|
|
................... |
|
................... |
PARA POLİTİKALARININ BANKA
KREDİ KANALI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ |
Yard. Doç. Dr.
Nejla Adanur Aklan
Uludağ
Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat
Bölümü.
Araş. Gör. Mehmet Nargeleçekenler
Uludağ
Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Ekonometri
Bölümü
İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No:39, Ekim 2008 |
|
|
................... |
|
................... |
Özet
Kredi kanalı teorisine göre ekonomide uygulanan sıkı para
politikaları, bankalar üzerindeki doğrudan etkileri
vasıtasıyla para politikası aktarım sürecini etkilemektedir.
Bu noktadan hareketle çalışmamızda 1998Q1-2001Q4 döneminde
Türkiye’de banka kredi kanalının geçerli olup olmadığı
araştırılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre söz konusu dönemde
uygulanan para politikalarının bankaların kredi arzı üzerine
çok güçlü olmayan etkileri vardır. Bu dönem için elde edilen
diğer bir bulgu ise bu etkinin bankaların likidite
derecelerine göre farklılaştığıdır. Çalışmada 1998Q1-2001Q4
döneminde Türkiye’de banka kredi kanalının zayıf da olsa
işlediği sonucuna ulaşılmıştır.
1. GİRİŞ
Para politikalarının başarıyla yürütülmesi için
otoritelerin uyguladıkları politikaların ekonomiye etkileri
konusunda tam bir değerlendirmeye sahip olmaları gerekir. Bu
değerlendirme sürecinde para politikalarının hangi kanal
vasıtasıyla ekonomiyi etkilediğinin anlaşılması, uygulanacak
politikaların belirlenmesi bakımından önemlidir.
Para politikalarının ekonomiyi etkileme yolları ile ilgili ilk
çalışmalar Keynesyen IS-LM analizi çerçevesinde yürütülmüştür.
Ancak daha sonraki çalışmalarda finansal piyasalardaki
asimetrik enformasyonun, para politikaları aktarımındaki rolü
önem kazanmıştır. Bu çalışmaların ortak noktasını, para
politikası şoklarının kredi arzı vasıtasıyla harcamalar
üzerinde yarattığı etkiler oluşturmaktadır. Bu etkilerin
tespit edilmesi, bankaların harcamalar üzerindeki tesirlerinin
ortaya konulmasını gerektirmiştir. Bu kapsamda kredi görüşü,
para politikası aktarım mekanizmasının anlaşılmasında, yeni
bir yaklaşım olarak gündeme gelmiştir.
Bu çalışmada öncelikle para politikası transfer mekanizmasının
temel özellikleri ile ilgili teorik altyapı ortaya
konulacaktır. Daha sonra para politikalarının aktarımında
kredi kanalının rolü incelenerek, kredi kanalının
bileşenlerinden bir tanesi olan banka kredileri üzerinde
durulacaktır. Çalışmamızın son bölümünde banka kredi kanalının
varlığını tespit etmek amacıyla, Türkiye’de uygulanmış olan
sıkı para politikalarının banka kredileri üzerindeki etkileri
araştırılacaktır.
2. TEORİK YAKLAŞIMLARDA AKTARIM MEKANİZMASI
Para politikalarının ekonomiyi en azından kısa dönemde
etkilediği, genel kabul gören bir görüştür. Ancak para
politikalarının ekonomiye aktarımını sağlayan kanalların nispi
önemi hakkında aynı görüş birliği sağlanamamaktadır. Para
politikalarının hangi değişkenler vasıtasıyla ekonomiyi
etkilediği konusunda farklı aktarım kanalları ortaya
konulmuştur. Söz konusu aktarım kanallarını incelemeden önce,
farklı teorik yaklaşımların para politikalarının ekonomideki
rolü ile ilgili bakış açılarını ortaya koymak gerekir.
Para politikalarının reel ekonomiye aktarımını sağlayan
mekanizmalar, akademik araştırmaların önemli konularındandır.
Para politikalarının reel ekonomi üzerindeki etkileri
genellikle Keynesyen ve Monetarist iktisatçıların görüşleri
çerçevesinde incelenmektedir.
2.1. Keynesyen Aktarım Mekanizması
Keynesyen teoride likidite tuzağı olmadığı sürece para
arzındaki değişikliklerin reel faiz oranları ve ekonomik
aktivite üzerine etkileri olduğu savunulmaktadır. Geleneksel
para görüşü çerçevesindeki aktarım mekanizması, faiz kanalına
dayanmaktadır (1). Para görüşünde para ve diğer tüm finansal
aktifleri temsilen tahvil denge, reel değişkenler üzerine
etkisi bulunan faiz oranları aracılığıyla sağlanmaktadır. Bu
modelde bankacılık sektörünün en önemli rolü, para yaratma
sürecinde bilançoların yükümlülük kısmı ile ilgilidir. Banka
bilançolarının aktif kısmında ise aktiflerin ikame esnekliği
tam olduğundan ayrıca bir kredi arz fonksiyonu
tanımlanmamıştır. Para politikası transfer mekanizmasının IS-LM
modeli versiyonu, pür parasal görüşe bir örnektir. Parasal
görüşte faiz değişimlerinin reel ekonomi üzerindeki doğrudan
etkileri ele alınmaktadır.
Geleneksel para politikası aktarım mekanizmasında faiz
oranları, ekonominin para politikalarına reaksiyonunda önemli
bir işleve sahiptir. Para politikasındaki değişim otoritelerin
kısa vadeli faiz oranlarını etkilemek amacıyla bankaların
rezerv arzını değiştirdiği koşullarda başlamaktadır. Bu
süreçte öncelikle bir para politikası faiz düzeyi
belirlenmektedir. Belirlenen faiz düzeyi ise bankaların rezerv
arzı değiştirilerek korunmaktadır. Para politikaları, para
politikası faiz oranı düşürülerek ya da yükseltilerek
yürütülmektedir. Söz konusu şartlarda para politikası
uygulamalarının ekonomiye aktarımı, para politikası faiz
değişimlerinin iktisadi birimlerin tüketim ve yatırım
kararlarında etkili olan uzun vadeli faiz oranlarına
yansımasına bağlıdır (Sellon, 2002:7). Bu nedenle para
politikaları uygulamalarına bağlı olarak değişen kısa vadeli
nominal faiz oranları ile uzun vadeli reel faiz oranları
arasındaki ilişkilerin ortaya konulması gerekmektedir. Nominal
faiz değişimleriyle reel faiz değişimleri arasındaki bağlantı,
Keynesyen analizde fiyat ve ücret rijiditeleriyle
sağlanmaktadır. Kısa vadeli faiz oranlarının uzun vadeli faiz
oranlarına yansıması ise bekleyişler hipotezi çerçevesinde
açıklanmaktadır.
Para politikası aktarım mekanizmasının açıklanmasında, para
politikası aktarım sürecindeki zaman gecikmelerini ortaya
koyan iki tip rijidite üzerinde durulmaktadır. Bunlar,
fiyatlar ve ücretlerin talep değişmelerine ayarlanmasındaki
–nominal rijidite- gecikmeler ile bekleyişlerin para
politikası rejim değişikliklerine –beklentisel rijidite-
ayarlanmasındaki gecikmelerdir. Bu rijiditelerin varlığı
altında parasal şoklar kısa vadede reel değişkenleri, uzun
vadede fiyatları etkilemektedir. Nominal ve beklentisel
rijiditelerin para politikası aktarım sürecindeki önemi şu
şekilde özetlenebilir; Para arzında beklenmeyen bir artış,
nominal faiz oranlarında azalmaya neden olur. Enflasyon
beklentilerinin para arzındaki artışlara ayarlanma hızının
yavaş olduğu koşullarda, nominal faiz oranlarının azalması
reel faiz oranlarının da azalmasına neden olur. Faiz
oranlarında meydana gelen bu değişim, faize duyarlı
harcamalarda artışa neden olur. Bu süreçte fiyat ve ücretlerin
talep artışına ayarlanma hızı yavaş olduğunda, kısa vadede arz
artar (King, 2003: 74–75). Bu noktadan hareketle parasal
şokların reel etkiler yaratması, rijiditelerin varlığı ile
açıklanabilir bir süreçtir. Gerek nominal, gerekse beklentisel
rijiditeler parasal şokların reel değişkenleri etkilemesini
sağlamaktadır.
