İsrail’in
kuzeyinde, Halil’deki Çerkes köyü Kfar-Kama’ya
tanıdıklarımın oğlunun düğününe geldim. Komşulardan ve iş
arkadaşlarından, Yahudilerden, Araplardan, Dürzilerden ve
Ürdünlü akrabalardan oluşan çok sayıda konuk için köy
meydanında uzun ahşap masalar dizilmişti. Damat koyu
kumral, boylu boslu, geniş omuzlu, açık yüzlü bir gençti;
gururlu bir edayla dikiliyordu. Gelin şalvar, geniş yenli
uzun bir gömlek ve ipek beşmet giymişti. Lermontov’un
“siyah ipek beşmetiyle yatakta oturan” Bela’sını
anımsatıyordu. Damat, geçen yüzyılda Rusça “çerkeska” diye
adlandırılan, Kuban ve Terek Kazaklarının da benimsediği
giysiyi giymişti: Dizlerin altına kadar inen, ince bir
kemerle belinden bağlanmış, göğsünün her iki tarafında
fişekler için deri kılıflı “hazırlar” bulunan, tek taraflı
yakasız kaftan. Gelin Bela’yı anımsatırken, damat da
L.Tolstoy’un Hacı Murat’ını anımsatıyordu.
Geleneksel
“halze” (ince hamur içinde tuzlu peynir) ve
“bastrahazra”dan (pirinç, un, tavuk ve baharattan yapılan
bir yemek) oluşan akşam yemeğinden sonra zurna eşliğinde
eski, monoton melodiler dinledik. Daha sonra bunun yerini
Lezginkaya benzeyen hareketli bir oyun aldı. Halil vadisi
birden, İsrailli Çerkeslerin atalarının sürgün edildiği
Kafkasya’yı anımsattı.
Çerkesler
Kafkasya’da en eski zamanlarda ortaya çıktılar ve Kuban
nehri boyunca ve onun güneyinde Karadeniz sahilinde,
Anapa’dan Tuapse’ye kadar Kafkas Sıradağları’nın kuzey
yamaçlarında yaşadılar.
Gerçekten
de Çerkes coğrafi adlarına Güney Rusya steplerinde ve Azak
Denizi’nin bütün sahilinde rastlanıyor. Rus yazılı
kaynaklarında Çerkesler ilk olarak 13.yüzyılda
anılıyorlar, Rus edebiyatında ise “Çerkes” sözcüğü
Kafkasya Dağlılarının genel adı olarak kullanılıyordu. Dil
ve kültür bakımından akraba olan çok sayıdaki kavimler üç
büyük grupta toplanıyor: Abhazlar, Kabardeyler ve
Çerkesler ya da kendilerini adlandırdıkları biçimiyle
Adigeler. İsrail Çerkesleri de kendilerini böyle
adlandırıyor.
Toprakları
Kafkas savaşları sonucunda Rusya’ya geçti, Dağlıların
topraklarına komşuları Kazaklar yerleşti ve bu topraklar
Kuban Oblastı’nın bir bölümü oldu. Savaş, 1829 Edirne (Andrianopol)
Antlaşması’na göre Kafkasya’daki Türk topraklarının
Rusya’ya geçmesiyle başladı. Dağlılar Beyaz Çar’ın
egemenliğine girmeyi reddettiler, cesaretle direndiler ve
ancak 1846 yılında kesin olarak boyun eğdiler. Yerli
Kazaklar o zamana kadar Dağlılarla barış içinde yaşıyor,
onlarla evleniyorlardı; giysilerini ve birçok
geleneklerini de benimsemişlerdi. Ancak onlarca yıl süren
işgal savaşı onları düşman yaptı ve Rusya toplumunda
Dağlılara karşı olumsuz duygular yarattı.
Yaşanan
yıkımların, zulmün, yağmaların, cinayetlerin anısını Rus
edebiyatı korudu: Lermontov’un “Zamanımızın Kahramanı”,
L.Tolstoy’un “Kazaklar”, “Orman Kesimi” ve diğer
yapıtları, Y.Tınyanov’un “Vezir Muhtar’ın Ölümü”...
