KÖY TOPLUMU
Hilmi Yavuz
Zaman Gazetesi, 30.12.2007
                         
...................
...................
Türkiye, bir 'köylü toplumu' mudur? Bir süreden beri bu konu tekrar tartışılmaya başlandı: Aslında, soru biçiminde değil de, olumlayıcı yargı biçiminde dile getiriliyor: Mesele, 'Türkiye bir köylü toplumu mudur?' olarak konulmuyor, 'Türkiye, bir köylü toplumudur' diye konuluyor ve eğer öyleyse, bunun neden böyle olduğu üzerinde durulmuyor.

Meselenin 'tekrar' tartışılmaya başlanmasından söz ettim. Evet, ısıtılıp ısıtılıp temcit pilavı gibi öne sürülen bir konudur bu. Bundan dört yıl kadar önce, Murat Belge, AKP'nin bir köylü partisi olduğunu söylemiş, Nuray Mert'le tartışmıştı. Geçtiğimiz cuma günü 'Yeni Şafak'ta, Fehmi Koru da, bu defa AKP'yi değil, Türk toplumunun tümünü kuşatan bir yargıda bulundu: 'Türkiye, bir köylü toplumudur.'

Evet, doğrudur: Türkiye, bir 'köylü toplumu'dur;- çünkü, Türkiye'de gerçek anlamda 'şehir' yoktur da ondan. Marx'ın 'Kapitalizm Öncesi Ekonomi Şekilleri'nde Asya Tipi Üretim Tarzı'nın hakim olduğu despotik Asya toplumlarında 'kasaba ve kırın farklılaşmamış birliği'nden söz ediyor olduğunu burada, bir defa daha, hatırlamak gerekir. Sosyal yapı değişse de, ideolojik yapılar kolay kolay değişmiyor. Dolayısıyla, bugünkü Türk toplumunun Asya Tipi Üretim Tarzı'yla herhangi bir ilişkisi yokmuş gibi görünüyor (ya da gösteriliyor) olması, asyai ideolojik yapıların, bir kalıntı halinde devam etmediği anlamına gelmiyor. Köylülük, bir zihniyet olarak dönüşüme uğramadığı ve bu zihniyet yapısı şehirlere, dönüşmeden taşındığı sürece, 'şehir ile köyün ideolojik anlamda 'farklılaşmamış birliği'nin süregittiğinden söz etmek yanlış olmayacaktır.

Sırası gelmişken şu tespitin de altını çizmek gerekir: Türkiye'de niçin 'kitle' partilerinin iktidara taşınmaları imkânı, 'kitle' partisi olmayan partilere göre çok daha fazladır? Nedeni açık: 'Kitle' partileri, haydi Marx'ın o deyişini, değiştirerek bir defa daha tekrarlayayım, 'şehir ile köyün farklılaşmamış birliği'ne dayanmaktadırlar da ondan! 'Kitle partisi' şehir ile köyün 'farklılaşmamış birliği'ne dayandığı için kitleselleşme imkânını buluyor.
Pek iyi de, bugüne kadar Türkiye'de, 'şehirle köyün farklılaşmamış birliği'ne dayanan 'kitle' partilerinin dışında, köylülük ideolojisinin hâkim olmadığı herhangi bir siyasi parti kurulmamış mıdır? Cevap: Elbette kurulmuştur ve bu partiler 'kitle' partileri olmadıkları için, kısa bir süre içerisinde, 'Köylülük' ideolojisi tarafından tasfiye edilmişlerdir.

Bugüne kadar Türkiye'de gerçek anlamda iki 'şehirli' parti kurulmuştur: Bunlardan ilki, Türkiye İşçi Partisi (T.İ.P), öteki ise Yeni Demokrasi Hareketi'dir (Y.D.H.)... Tuhaf ve paradoksal görünüyor ama, gerçek budur: Biri Emek'e, ötekiyse Sermaye'ye dayanan bu iki siyasi parti, sanayileşme dolayımında, Köy'e değil Şehir'e eklemlenmiş sınıfları siyasal alana taşımak misyonuyla kurulmuş partiler oldukları için şehirli idiler. Şehirli olmaları, onları kitleselleşmekten, 'kitle' partiler olmaktan alakoymuş, dolayısıyla 'şehirle köyün farklılaşmamış birliği'nin ideolojisi olan Köylülük tarafından tasfiye edilmişlerdir.

Köylülüğün Resmi İdeoloji tarafından desteklendiği tespiti elbette doğrudur. 'Zaman'da bundan birkaç yıl önce yayımladığım (ve daha sonra 'Özel Hayattan Küreselleşme'ye adlı, 2001 yılında yayımlanan kitabıma aldığım) 'Köy Romanı' başlıklı yazımda, '1930'lardan başlayarak Cumhuriyet'in Resmi ideolojisinin, Modernleşmeyi 'Köy'e ve Köylülüğe taşıtmaya karar vermiş görünen tavrı'ndan sözetmiş ve 'Cumhuriyet'in Resmi İdeolojisinin Modernleşmeyi Köylülük üzerine inşa etmekten öte bir anlama gelmesi sözkonusu olmayan bu tavrı, elbette Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu, Köy Enstitülerinin kurulması ve genelde 'Köylü, Efendimizdir!' sloganı ile konsolide edilmişti' dedikten sonra şunları ilave etmiştim:' Modernleşmenin köylülüğün tasfiyesi ile mümkün olacağının hiç mi hiç düşünülmemiş ol[ması] [...], [ş]ehir ve şehirlilik üzerine inşa edilmesi gereken Modernleşme projesinin köylülüğü tasfiye etmek şöyle dursun, bizzat köylülük üzerine kurulmak istenmesi, garabetlerin, hiç şüphe yok, en büyüğüdür.

Yapılması gereken, size biraz 'uçuk' gelecek ama, 'Köy Enstitüleri' değil, 'Kent Enstitüleri' kurmaktı. Olmadı!