Keynesyen analizde para arzının ekonomik aktivite üzerindeki
etkileri para politikasının işleyişini gösteren yapısal
modeller çerçevesinde incelenmektedir. Keynesyen yapısal
modellerde para politikalarının toplam hasılayı etkileme
kanalları, ekonominin birçok sektöründeki firma ve tüketici
davranışları ayrıntılı olarak tanımlanarak ortaya
konulmaktadır. Yapısal modellerde para politikası aktarım
süreci para arzından toplam harcamalara doğrudur. Buna göre
para arzı değişimleri faiz oranlarını etkilemekte, faiz
oranlarındaki değişimler ise yatırım ve dayanıklı tüketim
malları harcamaları üzerine etkide bulunmaktadır (Mishkin,
2004: 604). Bu noktadan hareketle parasal bir daralma
sonrasında ekonomide toplam
harcama düzeyi azalırken, parasal bir genişleme sonrasında
artmaktadır. Faiz kanalına yönelik yapılan çalışmalarda (2)
vurgulanan temel husus, para otoritelerinin kısa vadeli faiz
oranları yardımıyla sermaye maliyeti ve tüketim harcamalarını
etkilediğidir. Buna göre kısa vadeli faiz oranındaki
değişimler, sermaye maliyeti vasıtasıyla aktarılarak
sermaye/hasıla rasyosunu ve yatırım projelerinden beklenen
geri dönüş oranını etkilemektedir. Benzer bir etki tüketim
harcamaları üzerinde de meydana gelmektedir. İktisadi birimler
faiz oranlarındaki değişime göre cari dönem tüketimi ile
gelecek dönem tüketimi arasında seçim yaparlar. Yüksek faiz
oranları cari dönem tüketiminin gelecek dönem tüketimi ile
ikame edilmesine neden olur.
Faiz oranı değişikliklerinin, yatırımlar vasıtasıyla reel
ekonomi üzerindeki doğrudan etkileri, Keynesyen yaklaşımda IS-LM
analizi çerçevesinde açıklanmıştır. Aktarım sürecinde
bankaların özel bir rolünün olmadığı bu analizde kredi arzı,
yatırım ve çıktıda meydana gelen değişikliklere bağlı olarak
iktisadi birimlerin talebi tarafından belirlenmektedir.
IS-LM analizinde para arzındaki artış, Likidite Tercihi
Teorisi çerçevesinde faiz oranlarında düşüşe neden olmakta,
para arzındaki düşüş ise faiz oranlarını arttırmaktadır. Faiz
oranı borçlanma maliyetini ifade ettiğinden para otoriteleri,
kısa dönem faiz oranlarını kullanarak sermaye maliyetini ve
dolayısıyla sabit yatırım, konut, stok yatırımı ve dayanıklı
tüketim mallarına yapılan harcamaları etkileme olanağına sahip
olurlar. Bu noktadan hareketle standart aktarma mekanizmasında
para arzı artışları ekonomik genişleme yaratırken, parasal bir
daralma ise ekonomik faaliyetlerde düşüşe neden olmaktadır (Telatar,
2002: 65). Paranın gelir getirmeyen bir finansal aktif olarak
ele alındığı IS-LM analizinde finansal faiz oranı olarak
tahvil faizleri kullanılmıştır. IS-LM analizi salt faiz
mekanizmasına dayanarak ekonomiyi tam istihdam denge düzeyine
taşıyan bir model yapısını yansıtmaktadır.
Para piyasası dengesinin sağlanması gereğinden hareket
edildiğinde, Keynesyen analizde faiz değişimlerinin büyüklüğü
para balanslarıyla diğer likit aktifler arasındaki ikame
esnekliğine bağlıdır. Para balanslarıyla diğer likit finansal
aktifler arasındaki ikame esnekliği düşük olduğunda, para
piyasası dengesinin sağlanması için gerekli olan faiz oranı
değişimleri önemli büyüklüktedir. Söz konusu şartlarda para
politikalarının ekonomideki harcamaların düzeyi üzerine olan
etkileri de o denli büyük olmaktadır. Diğer taraftan para
balansları ile alternatif likit finansal aktifler arasındaki
ikame esnekliği yüksek olduğunda ise para piyasası dengesinin
sağlanması için gerekli olan faiz değişimleri daha düşük
olmaktadır. İktisadi birimlerin harcama kararları üzerinde
oluşan faiz etkisi de bu kapsamda daha düşük olmaktadır (Keyder,
1991: 247).
Bu noktadan hareket edildiğinde, geleneksel Keynesyen analizin
dayandığı iki aktifli modelde, aktifler arası ikame
esnekliğinin tam olması, faiz oranlarında küçük bir değişim
ile para piyasası dengesinin sağlanacağı sonucunu ortaya
koymaktadır. Faiz oranlarında meydana gelen değişimlerin küçük
olması, toplam talep üzerine oluşan etkileri de
sınırlandıracağından, para politikalarının reel ekonomi
üzerindeki etkileri de önemli düzeyde olmayacaktır. Keynesyen
analizde para politikalarının toplam talebi tek bir faiz oranı
– tahvil faizleri- ile etkilemesi para politikası
uygulamalarının etkinliğini para talebinin faiz esnekliğine
bağlı hale getirmiştir. Ancak daha sonraki süreçte Keynesyen
aktarım mekanizmasının bu darlığı, Tobin’in (1969) Portföy
Dengesi Yaklaşımı ile birlikte yeni bir açılım kazanmıştır.
Portföy Dengesi Yaklaşımında aktifler arası ikame esnekliğinin
tam olmadığı varsayımından hareketle, aktif getirilerindeki
farklılık vurgulanmıştır. Portföy Dengesi Yaklaşımının hareket
noktasını para politikası uygulamalarının toplam talep
üzerindeki etkisinin tek bir aktif getirisi – faiz oranı –
çerçevesinde açıklanamayacağı görüşü oluşturmaktadır. Buna
göre toplam talep üzerinde çeşitli aktif getirilerindeki
değişimler etkilidir. Portföy düzenlemesi şeklinde ele
alındığında aktarım süreci, servetin belirli finansal aktifler
arasında dağılımı şekline dönüşmektedir. Buna göre para stoku
merkez bankası uygulamalarına bağlı olarak değiştiğinde,
portföy dengesi bozulacağından iktisadi birimler reel ve
finansal aktif stoklarını ayarlayarak portföy dengesini
sağlamaya yönelirler. Bu yaklaşıma göre herhangi bir aktifin
arzında meydana gelen genişleme, hem aktifin getirisini hem de
söz konusu aktif ile alternatif aktifler arasındaki risk
primini etkilemektedir. Portföyde yer alan aktiflere olan
talep ise her aktifin faiz oranı ile aynı yönde, ikame
varlıkların faiz oranları ile ters yönde değişmektedir.
Aktifler arası ikame ilişkisinin tam olmadığı bu yaklaşımda
her bir aktife olan talep, çok sayıda faiz oranının
fonksiyonudur ( Telatar, 2002:74).
Portföy Dengesi Yaklaşımı, aktarım mekanizmasının yapısı ile
ilgili olarak belirgin bir Keynesyen – Monetarist tartışmaya
yol açmıştır. Nominal para stokundaki değişimlerin dışsal
olarak belirlendiği her iki yaklaşımda da aktarım mekanizması,
para talebinin para arzına ayarlanma sürecini kapsamaktadır.
Keynesyen yaklaşımda para arzı fazlası öncelikle kısa vadeli
finansal aktif piyasalarına yönelmektedir. Bu yaklaşımda faiz
oranı değişimlerinin doğrudan etkisi aktif fiyatları ve
getirileri üzerinde görüldüğünden, toplam talep üzerinde
oluşan etki dolaylıdır. Buna karşın Monetarist yaklaşımda ise
para arzındaki değişimler doğrudan doğruya mal ve hizmet
piyasalarına yansımaktadır (Moore, 1988: 287). Para arzında
meydana gelen değişimin kaynağı ile ilgilenilmeyen geleneksel
Keynesyen yaklaşımda, bankaların para yaratma fonksiyonları
üzerinde durulmakta, banka rezervleri ile kredi arzındaki
değişimler arasında bir bağlantı kurulmamaktadır. Bankacılık
sektörünün aktif bir rol oynamadığı bu yaklaşımda, bankaların
kredi arzı bir değişken olarak yer almamaktadır. Transfer
mekanizmasının bu darlığı, kredi görüşünün ağırlık kazanmasına
neden olmuştur.
Asimetrik enformasyonun geçerli olduğu piyasa koşullarında,
hem bankalar hem de ödünç alıcılar açısından aktifler arası
ikame esnekliği tam değildir. Bu süreçte bankalar kredi
arzları ile piyasada özel bir rol üstlenmektedir. Kredi kanalı
Keynesyen parasal görüşe, üçüncü bir varlık olarak banka
kredilerinin eklenmesiyle elde edilmiştir. Kredi görüşünde
kredi faiz oranı, toplam talebi etkileyen bir değişken olarak,
geleneksel Keynesyen modeldeki tahvil faizine eklenmektedir.
İlave kredi kanalı ile birlikte para politikalarının transferi
sadece para talebinin faiz esnekliğine bağlı olmaktan
çıkmıştır. Bu durum para görüşünde vurgulanmayan önemli bir
husustur (Neumann, 1995:139).
Yukarıdaki temel gerekçelerden hareket edildiğinde, geleneksel
Keynesyen görüşün para politikalarının reel ekonomiye
aktarımında eksik unsurlar içerdiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Buna göre Keynesyen görüşte toplam talep değişimlerinin,
önemli bir kısmının reel faiz oranlarında önemli değişiklikler
içermeyen para politikası uygulamalarıyla açıklanması, para
politikalarının transferinde finansal faktörleri
dışlamaktadır. (3) Para politikası transfer mekanizmasına
yönelik analizler bu nedenle finansal faktörleri içerecek
şekilde genişletilmiştir.