Dedelerinin dedeleri “barışı sağlamanın” kurbanları olan
İsrail Çerkesleri de bunun anısını koruyorlar. “Barışı
sağlamak” bugün transfer olarak adlandırılabilir:
Dağlıları yaşadıkları yerleri terk etmeye ve düzlüklere
inmeye zorladılar. Burada da, isteyenlerin Rus uyruğu
almak koşulu ile kalıp yaşayabileceklerini ilan ettiler.
Diğerlerine de Türkiye’ye yerleşmek için iki buçuk ay süre
verdiler, sürgünler de bunu istekle kabul ettiler.
Kalanlar
azınlıktaydı. Çoğunluk sürgünü seçti. İnsanlar ev
eşyalarıyla birlikte, büyük güçlüklerle Türk gemilerinin
onları beklediği Karadeniz kıyısına indiler. Abhazlar ve
Osetler de dahil, o zaman giden bütün Dağlılar 400 bin
kişiydi. Türk hükümeti onları imparatorluğunun kenar
bölgelerine adacıklar halinde dağıttı ve onların
kale-köyleri Balkanlarda ve Küçük Asya’da Türk ileri
karakolları oldu (Şimdiki Türkiye, Suriye, Lübnan, Ürdün,
Irak ve İsrail’de).
Birkaç
Çerkes köyü de Filistin’e geldi. Yaşam koşulları ağırdı,
birçok göçmen hastalıktan ve açlıktan öldü. Köylerden biri
(Keysariya yakınındaki Raba) dağıldı. İki köy kaldı.
Yaklaşık üç bin kişinin yaşadığı Kfar-Kama ve Rahaniya
(bin kişi). 1920’de Büyük Britanya yeni bir Arap devleti
(Ürdün’ü) kurduğunda Çerkeslerin bir bölümü Emir'in
egemenliği altına girdiler, Halil’deki iki köy ise
mandayla yönetilen Filistin’de kaldı ve 1948’de İsrail’e
dahil oldular.
Çerkeslerin her zaman, hem Araplarla hem Yahudilerle iyi
ilişkileri vardı. Ancak bağımsızlık savaşı başladığında
hemen Yahudilerin tarafında yer aldılar, İsrail Savunma
Ordusu’na girdiler ve Halil’de Ürdün lejyonuyla
çarpıştılar. O zamandan beri Yahudi devletine fedakarca
hizmet ediyorlar ve bütün savaşlara katıldılar. Aslında
Çerkesler, Rusyalı ilk Yahudi yerleşimcilerden bile önce
buraya gelmiş olan ilk sakinler. İsrail, onların
desteğinden ve iki halk arasındaki tarihi ittifaka
bağlılıklarından emin.
Bağlılık
Çerkeslerin bir niteliğidir. Türk sultanına da aynı
şekilde fedakarca hizmet ettiler. Ürdün’de yaşayanlar da
krala aynı şekilde bağlılar. Bedevilerle birlikte kralın
kişisel koruma birliğini oluşturuyorlar ve Ürdün’de etkili
bir gruplar. Aslen Çerkes olan General Şordom ordu
istihbaratının başında bulunuyor. Kardeşi İshak hava
kuvvetlerinin komutanı.
Parlamentoda iki koltuk Çerkeslere,
bir koltuk da Çeçenlere ayrılmış; onu diyanet bakanı ve
uluslararası Çeçen birliğinin başkanı Abdul Baki Camma
işgal ediyor.
İsrail’de
askerlik Çerkes erkekleri için temel meslek olmuş. Kfar-Kama’da,
gereksinim olduğu durumlarda köyün komutanı ve
subaylarıyla birlikte bir alay çıkartabileceği söyleniyor.
İsrail ordusunda albay rütbesinde birkaç Çerkes bulunuyor.
