir araştırma yapıp belli
başlı beş ülkenin anayasalarına baktık (Fransa, ABD,
Belçika, İsviçre, Avustralya). 66. maddenin ilk
cümlesine benzer bir ifadeyle karşılaşmadık. Bir
örneğine rastlayan olur da bize bildirirse
sevineceğiz.
Kimlik mevzu bahis olduğunda,
yapılacaklar tabii ki yalnızca anayasa değişikliği ile
bitmiyor. Bu konuda hepimizin tolerans içinde hareket
etmemiz gerekmektedir. Kökeni ne olursa olsun, hiç
kimse bir başkasına kimlik zorlamalarına
girişmemelidir. İsteyen kendine, "Türk", "Kürt",
"Çerkez", "Rum", "Ermeni", .. diyebileceği gibi, "Kürt
kökenli Türk", "Türkiyeli", ... gibi ifadeler de
kullanabilmelidir. Bu konuda kimse kimseye zorlamaya
girişmeden.
Unutmayalım ki, bizleri
birbirimize bağlayan hukuki bir gerçeklik, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlığı gibi bir kavram vardır.
Anayasal vatandaşlık dedikleri budur. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|