2.2. Monetarist Aktarım Mekanizması
Monetarist yaklaşımda para politikası değişimleri kısa dönemde
faiz oranlarını ve/veya borçlanma maliyetlerini arttırmaktan
daha fazla etkilere sahiptir. Klasik miktar teorisi para
arzındaki artışların doğrudan doğruya talep düzeyini
arttırdığı basit bir aktarım mekanizmasına dayanmaktadır. Bu
basit mekanizma talep düzeyinin doğrudan para arzı
değişikliklerine bağlı olduğu koşullarda geçerlidir. Faiz
oranlarının talep düzeyi üzerindeki etkileri, Klasik
iktisatçılar tarafından dolaylı bir mekanizma çerçevesinde
açıklanmıştır.
Buna göre;
1) Artan para miktarı fiili para miktarını arzu edilen
düzeyin üzerine çıkarır.
2) Fazla para, fon piyasalarına arz edilir.
3) Fon piyasalarında finansal varlık fiyatları
yükselir, faiz oranları düşer.
4) Düşen faizler harcamaları ve fiyatları arttırır.
Neoklasik iktisatçılarla birlikte dolaylı mekanizma süreci
olgunlaştırılarak parasal değişimlerin etkileri kısa ve uzun
vade olmak üzere ayrı ayrı incelenmiştir (Paya, 2002:
204-205). Dolaylı mekanizma kapsamında reel ve piyasa faizi∗
ayırımı geliştirilerek, finansal aracıların ekonomideki rolü
vurgulanmıştır. Buna göre esnek (sıkı) para politikalarının
uygulandığı şartlarda bankacılık sisteminin nakit varlıkları
arttığından (azaldığından), kredilerin genişlemesi (daralması)
yönünde bir etki oluşmaktadır (Paya, 2002:209). Neoklasik
yaklaşımda para politikalarının aktarımı öncelikle kredi
kanalı ile başlayan ve daha sonra uzun vadeli faiz oranlarının
yatırımlar üzerindeki etkileri vasıtasıyla işleyen bir
süreçtir. Monetarist yaklaşım, Neoklasik yaklaşımdan aktarım
sürecinde faiz oranlarına yüklenen işlev bakımından
farklılaşmaktadır.
Monetarist yaklaşımda nominal faiz oranları Fisher’i takiben,
reel faiz oranları ile beklenen enflasyonun toplamından
oluşmaktadır. Bu noktadan hareketle Monetaristler, uzun vadeli
faiz oranlarındaki değişmenin önemli bir kısmının enflasyon
primini yansıttığı gerekçesiyle para politikalarının reel
ekonomik aktiviteye aktarımında faiz oranlarına önemli bir
işlev yüklememektedirler (Goodfriend ve King, 1997: 8). Faiz
oranları aktarım sürecinde aktif fiyatları ve reel servet
üzerindeki etkileri vasıtasıyla işlev yüklenmektedir.
Monetarist yaklaşımda bu şekilde para arzı değişiklikleri,
finansal ve reel aktifler ile dayanıklı tüketim mallarının
fiyatlarını etkilemektedir. Söz konusu süreçte faiz
değişimlerinin aktif fiyatları yoluyla harcama, hasıla ve
enflasyon oranı üzerine etkileri olmaktadır. Monetarist
aktarım mekanizması para arzındaki değişiklerle toplam çıktı
düzeyi arasındaki ilişkilerin incelenmesine dayanır. Para
politikasındaki değişikliklerin toplam çıktı düzeyi üzerindeki
etkileri, ekonominin işleyiş mekanizmasını kapsamayan
indirgenmiş form kanıtına dayanan modeller çerçevesinde
incelenmektedir.
Monetarist analizde ekonominin yapısı ve kısa vadeli
dinamikleri üzerinde, para-üretim ve para-enflasyon arasındaki
ilişkileri kapsayan uzun vadeli dinamiklerine göre daha az
durulmaktadır. Bu noktadan hareket edildiğinde, Monetarist
analizin yapısal bağlantıları ve dinamikleri tam olarak ortaya
koyamaması gibi bir durum ile karşılaşılır. Monetaristlerin
indirgenmiş form kanıtına dayanan modelleri kullanmaları ve
kısa vadeli dinamikler yerine uzun vadeli sonuçlar ile
ilgilenmeleri, bu görüşü kuvvetlendirmektedir. Monetarist
analizde para arzında kısa vadede meydana gelen değişimlerin,
toplam talep ve çıktı düzeyini etkilediği kabul edilmektedir.
Ancak bu görüşlerine rağmen, para politikalarının kısa vadede
istikrar sağlamaya yönelik olarak kullanımı konusunda
kötümserdirler. Monetaristlere göre fiyat istikrarı hedefi ile
uyumlu bir parasal büyüme oranına ulaşmak için ekonominin
pasif para politikası kurallarıyla
yönetilmesi gerekir. Bu tercih ekonominin yapısı, kısa vadeli
dinamikleri ve uzundeğişken gecikme süreleri ile ilgili
belirsizlikleri yansıtmaktadır (Meyer, 2001:2). Monetarist
yaklaşımda para stokunda meydana gelen değişiklerin sadece
likidite etkisi çerçevesinde açıklanamayacağı, yerli ve
yabancı aktiflerin cari ve beklenen fiyatları üzerine de
etkide bulunacağı vurgulanmaktadır. Bu yaklaşımda faiz,
aktarım sürecindeki nispi fiyatlardan sadece bir tanesidir.
Monetarist yaklaşımda ikame süreci, reel aktifleri içerecek
şekilde genişletilmiştir. Bu süreçte aktif fiyatları, toplam
talep fonksiyonuna dahil olduğundan, aktarım süreci aktif
fiyatlarındaki değişimlerden etkilenmektedir.
Aktarım mekanizmasının geniş bir kapsamda ele alındığı
Monetarist nispi fiyat yaklaşımında aktifler arası ikame
esnekliğinin düşük olduğu varsayılmaktadır. Bunun anlamı
parasal tabanda meydana gelen değişmelerin, tüm nispi
fiyatları etkileyerek finansal ve reel aktifleri içeren geniş
kapsamlı bir portföy düzenlemesine neden olmasıdır.
Monetaristlere göre, para politikası değişiklikleri bir yandan
para stokunu diğer yerli ve yabancı aktif stoklarına oranla
değiştirirken, öte yandan paranın marjinal faydasını diğer
finansal aktiflerin ve tüketimin marjinal faydasına oranla
değiştirmektedir. Portföy sahipleri, tüm aktifler ile cari
dönem üretim ve tüketimlerinin marjinal faydalarını nisbi
fiyat oranlarıyla eşitleyerek, dengeyi yeniden kurmaya
çabalamaktadırlar. Bu, çok sayıda nispi fiyat, harcama ve
aktif portföyü değişikliğini içeren bir süreçtir (Meltzer,1995:52).
Monetarist yaklaşımda para, finansal aktifler ve reel aktifler
arasındaki nispi fiyat değişimleri faiz mekanizması
çerçevesinde açıklanmaktadır. Başka bir ifadeyle para
politikası uygulamaları ekonomiye faiz oranlarının finansal ve
reel aktifler üzerindeki etkileri vasıtasıyla aktarılmaktadır.
Faiz oranındaki değişimler halihazırdaki aktiflerin
fiyatlarını yeni üretimin getirisine ve arz fiyatına göre
değiştirmektedir (Brunner, 1989:15).
Monetarist analizde aktarım süreci aktif piyasalarında
başlamaktadır. Buna göre para arzı değişimleri portföyün
yeniden düzenlenmesine neden olarak nominal talebi, reel
aktifler üzerindeki servet ve ikame etkileri yoluyla doğrudan,
harcama kararlarında belirleyici olan finansal getiriler
üzerindeki etkileri yoluyla ise dolaylı olarak etkilemektedir
(King, 2003:78). Nispi fiyat değişimlerinin mal piyasası
üzerindeki etkileri, açık piyasa alımlarından hareketle
açıklanabilir. Açık piyasa alımlarına bağlı olarak artan para
miktarı, iktisadi birimler tarafından finansal ve reel aktif
satın alımında kullanıldığında, faiz oranları düşerken, aktif
fiyatları yükselmektedir. Faiz oranlarındaki düşüş ve aktif
fiyatlarındaki artış, ilave paranın tümü elde tutuluncaya
kadar devam etmektedir. Yeni portföy dengesi, düşük faiz ve
yüksek aktif fiyatı düzeyinde sağlanmaktadır (Meltzer, 1995:
55).
Aktif piyasasının dengede, mal piyasasının ise dengede
olmadığı yeni portföy dengesi koşullarında mevcut aktiflerin
fiyatları yeni üretim maliyetlerinin üzerindedir. Bu durum,
yeni üretimin nispi fiyatının azaldığı bir süreci temsil
etmektedir. Sermayenin marjinal verimliliğinin değişmediği
koşullar altında faiz oranlarındaki düşüş, özellikle dayanıklı
tüketim malları ile sermaye mallarını kapsayan yeni üretimin
maliyetini düşürdüğünden üretim artmakta, yeni ürünlerin nispi
fiyatları ise azalmaktadır. Bu noktadan hareket edildiğinde,
açık piyasa alımlarını takiben aktif piyasasının ayarlanma
süreci toplam talep, fiyatlar genel düzeyi ve üretimin
artmasına neden olarak mal piyasası dengesini bozmaktadır.