Kafkasya’da Çerkesler binicilikleri ve nişancılıklarıyla
ünlüydüler. İsrail’de de muharip birlikleri, güvenlik
hizmetini ve polisliği tercih ediyorlar ve sık sık da
komutanlık makamlarına geliyorlar.
Dağlı
gruplarından her biri kendi özelliğini ve adını
korumasına, değişik dilleri ve lehçeleri olmasına karşın
ırk, tarih, kültür ve gelenekler bakımından tek bir etnik
topluluğu oluşturuyorlar. Kafkas Savaşı sırasında da
önderleri tekti: “Dağıstan ve Çeçenistan İmamı” Şamil.
Rusya’nın Çeçenistan’a karşı bugünkü savaşı, dışarıdaki
Dağlılarda Kafkasya’daki kardeşleriyle dayanışma duygusu
yaratmış. Onlar için para toplamışlar, yardım yollamışlar,
Tel Aviv’deki Rusya elçiliğinin önünde protesto
gösterileri yapmışlar.
Bugün
dünyada kaç Çerkes yaşıyor? İsrail’de 4 binden fazla,
Suriye’de 30-40 bin, Ürdün’de 70 bin, Türkiye’de 3 ile 4
milyon. Bolşevik devriminden sonra Kafkasya’daki
Dağlılarla bağları onlarca yıl kopmuş, bugünlerde yeniden
kuruluyor. İsrail Çerkesleri atalarının yaşadıkları
yerleri kendi gözleriyle görmek için turist olarak en sık
Kafkasya’ya gidiyorlar. Ve halklarının geleneklerini ve
kültürünü asıl kendilerinin, göçmenlerin torunlarının
koruduğuna inanıyorlar.
Kosova’daki çatışmalar, bir bölümü Sırp ordusunda görev
yapan oradaki Çerkes-Adıgelerin 321 ailesini parçaladı. Bu
durumdan kurtuluşu Çerkesler Kuzey Kafkasya’ya dönüşte
görüyorlar ve ilgili dilekçeyle Rusya makamlarına
başvurdular.
Diğer
ülkelerin, özellikle Almanya’nın Çerkes diasporası onların
kararını destekliyor. Kfar-Kama’ya geldiğimde Cuma günüydü
ve köyün üzerinde, inananları namaza çağıran müezzinin
sesi yükseliyordu. Yaşlılar eğri, dar sokaklardan camiye
gidiyordu. Girişin önünde ayakkabılarını çıkardılar;
dizlerinin üzerinde oturuşları, alınlarını yere değdirip
doğruluşları açık kapıdan görülüyordu. Çocuklar
bisikletleriyle köyün kenarındaki futbol sahasına
gidiyordu. Dürzi köyünden ve komşu Kibutstan (Yahudi
yerleşimi) takımlarla iki maç yapılacaktı.
Namaz ve
maç bittiğinde sokaklar kalabalıklaştı. Çoğu Avrupalılar
gibi giyinmişti, bazıları geleneksel kıyafetliydi,
bazıları da Arapların yere kadar inen beyaz entarisini
taşıyordu. Birçok erkek de ordu üniformalıydı
(Müslümanların ve Yahudilerin tatil günleri olan Cuma ve
Cumartesi için izin almış olanlar). Hepsi aralarında
Çerkesce konuşuyordu, yabancılarla ise İbrani’ce, Arapça
ya da İngilizce. Halil’deki bir köyde Kiril harfleriyle
yazılmış, küçük harflerle İbrani’ce ve Arapça çevirisi de
olan tabelalar görmek özellikle ilginçti: Okul, kütüphane,
kulüp anlamlarına gelen, çok sayıda ünsüzden oluşan uzun
kelimeler.
Kafkas
Dağlılarının dillerinde yazı 1920’li yılların ortasında,
önce, Kafkas dillerinin zor ses bileşimleri için daha
uygun olan Arap alfabesi temelinde ortaya çıktı, sonra
Latin harfleriyle, 30’lu yıllarda da Rus harfleriyle
değiştirildi. Bu harfleri İsrail Çerkesleri de
kullanıyorlar. Ancak Kafkasya’da Ruslaştırma yıllarında
kirlenen dilleri yoksullaşıyor ve pratikte yok oluyor.