Aktiflere olan talep fiyatlara, üretime ve beklentilere bağlı
olduğu için mal piyasasında meydana gelen reaksiyonlar, para,
tahvil ve reel sermaye talebini değiştirmektedir. Yüksek fiyat
ve üretim düzeyinde işlemler için gerekli olan para talebi de
artmaktadır. Bu süreçte fiyat ve üretimdeki değişikliklerin
sürekli olacağı yönünde beklentilere sahip iktisadi birimler,
portföylerindeki tahvilleri satarak hisse senedi ve diğer reel
aktif alımlarını gerçekleştirirler. Aktif piyasasında meydana
gelen bu reaksiyonlar, aktif fiyatlarında ve faiz oranlarında
değişikliğe neden oldukça, toplam talep üzerinde yeni etkiler
meydana gelmektedir (Meltzer,1995:57).
Monetarist yaklaşımda faiz oranlarının aktarım sürecinde
sermaye maliyeti dışında finansal ve reel aktifler arasındaki
ikameyi etkileme gibi işlevlerinin olduğu ortaya
konulmaktadır. Para ile reel aktifler arasında ikame
olanağının mevcut olması bu yaklaşımda, para miktarındaki
değişikliklerin toplam harcamalar üzerinde doğrudan etkili
olabileceğini göstermektedir. Söz konusu ikame olanağı, para
ile mal piyasaları arasında standart Keynesyen analizde
değinilmeyen önemli bir bağlantı sağlamaktadır.
Monetarist iktisatçıların Keynesyen faiz oranı kanalı ile
aktarım mekanizmasına yönelttikleri eleştiriler şu şekilde
sıralanabilir; ilk olarak IS-LM modelinde sermaye stokuna
yapılan yeni yatırımların toplam aktif stoklarında neden
olduğu değişiklikler dikkate alınmamaktadır. İkincisi, para
politikası aktarım mekanizmasının dayandırıldığı faiz
oranının, para talebini etkileyen kısa vadeli faiz oranı mı
olduğu yoksa yatırım ve sermaye birikiminin temel
belirleyicisi olan uzun vadeli faiz oranı mı olduğu belli
değildir. Üçüncüsü, modelde finansal aracı kuruluşların para
politikalarının aktarımında işlevi bulunmamaktadır. Bu modelde
para ya parasal tabanın kendisidir, ya da doğrudan doğruya
parasal tabanın bir oranıdır.
Dördüncüsü parayı ikame eden varlıkların, tahvillerden mi
yoksa hem tahvil hem de reel sermayeden oluşan aktif
bütününden mi oluştuğu belli değildir. Son olarak kısa vadeli
faiz oranlarının önemli bir kısmı geçici nitelikte olduğundan,
bu geçici nitelikteki faiz oranlarının iktisadi birimlerin
harcama kararlarını etkilemeyebileceği gerçeği ile
ilgilenilmez. IS-LM analizi bu geçici değişiklikleri reel ve
nominal getirilerdeki kalıcı değişimlerden ayırmaz. (Meltzer,
1995: 51-52). Tüm bu eleştirilerden hareketle Monetarist
yaklaşımda parasal şokların nispi fiyat değişiklikleri ve reel
para balanslarındaki değişimler aracılığıyla reel ekonomiye
aktarıldığı vurgulanmaktadır. Monetarist yaklaşımda aktif
değerlerinde meydana gelen değişimler, özellikle geniş tanımlı
kredi kanalında kredi alma sürecinde teminat olarak gösterilen
büyüklükleri etkileme bakımından önemli bir işlev
yüklenmektedir.
Para politikalarının aktarım sürecinde Keynesyen ve Monetarist
yaklaşımlar arasındaki farklılık, temelde para ile diğer
finansal aktifler ve reel aktifler arasındaki ikame
esnekliğinden kaynaklanmaktadır. Keynesyen yaklaşımda paranın
diğer finansal aktifler ile arasındaki ikame esnekliği tam
iken, reel aktiflerle ikame esnekliği sıfırdır. Bu noktadan
hareketle Keynesyen yaklaşımda, para politikaları toplam
talebi faiz oranları ile etkilerken, Monetarist yaklaşımda ise
para ile reel aktifler arasında ikame olanağının mevcut
olması, para miktarındaki değişikliklerin toplam harcamaları
doğrudan doğruya etkilemesini ağlamaktadır. Bundan dolayı
aktarım mekanizması para stokundan harcamalara doğru
olmaktadır.
3. KREDİ GÖRÜŞÜ
Para politikalarının reel değişkenler üzerindeki etkilerinin,
geleneksel sermaye maliyeti kanalı ile vurgulanandan daha
fazla olduğu yönündeki görüşler, para politikalarının ekonomi
üzerindeki etkilerinin tespit edilmesinde ilave kanalların
araştırılmasını gerektirmiştir. Bu kanallardan bir tanesi para
politikalarının bankalardan açılan krediler üzerinde etkili
olduğunu savunan kredi görüşü çerçevesinde ortaya atılan kredi
kanalıdır.
Kredi kanalında vurgulanan temel nokta, uygulanan para
politikalarının sermaye maliyeti üzerinden işleyen geleneksel
faiz kanalına ilave olarak bankaların kredi arzı vasıtasıyla
da reel ekonomi üzerinde etkiler yaratmasıdır. Kredi kanalının
işlediği ekonomilerde uygulanan para politikaları kredilerin
koşullarını ve erişilebilirliğini etkileyerek toplam talep
üzerinde genişletici ya da daraltıcı etkiler yaratmaktadır.
Kredi görüşünde, para görüşünde mevcut olan aktifler arası (paratahvil)
tam ikame edilebilirlik varsayımı kaldırılmıştır. Bu varsayım
kaldırıldığında, hem bankacılık sisteminden ödünç fon
kullananların hem de söz konusu fonları arz eden bankaların
bilançoları uygulanan para politikalarından etkilenmektedir.
Bankaların kredi arzının para politikalarından etkilenmesi,
harcamalarını bankaların kredi arzına göre ayarlayan iktisadi
birimlerin varlığı durumunda, reel ekonomi üzerinde etkiler
yaratmaktadır (4).
Kredi görüşünde vurgulanan unsurlardan bir diğeri, para
politikası aktarım sürecinde finansal sınırlamaların da
dikkate alınması gerektiğidir. Kredi kanalı teorisine göre,
para politikaları sadece ödünç verilebilir fonlara olan talebi
etkilemez ayrıca ödünç verilebilir fon arzını da etkiler. Bu
noktada para politikalarının aktarımı faiz kanalında
vurgulanandan farklılaşmaktadır. Bu süreçte para
politikalarının firma ve hane halkının tüketim ve harcama
kararları üzerine olan etkilerinin yanı sıra finansal kurumlar
üzerindeki doğrudan etkileri öne çıkmaktadır.
Kredi görüşünde finansal aktiflerin tümünün tek bir kategori
altında (örneğin tahvil) sınıflandırılması yerine, banka-banka
dışı kaynaklardan elde edilen fonlar olarak ve daha genel bir
şekilde iç-dış finansman şeklinde ayrı ayrı sınıflandırılması
gereği üzerinde durulmaktadır. Bu şekilde ödünç alıcılar
arasındaki heterojenliğe vurgu yapılarak bazı ödünç alıcıların
kredi koşullarındaki değişmelere diğerlerine göre daha fazla
maruz kaldıkları belirtilmektedir (Walsh, 1998:285). Bu
noktadan hareketle banka dışı veya dış finansman
kaynaklarından fon temin edemeyen ödünç alıcıların, kredi arz
değişimlerinden daha fazla etkilenecekleri sonucuna
ulaşılmaktadır. Buna göre net servetleri ve nakit akımları
zayıf olan iktisadi birimler sıkı para politikalarından daha
fazla etkilenmektedir.
Para politikası aktarım süreci, para politikası
uygulamalarının faiz oranları vasıtasıyla aktarımını sağlayan
bankacılık sektörü ve finansal piyasaların yapısına bağlıdır.
Finansal yapıda meydana gelen değişiklikler (finansal
deregülasyon, sermaye piyasalarının gelişmişliği, yeni
finansal araçların gelişimi, şeffaf para politikası
uygulamaları...), faiz oranlarının para politikası
uygulamalarına reaksiyonunun hızını ve büyüklüğünü arttırarak,
aktarım sürecini doğrudan doğruya etkilemektedir. Bankaların
varlık ve yükümlülüklerini uygulanan para politikaları
doğrultusunda ayarlama biçimleri, kredi arzının para
politikalarından etkilenip etkilenmediği hususunda önemli bir
ölçüttür.
Literatürde bankaların menkul kıymetlerini, mevduatlarını ve
mevduat dışı yükümlülüklerini para politikası değişikliklerine
göre ayarlayarak, kredi arzlarını sıkı para politikalarının
etkilerinden koruyabildikleri vurgulanmaktadır (Bernanke ve
Blinder, 1992; Romer ve Romer 1990), Morris ve Sellon 1995).
Ancak bu sürecin işlemesindeki en önemli hususun banka ölçeği
olduğu doğrultusunda görüşler mevcuttur. Bu hususta Kashyap ve
Stein (1994) çalışmalarında, kredi veren bankaların ölçeği
üzerinde durarak, sıkı para politikalarının kredi arzı
üzerindeki etkilerini incelemişlerdir. Çalışmalarında sıkı
para politikaları sonrasında, büyük ölçekli bankalar
tarafından açılan kredi arzında bir değişiklik olmadığı halde
küçük ölçekli bankalar tarafından açılan kredi arzında azalma
olduğunu tespit etmişlerdir.
Kashyap ve Stein’a göre, küçük bankalar ile büyük bankalar
arasındaki bu farklılık, küçük bankaların sıkı para politikası
koşullarında mevduatlarında meydana gelen azalmayı, alternatif
finansman kaynaklarıyla karşılayamamalarından
kaynaklanmaktadır. Kashyap ve Stein,
çalışmalarında ayrıca para politikalarının sadece faiz kanalı
ile aktarıldığı mekanizmalardan farklı olarak, kredi kanalının
firmalar üzerinde de dağıtımsal sonuçları olduğunu ortaya
koymuşlardır. Kashyap ve Stein’a göre, sıkı para politikaları
özellikle sermaye piyasası aracılığıyla borçlanma konusunda
sınırlamalar ile karşı karşıya olan küçük ölçekli firmaları
daha fazla etkilemektedir.
Kredi kanalının işlemesi için bazı önkoşulların gerçekleşmesi
gerekmektedir. Bunlardan birincisi, bankacılık sisteminin
aktif ve yükümlülüklerinin sistematik olarak para politikası
değişimlerinden etkilenmesi, ikincisi ise ne bankaların ne de
firmaların kredi miktarında meydana gelen değişiklikleri
alternatif finansman yöntemleriyle dengeleyememeleridir.
Firmaların durumu, dış finansman konusunda bankalara bağımlı
iktisadi birimleri yansıtmaktadır.
Para politikası aktarım sürecinde bankaların aktif bir rol
üstlenmelerini sağlayan en önemli koşullardan bir tanesi, dış
finansman konusunda banka kredilerine bağımlı iktisadi
birimlerin varlığıdır. Bu şekilde bankaların kredi arz
değişimlerinden bu tipteki ödünç alıcılar doğrudan
etkileneceğinden, banka kredi kanalı ile bir aktarım süreci
gerçekleşmiş olacaktır. Ancak bu şartlar altında, uygulanan
para politikalarına bağlı olarak kredi arzında meydana gelen
değişmelerin, reel ekonomi üzerinde etkileri olacaktır. (5)
Bazı ödünç alıcıların (örneğin firmaların) finansman kaynağı
olarak öncelikle banka kredilerine bağımlı oldukları görüşü,
asimetrik enformasyon sorununun varlığından kaynaklanmaktadır.
Bu görüşün merkezinde bankaların, firmaların koşullarıyla
ilgili bilgileri diğer finansal aracılara göre daha kısa
sürede ve daha düşük maliyetle toplamaları yer almaktadır. Söz
konusu şartlarda büyük firmalara göre daha zor ve daha yüksek
maliyetlerle kaynak temin edebilen küçük firmalar açısından
banka kredileri önemli bir finansman kaynağı durumuna
gelmektedir.
Bu süreçte bankaların diğer finansal aracılara göre bilgi
toplama avantajına sahip olmaları, küçük firmalara daha uygun
koşullarda kredi açmalarını sağlamaktadır (Morris ve Sellon,
1995:63). Ancak bu durum diğer taraftan, kredi arzı
değişimlerinden dış finansman temininde banka kredilerine
bağımlı küçük ölçekli firmaların, büyük ölçekli firmalara göre
daha fazla
etkilenmelerine neden olmaktadır. Bu süreçte kredi arz
değişimlerinin, firmaların yatırım ve tüketim kararları
üzerindeki etkileri vasıtasıyla makroekonomik sonuçları ortaya
çıkmaktadır.
Para politikası uygulamalarının bankacılık sisteminden arz
edilen kredi miktarını etkilemesi, ödünç verilebilir fon
arzının diğer finansal aktiflerle ikame esnekliğinin tam
olmamasından kaynaklanır. Gerek bankalar açısından, gerekse
firmalar açısından kredilerin diğer finansal aktiflerle ikame
esnekliğinin tam olmaması, kredi kanalının reel ekonomi
üzerindeki etkilerini arttırmaktadır. Kredi kanalı ile
birlikte faiz kanalını temel alan geleneksel para yaklaşımının
dışında, para politikalarının reel ekonomiyi etkileyebileceği
farklı kanalların olduğu ortaya konulmuştur. Söz konusu
koşullarda bankaların aktif portföyü, rezervler ile diğer
borçlanma araçlarının yanı sıra kredileri de içerecek şekilde
genişlemiştir.
Üç aktifli bir modelde bankalar, iki aktifli modellerden
farklı olarak, çıktı dinamiklerini belirleyen finansal
kuruluşlar durumundadır. Bu alanda geliştirilen önemli
çalışmalardan bir tanesi, Bernanke ve Blinder’e aittir (1988).
Bu çalışmada geleneksel iki aktifli IS-LM modeli, üçüncü bir
aktif olan krediler eklenerek genişletilmiştir. Geleneksel IS-LM
analizinde para politikası şokları sadece para piyasası
üzerinde etkili olduğundan, IS eğrisi yer değiştirmemekteydi.
Üç aktifli modelde ise para politikaları sadece tahvil
faizleri üzerindeki etkileri ile değil, ayrıca kredi arzı
üzerine olan bağımsız etkileriyle de işlemektedir. Aktifler
arasındaki tam ikame edilebilirlik varsayımının kaldırıldığı
söz konusu modelde bu değişiklik, IS eğrisinin bir mal ve
kredi eğrisine (CC eğrisi) dönüşümünü sağlamıştır. Modifiye
edilmiş bu modelde örneğin parasal bir genişleme, sadece para
piyasası üzerindeki etkileri ile değil, mal ve kredi eğrisini
kaydıran kredi piyasası değişiklikleri ile de etkiler
yaratmaktadır. Mal ve kredi eğrisindeki kayma, kredi
hacmindeki artışın yatırımlar üzerindeki etkilerinden
kaynaklanır. Böyle bir modelde, parasal genişleme kredi arzını
arttırdığından fon talebinin karşılanması için faizlerin
yükselmesine gerek kalmamaktadır. Modelde yer alan mal ve
kredi eğrisi, tüketim/yatırım harcamaları ile finansal
piyasalar arasında krediler vasıtasıyla sağlanan bağlantıyı
yansıtmaktadır. Bu noktadan hareket edildiğinde kredi kanalı,
faiz oranı dışında para politikalarının reel çıktı üzerindeki
etkilerini arttırmaktadır.
Literatürde kredi kanalının faiz kanalın bir alternatifi
olmadığı, para politikası değişikliklerinin harcamaları
etkilediğini gösteren, ilave bir kanal olduğu vurgulanmaktadır
(6). Ancak bununla birlikte kredi kanalının geleneksel faiz
kanalında neden olduğu bazı değişikliklere vurgu
yapılmaktadır. Söz konusu değişiklikler Brunner ve Meltzer
(1988:447) tarafından şu şekilde sıralanmıştır; (1). IS-LM
analizinde para politikası transfer sürecinde para talebinin
faiz esnekliğinin önemine vurgu yapılırken, kredi piyasasının
aktarım sürecine dahil edilmesi bu sonucu değiştirmiştir. Her
iki piyasa (para-kredi) aktiflerinin faiz esnekliğinin
bilinmesi, aktif-fiyat ayarlamaları aracılığıyla şokların
aktarımını belirler. (2). Gösterge ve büyüklük olarak para
piyasası şoklarından farklı olan kredi piyasası şoklarının
etkileri, incelenir duruma gelmiştir. (3). IS-LM analizinde
faiz oranı hedeflemesiyle üretim ve para talebi şoklarının
üretim üzerindeki etkileri giderilebilmekteydi. Üçüncü bir
varlık olarak kredinin aktarım mekanizmasına dahil edilmesiyle
birlikte, kredi piyasasını etkileyen bir şokun üretim
üzerindeki etkileri tamamen giderilememektedir. (4). Kredinin
ayrı bir varlık olarak tanımlanmasıyla birlikte likidite
tuzağı analizi tartışmalı bir duruma gelmiştir. (5). Kanuni
karşılık oranlarında meydana gelen değişimlerin varlık
piyasaları üzerindeki etkileri
incelenir duruma gelmiştir.
Kredi görüşünde para politikaları iki kanal vasıtasıyla
aktarılmaktadır.
Bunlar; Bilanço ve banka ödünçleri kanallarıdır.