Çerkesce İsrail’de eski arılığını korumuş ve köy okulunda
zorunlu olarak öğretiliyor. Çerkesler çağdaş eğitim
alıyorlar ve geleneklerini koruyorlar: Birçok kişi düğüne,
kamalarla ya da kılıçlarla süslenmiş geleneksel
giysileriyle gelmişti.
Kfar-Kama,
Kafkas aulunun, Arap köyünün ve Yahudi kasabasının
karışımı (sembiyoz) bir yerleşim yeri. Evler temiz ve
bakımlı, dışarıdan saklyayı (Kafkasya’ya özgü ev)
andırıyor: Alçak, iki eğimli çatıları olan evler. İçeriden
ise her türlü konforuyla çağdaş bir İsrail dairesi. Çağdaş
mimari yapıtı yapılar da var (kreş, kulüp, poliklinik).
Çerkesler, yerel doğal özelliğin ve çevrenin korunmasına
katkıdan dolayı köyün İsrail Devlet Ödülü aldığını gururla
anlatıyorlar.
İsrail
Çerkesleri Ürdün’deki akrabalarıyla serbestçe iletişim
kurma imkanı kazanalı yalnız birkaç yıl olmuş; bağları
1948’de kopmuş ama Suriye’deki soydaşlarıyla bağları hala
kopuk. Kültürel özgünlüklerini korudukları, yüksek yaşam
düzeyine sahip demokratik bir ülkenin vatandaşları
oldukları için memnunlar. Çerkesler bütün İsraillilerin
sahip olduğu aynı haklara sahipler: Seçimlere
katılıyorlar, vergi ödüyorlar, orduda hizmet ediyorlar.
Yahudilerin yaptığı gibi memurları ve hükümetin
politikasını eleştiriyorlar. Çerkesler burada doğdular,
büyüdüler ve burası onların tek evleri. Komşularıyla
ilişkileri dostça: Birbirlerinin düğünlerine gidiyorlar,
spor karşılaşmalarına katılıyorlar. Çerkeslerin sorunu
sayılarının az olması; bu kadar küçük bir etnik grubun
kendini koruması zor.
Bu yöndeki
gayretleri Çerkesleri içe kapanmak, tutucu olmak zorunda
bırakmamış. Ülkenin yaşamına herkesle eşit ölçüde
katılıyorlar ve yardımlaşma, konukseverlik, kunaklık gibi
en güzel geleneklerini koruyorlar. Ancak başka inançtan
olanlara karşı nefreti, kan davasını, kadınların
eşitsizliğini reddetmişler. Zarif ve şık Çerkes kadınları
köyde erkeklerle aynı mevkileri işgal ediyorlar. Çağdaş
açık toplumun ayıpları olan uyuşturucu, alkolizm,
hırsızlık burada bilinmiyor. Düğün gelenekleri geçmişin ve
bugünün sentezi. Başlık kalmış, ancak bir yük değil sembol
olarak. Yeni evlilerin bankadaki ev ipoteğini her iki
taraf da ödüyor.
Ayrılmadan
önce, gece geç vakitte köyde son kez dolaştım. Çerkesler
televizyonların başında oturuyorlardı. Açık pencerelerden
İbrani’ce son haberler, Arap müziği ve Amerikan
filmlerinin diyalogları duyuluyordu. Köy sabah erkenden
dağılıyordu: Üniversite öğrencileri büyük şehirlere,
işçiler komşu Tsfat ve Afula’ya, askerler ve subaylar
birliklerine. Herkes kendi mekanına doğru yollanıyordu, bu
erken saatte her İsraillinin yaptığı gibi...
“Russkaya Mısl”, No 4264
Paris, 8 Nisan 1999 |