3.1. Bilanço kanalı
Bilanço kanalında para politikası değişimlerinin, firmaların
bilançoları ve kredi kullanma potansiyelleri üzerine olan
etkileri incelenmektedir. Uygulanan para politikalarına bağlı
olarak, firmaların faiz ödemeleri ve gelirlerinde meydana
gelen değişimler baz alınmaktadır. Sıkı para politikalarının
kredi kullanan firmaların faiz ödemelerini arttırdığı
koşullarda, firmaların gelirleri aynı oranda artmadığında,
büyüme ve harcama potansiyellerinde azalma meydana
gelmektedir. Ayrıca söz konusu şartlarda birçok firmanın kredi
geri ödemelerini gerçekleştirmemelerine bağlı olarak
bankacılık sisteminden piyasalara yönelen kredi arzında da
azalma meydana gelmektedir. (7)
Bilanço kanalı, para politikası değişimlerinin ödünç
alıcıların net servetleri üzerindeki etkilerini baz alan bir
yaklaşımdır.
3.2. Banka Kredi Kanalı
Kredi görüşü literatürü, para politikalarının reel etkilerine
yöneliktir. Bu kapsamda banka ödünçleri kanalında banka
bilançoları ile bu reel etkiler arasındaki bağlantı ortaya
konulmaktadır.
Banka kredi kanalı yaklaşımında para politikası
uygulamalarının kredi arzı üzerindeki etkileri
vurgulanmaktadır. Buna göre sıkı para politikaları banka
mevduatlarında ve banka kredi arzında azalmaya neden
olmaktadır. Kredi arzındaki azalma ise yatırım harcamaları ve
çıktı düzeyini olumsuz etkilemektedir. Ancak bankalar sıkı
para politikalarının etkilerini mevduat dışı kaynaklara
başvurarak kontrol altında tuttuklarında, banka ödünçleri
kanalının etkisi zayıflamaktadır. Banka ödünçleri kanalında,
para politikalarının hane halkı ve firmalar üzerindeki
etkilerinin yanı sıra finansal aracılar üzerindeki etkileri
vurgulanmaktadır. Bu şekilde faiz oranları dışında, para
politikası aktarım sürecini etkileyen ilave bir kanalın
varlığı ortaya konulmuş olmaktadır.
Bankalar kısa vadeli borçlanıp uzun vadeli kredi
vermektedirler. Bu durum, bankaların aktiflerinin vadesini
yükümlülüklerin vadesinden daha uzun hale getirmektedir. Söz
konusu şartlarda uygulanacak bir sıkı para politikasına bağlı
olarak faiz oranlarının yükselmesi, uzun vadeye sahip
aktiflerin bugünkü değerinde kısa vadeye sahip yükümlülüklere
göre azalmaya neden olduğundan, bankaların kredi arzında
daralma meydana gelmektedir (Claus ve Grimes, 2003:14).
Bankaların kredi arzında meydana gelen daralma, uygulanan para
politikalarının banka rezervleri üzerindeki etkilerinden
kaynaklanmaktadır. Bankaların rezerv pozisyonlarını etkileyen
para politikası uygulamaları, banka bilançolarının aktif
bileşenlerinde değişikliklere neden olmaktadır.
Bankacılık sisteminde tutulan toplam rezervler, para
otoritesinin getirdiği kurallar nedeniyle tutulması zorunlu
olan rezervler ile bankaların serbest olarak tuttukları
rezervler toplamından oluşmaktadır. Banka ödünçleri ile para
politikası rezerv oranından kaynaklanmaktadır. Bankalar sahip
oldukları serbest rezervleri ölçüsünde kredi açabilir ve buna
eşit miktarda mevduat yaratabilirler (8). Rezerv oranındaki
değişimler, bankaların kredi hacmini, mevduat yaratımlarını ve
para arzını etkilemektedir.
Para otoriteleri açık piyasa işlemleri vasıtasıyla bankacılık
sistemine tahvil sattıklarında, diğer şartlar veri olmak
kaydıyla banka rezervleri üzerindeki baskı artmaktadır.
Rezervler üzerindeki baskı, banka bilançolarında banka
yükümlülüklerinin (mevduatların) azalması ile sonuçlanır.
Bankaların portföylerinde krediler ile tahviller arasındaki
ikame esnekliğinin tam olmaması, mevduatlardaki azalmanın
bilanço eşitliği gereği aktiflerde de (krediler) azalmaya
neden olmasıyla sonuçlanır (Bernanke, 1993: 56) (9). Kredi
arzındaki azalma, kredi faizlerinin yükselmesine neden
olmaktadır. Ancak ödünç fon talep edenler banka kredileri
dışında alternatif finansman kaynaklarına yönelerek banka
kredilerine olan taleplerini azalttıklarında, kredi faiz
oranlarındaki yükselme sınırlı olmaktadır (Thornton, 1994:31).
Bu noktada finansman kaynağı olarak banka kredilerine bağımlı,
ödünç alıcıların varlığının önemi ortaya çıkmaktadır. Banka
kredilerine bağımlı ödünç alıcıların sayısı arttıkça kredi arz
değişimlerinin reel ekonomi üzerindeki etkileri
yükselmektedir. Banka ödünçleri kanalı literatürde dış
finansman bakımından banka kredilerine bağımlı ödünç alıcılar
üzerinden açıklanmıştır (10).
Para politikası uygulamaları sonucunda, banka rezervlerinde
meydana gelen değişmenin temel nedeni bankaların fonlarının
önemli bir kısmını karşılık oranlarından ve açık piyasa
işlemlerinden etkilenen kaynaklardan sağlamalarıdır.
Rezervlerdeki değişmenin krediler üzerindeki etkisi ise büyük
ölçüde bankalar üzerinde etkili olan kredi piyasası
eksikliklerinden kaynaklanmaktadır. Bankalar kredi piyasası
eksikliklerinden mevduat dışı kaynak temin etme sürecinde
etkilenirler. Bankalar ulusal ve uluslararası finansal
kuruluşlardan kaynak temin etme sürecine girdiklerinde,
kreditörler ile aralarında hazırlanan sözleşmelere yansıyan
asimetrik bilgi sorunu, bankaların kredi arzına yansımaktadır.
Mevduat dışı kaynak temin etme sürecinde banka bilançolarının
yükümlülük kısmında meydana gelen sınırlamalar banka
bilançolarının aktif kısmında reel etkiler yaratmaktadır.
Banka kredi kanalının işleyişi, bu reel etkilerin kredi arzı
üzerindeki etkilerine bağlıdır (Çavuşoğlu, 2002: 8).
Asimetrik enformasyonun bankaların kredi arzları üzerindeki
etkisi, banka karakteristiklerine göre değişmektedir. Bu
kapsamda Kashyap ve Stein (1994) bankaları aktif
büyüklüklerine göre kategorize ederek, asimetrik bilgi
probleminin temininde karşı karşıya kaldıkları enformasyon
maliyetlerinin giderilmesinde önemli bir değişkendir. Likidite
yapısı ise para politikası şoklarına karşı bankaların
reaksiyonunu belirleyen bir değişkendir. Bankaların likidite
pozisyonları güçlü oldukça, kredi portföylerinin sıkı para
politikalarından etkilenme dereceleri azalmaktadır.
Bankalardan açılan kredi miktarında meydana gelen azalmanın,
kredi arzındaki daralmadan mı yoksa kredi talebinde meydana
gelen bir azalmadan mı kaynaklandığını belirlemek önemli bir
husustur. Kashyap ve Stein’e göre (2000) bu durum bir
tanımlama (identification) sorununu beraberinde getirmektedir.
Kashyap ve Stein bu tanımlama problemini bankalar arası
likidite farklılıklarına değinerek açıklamışlardır. Buna göre,
bankaların likit aktif/toplam aktif rasyolarındaki
farklılıklar, sıkı para politikalarından farklı
etkilenmelerine neden olmaktadır. Sıkı para politikası şoku
sonrasında, bankaların mevduatları azalmaktadır. Ancak bu
süreçte, likidite derecesi yüksek olan bankalar, kredi
portföylerini nakit stoklarına ve diğer finansal aktiflere
başvurarak koruduklarından sıkı para politikalarından daha az
etkilenirler. Likidite dereceleri düşük olan bankalar ise sıkı
para politikalarına kredi arzlarını, likidite dereceleri
yüksek olan bankalara göre daha fazla düşürerek reaksiyon
gösterirler. Bu noktadan hareketle bankalara özgü
karakteristiklerin (likidite, büyüklük, kapitalizasyon..),
para politikalarının dağıtımsal etkilerinin belirlenmesinde
önemli olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
Kashyap ve Stein’a göre (1994), banka ödünçleri kanalı
uygulanan para politikalarına bağlı olarak kredi talebi ve
kredi arzındaki değişimlerin nispi büyüklüğüne göre oluşan
durumu yansıtmaktadır. Buna göre sıkı para politikalarının
uygulandığı dönemlerde kredi hacmindeki daralma, kredi
talebindeki azalmadan çok kredi arzındaki daralmadan
kaynaklanmaktadır.
Banka ödünçleri kanalı ile ilgili olarak vurgulanması gereken
önemli bir husus, para politikası şoklarının etkilerini
genişletici özelliğinden kaynaklanır. Bu, sıkı para politikası
koşullarında mevduatlarda meydana gelen azalmanın diğer
finansman kaynakları ile dengelenemeyerek kredi arzının
azalmasından kaynaklanan bir durumdur. Bernanke ve Blinder’in
(1988) çalışmalarında bu tür bir yapılanmanın sıkı para
politikalarının etkilerini genişlettiği vurgulanmaktadır.
4. METODOLOJİ VE MODEL
Çalışmada kullanılacak ekonometrik modelde, Kashyap ve
Stein (1994) tarafından ileri sürülen ve literatürde yaygın
olarak atıfta bulunulan model temel alınmıştır (11). Buna göre
model yapısı denklem (1)’de sunulmaktadır.
Burada i, i = 1,2,3,...,N için bankaları; t, t = 1,2,3,...,T
için çeyrek dönemleri; m, toplam kredi arzını; r, para
politikası faiz oranını; inf, enflasyon oranı; GDP, gayri safi
yurt içi hasıla; z, bankanın likidite oranını göstermektedir.
Bankalara özgü karakteristiği temsil eden likidite (z)
değişkeni aşağıdaki şekilde hesaplanmıştır (Ehrmann vd. 2001:
23, Pruteanu 2004: 15, Juks 2004: 28).
Burada Lit , ilgili bankanın likit aktifleri ve Ait ise ilgili
bankanın toplam aktiflerini göstermektedir.
Çalışmada Pruteanu’nun (2004) model spesifikasyonundan
yararlanarak, para politikası aktarım sürecinde banka kredi
kanalının geçerliliği incelenecektir. Para politikası
şoklarının kredi arzında değişiklik şeklinde yansıyan
dağıtımsal etkilerinin, sıkı para politikalarının uygulandığı
dönemde daha iyi ortaya konulabileceği doğrultusundaki yaygın
görüşten hareketle, banka kredi kanalının incelenmesinde
1998Q1:-2001Q4 dönemi seçilmiştir (12). Modelde, para
politikası şokları ile kredi arzında meydana gelen değişimler
arasındaki ilişki tespit edilmeye çalışılacaktır. Ayrıca söz
konusu dönemde bankalara özgü karakteristiğin para
politikası şoklarına gösterilen reaksiyonda bir farklılık
yaratıp yaratmadığı, bankaların likidite pozisyonlarından
hareketle ortaya konulmaya çalışılacaktır. Bu şekilde para
politikası şoklarının dağıtımsal etkilerinin olup olmadığı
tespit edilecektir.
Çalışmada para politikası göstergesi olarak kısa vadeli (overnight)
faiz oranları (13) (r) kullanılmıştır. Bu değişken, para
politikası değişimlerinin bankaların kredi arzı üzerindeki
doğrudan etkilerini göstermektedir. Sıkı para politikalarının
kredi arzını azaltacağı öngörüsünden hareketle (β j )
parametresinin negatif olması beklenmektedir.
Analizde kullanılan bankaya özgü karakteristiğin (likidite
düzeyi) katsayısı, kredi arzının büyüme oranı ile bankaya özgü
karakteristik arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır. Bu
parametrenin değeri pozitif olarak beklenmektedir. Bankaya
özgü karakteristiğin para politikası şoklarına gösterilen
reaksiyonda bir farklılık yaratıp yaratmadığı ise interaksiyon
( δ j ) (etkileşim) katsayısı ile tespit edilecektir.
Literatürde kabul edilen genel varsayım doğrultusunda (14),
likidite dereceleri düşük bankaların para politikası
değişikliklerine, likidite derecesi yüksek bankalara göre daha
güçlü reaksiyon göstermesi beklenmektedir. Buna göre likidite
derecesi yüksek bankaların kredi arzlarını, likit aktiflerini
kullanarak para politikası şoklarının etkisinden korudukları
varsayıldığından, δ j ’ nin parametre değerinin pozitif olması
beklenmektedir (15). Bankaların likidite durumlarına göre
sınıflandırılmaları, para politikası şoklarının dağıtımsal
etkilerinin ortaya konulması bakımından önemlidir. Gsyih ve
enflasyon değişkenleri modelde ekonomik aktivitenin kredi arzı
üzerindeki talep yönlü etkilerini tespit etmek amacıyla
kullanılmıştır.
4.1. Veri ve Tahmin Yöntemi
Analizde kullanılan dengeli panel veri yapısı sergileyen
mevduat bankalarının bilanço verileri, Türkiye Bankalar
Birliği’nden elde edilmiştir. Çalışmada kullanılan diğer
seriler ise TCMB’nin veri dağıtım sisteminden elde edilmiştir.
Örneklem hacmi 1998Q1-2001Q4 dönemi için 51 bankayı
kapsamaktadır. Dolayısıyla çalışmada kullanılmak üzere
16*51=816 gözlem sayısı mevcuttur.
Denklem (1) ile tanımlanan model, literatüre uygun olarak
Arellano ve Bond (AB) (1991) tarafından geliştirilen
Genelleştirilmiş Momentler yöntemi ile tahmin edilmiştir.
Bağımlı değişkenin gecikmeli değerlerinin açıklayıcı değişken
olarak alınması nedeniyle bu yaklaşım tercih edilmiştir. Çünkü
bağımlı değişkenin gecikmeli değerlerinin açıklayıcı değişken
olarak kullanılması, sağ taraftaki regresörler ile hata
teriminin korelasyonlu olmasına neden olmaktadır. Bu durumda
OLS tahmincileri sapmalı ve tutarsız olacaktır. Alternatif
olarak kullanılabilecek ağırlıklandırılmış en küçük kareler (GLS)
tahmincisi sapmalı, araç değişkenler (IV) tahminleri ise
tutarlı fakat etkin olmayacaktır. Dolayısıyla dinamik panel
verileri içeren model yapısı için en uygun yöntem AB (1991)
yöntemidir. AB tarafından
geliştirilen yaklaşım, bazı değişkenler için muhtemel
endojenlik sonuçlarını da östermektedir. AB yaklaşımında
bankaların bireysel etkilerini yok etmek için otoregressif
modelin birinci farkları alınmaktadır. Ayrıca optimal moment
koşulları için bağımlı değişkenin gecikmeli değerleri ve
bağımsız değişkenlerin gecikmeli değerleri kullanılmaktadır.
Bundan dolayı söz konusu yöntem, büyük N ve küçük T içeren
örneklemler için etkin ve tutarlılığı sağlamaktadır. Bu yöntem
yardımıyla modelin hatalarındaki serisel korelasyon yapısı ve
Sargan testi ile de kullanılan enstrümanların geçerliliği test
edilebilmektedir. AB yaklaşımı 1 adımlı ve 2 adımlı süreçleri
ele almaktadır. 2 adımlı süreç, 1. adımda bulunan kalıntıları
kullandığı için, 2 adımlı süreç 1 adım sürecine göre daha
etkindir. Ancak AB tarafından yapılan Monte Carlo
simülasyonları 2 adımlı sürecin tahmincilerinin standart
hatalarının 1. adıma göre daha zayıf olduğunu ortaya
koymuştur.
4.2. Ampirik Bulgular
Çalışmada 1998Q1-2001Q4 dönemi için denklem (1) tahmin
edilmiştir. Model tahmin sonuçlarından hesaplanan uzun dönem
katsayıları Tablo 1 ve Tablo 2’de sunulmaktadır (16). Tahmin
sonuçlarının detayları EK 1 kısmında sırasıyla Tablo3 ve Tablo
4’de verilmektedir.
Tablo 1 ve Tablo 2’den elde edilen sonuçlara göre, ilgili
dönemde uygulanan sıkı para politikalarının bankaların kredi
arzı üzerine çok güçlü olmamakla birlikte anlamlı etkileri
vardır. Diğer yandan, pozitif ve anlamlı bulunan interaksiyon
katsayısı ise bu etkinin, bankaların likidite düzeylerine göre
farklılaştığını ortaya koymaktadır. Bu sonuç bankaların
likidite derecelerinin, para politikası şoklarına gösterilen
reaksiyonda farklılık yarattığını ortaya koymaktadır. Buna
göre likidite dereceleri düşük olan bankalar para politikası
değişikliklerine, likidite derecesi yüksek bankalara göre daha
güçlü reaksiyon gösterdiklerinden söz konusu bankaların kredi
arzları ilgili dönemde daha fazla daralma göstermiştir.
Modelde ekonomik aktivitenin kredi arzı üzerindeki talep yönlü
etkilerini tespit etmek amacıyla kullanılan gsyih ve enflasyon
parametrelerinin pozitif ve anlamlı olması, bankaların kredi
arz değişimlerinin talep yönlü değişkenler tarafından da
etkilendiğini ortaya koymaktadır.
5. SONUÇ
Çalışmamızda bankaların kredi kullandırma davranışları ile
para politikası değişimleri arasında zayıf bir ilişki tespit
edilmiştir. Bunun yanı sıra çalışmamızda elde edilen diğer bir
sonuç, uygulanan sıkı para politikalarının belirli bir
likidite düzeyinin altındaki bankaları daha fazla etkilediği
yönündedir. Bu durum söz konusu bankaların sıkı para
politikalarının etkilerini likit aktifleriyle
dengeleyememelerinden kaynaklanmaktadır. Bankaların kredi
kullandırma davranışlarının para politikası değişimlerine çok
güçlü bir şekilde reaksiyon
göstermemesi, kredi kanalının işlemesini engelleyen bazı
unsurların varlığı ile açıklanabilir.
Elde edilen bulgulardan hareketle ulaşılan temel sonuç, para
politikalarının aktarım sürecinde banka kredi kanalının etkin
olarak çalışmadığıdır. Bu sonuç aynı zamanda ilgili dönemde
Türkiye’de yaşanan krizlerin etkilerinin yaygınlaşmasında,
kredi arzı cephesiyle bankaların önemli bir rol
üstlenmedikleri biçiminde değerlendirilebilir.
KAYNAKÇA:
• Altunbaş Y., Otabek F. and Philip M. (2002),
“Evidence on the Bank Lending Channel in Europe”, Journal of
Banking &Finance, Vol. 26, pp. 2093-2110.
• Arellano M. and Bond S. (1991), “Some Tests of
Specification for Panel Data: Monte Carlo Evidence and an
Application to Employment Equations”, Review ofEconomic
Studies, Vol. 58, pp. 277–297.
• Bean C., Larsen J. and Nikolov K. (2002), “Financial
Frictions and the Monetary Transmission Mechanism: Theory,
Evidence and Policy Implications”, European Central Bank
Working Papers, No:113, pp.1-67.
• Bernanke Ben and Blinder Alan (1988), Credit, Money
and Aggregate Demand, American Economic Review, Vol. 78, No:2,
pp 435-439.
• Bernanke Ben and Blinder Alan (1992), “The Federal
Funds Rate and the Channels of Monetary Transmission”,
American Economic Review, Vol:82, No:4, pp.901-921.
• Bernanke Ben (1993), “Credit in the Macroeconomy”
Federal Reserve Bank of New York Quarterly Review, Spring
1992/1993, pp.50-70.
• Bernanke Ben, Gertler Mark and S Gilchrist (1999),
“The Financial Accelerator in a Quantitative Business Cycle
Framework”, In Handbook of Macroeconomics Vol. 1/C, ed
Woodford M, Taylor, J. B; Amsterdam: Elsevier Pbl, pp.1341-1393.
• Bernanke Ben and Mark Gertler (1995), Inside the
Black Box: the Credit Channel of Monetary Policy Transmission,
Journal of Economic Perspectives, Vol. 9, No:2, pp.27-48.
• Brunner K. and Meltzer A. (1988), “Money and Credit
in the Transmission Process”, American Economic Review, Vol.
78, No:2, pp. 446-451.
• Brunner Karl (1989), “The Role of Money and Monetary
Policy” Federal Reserve Bank of St Louis Review, Sept/ Oct, pp.4-22.
• Çavuşoğlu Tarkan (2002), “Credit Transmission in
Turkey: An Empirical Investigation”, ERC Working Papers in
Economics, 02/03, pp.1-31.
• Cecchetti S. (1995), “Distinquishing Theories of the
Monetary Transmission Mechanism”, Federal Reserve Bank of St.
Louis Economic Review, Vol.77, No:3, pp.83-97.
• Claus Iris and Grimes Arthur (2003), “Asymetric
Information, Financial Intermediation and the Monetary
Transmission Mechanism: A Critical Review”, New Zealand
Treasury Working Paper, 03/19, pp.1-25.
• Cottrel A. (1994), “Post Keynesian Monetary Economics:
A Critical Survey”, Cambridge Journal of Economics, Vol.18, pp.587-605.
• Ehrmann M., Gambacorta L., Sevestre P. and Worms A.
(2001), “Financial Systems and the Role of Banks in Monetary
Policy Transmission in the Euro Area, European Central Bank
Working Paper, No.105, pp.1-60.
• Goodfriend M. and King R. (1997), “The New
Neoclassical Synthesis and the Role of Monetary Policy”
Federal Reserve Bank of Richmond Working Papers, 98- 05, pp.1-63.
• Goodfriend Marvin (1993), “Interest Rate Policy and
the Inflation Scare Problem: 1979-1992” Federal Reserve Bank
of Richmond Economic Quarterly Economic Review, Vol:79, No:1,
pp.1-23
• Hubbard Glen (1995), “Is There a Credit Channel for
Monetary Policy”, Federal Reserve Bank of St Louis Review, Vol.
77, No:3, May/June, pp.63-77.
• Juks R. (2004), “The Importance of the Bank-Lending
Channel in Estonia: Evidence from Micro- Economic Data”, Eesti
Bank Working Papers, No:6, pp.1-39.
• Kashyap A. and Stein J. (1994), “The Impact of
Monetary Policy on Bank Balance Sheets”, NBER Working Papers,
No 4821, pp. 1-63.
• Kashyap Anil Stein J. (2000), “What Do a Million
Observations on Banks Say about the Transmission of Monetary
Policy?”, American Economic Review, Vol. 90, No:3, pp.407-428.
• Keyder N. (1991), Money-Theory, Policy, Application,
Ankara.
• King M. (2003), “No Money No Inflation – The Role of
Money In The Economy”, in Mizen Paul, Central Banking,
Monetary Theory and Practice, Edward Elgar, pp.62-89.
• King S. R. (1986), “Monetary Transmission: Through
Bank Loans or Bank Liabilities?”, Journal of Money Credit and
Banking, Vol. 18, No:3, pp.290-303.
• Meltzer A. H. (1995), “Monetary, Credit (and Other)
Transmission Processes: A Monetarist Perspective”, Journal of
Economic Perspectives, Vol. 9, No:4, pp. 49-72.
• Meyer Laurence (2001), “Does Money Matter?” Federal
Reserve Bank of St Louis Review, Vol. 83, No:5, September/
October, pp.1-15.
• Mishkin F. (2004), The Economics of Money, Banking,
and Financial Markets,Addison Wesley
• Moore B. (1988), Horizontalist and Verticalist- The
Macroeconomics of Credit Money, Cambridge Uni Pres.
• Morris C. and Sellon G. (1995), Bank Lending and
Monetary Policy: Evidence on a Credit Channel”, Federal
Reserve Bank of Kansas City Economic Review, Second Quarter,
pp.59-75.
• Neumann M. (1995), “A Conference Panel Discussion:
what Do We Know About How Monetary Policy Affects the Economy”,
Federal Reserve Bank of St Louis Review, Vol:77, No:3, May/June,
pp.138-142.
• Paya M. (2002), Para Teorisi ve Politikası, İstanbul:
Filiz Kitabevi.
• Pruteanu A. (2004), “The Role of Banks in the Czech
Monetary Policy Transmission Mechanism”, Czech National Bank
Working Paper Series, No:3, pp.1- 44.
• Romer C. and Romer D. (1990), “New Evidence on the
Monetary Transmission Mechanism “, Brookings Papers on
Economic Activity, No:1, pp.149-219.
• Sellon G. (2002), “The Changing US Financial System:
Some Implications for the Monetary Transmission Mechanism”,
Federal Reserve Bank of Kansas City Economic Review, First
Quarter, pp.5-35.
• Şengönül A and Thornbecke D (2005), “The Effect of
Monetary Policy on Bank Lending in Turkey”, Applied Financial
Economics,Vol:15, No:13, pp.931-934.
• Taylor J. B. (1995), “The Monetary Transmission
Mechanism: An Empirical Framework,” Journal of Economic
Perspectives, Vol:9, No:4, pp. 11-26.
• Telatar E. (2002), Fiyat İstikrarı – Ne ? Nasıl ?
Kimin İçin? , Ankara: İmaj Yayınevi.
• Thornton D. (1994), “Financial Innovation,
Deregulation and the Credit View of Monetary Policy”, Federal
Reserve Bank of St. Louis Review, Vol.76, No:1, pp. 31-49.
• Tobin J. (1969), “A General Equilibrium Approach to
Monetary Theory”, Journal of Money Credit and Banking, Vol. 1,
No: 1, pp.15-29.
• Walsh C. (1998), Monetary Theory and Policy, MIT
Pres.
DİPNOTLAR:
1) Para arzının dışsal olarak kabul edildiği geleneksel
Keynesyen yaklaşımda aktarım süreci, para arzındaki
değişikliklere bağlı olarak değişen faizlerin, yatırımlar
üzerindeki etkileri yoluyla işlemektedir. Ancak daha sonraki
süreçte Post-Keynesyen yaklaşımda para arzının oluşumunda
bankacılık ve finans sektörünün etkili olduğu vurgulanarak
para arzının içselliğine dikkat çekilmiştir. Buna göre para
arzının içselliği iki sebepten kaynaklanmaktadır; Bunlardan
birincisi, para çarpanının bir kısmının iktisadi birimlerin
portföy kararları tarafından belirlenmesidir. Söz konusu
şartlarda parasal taban merkez bankası tarafından kontrol
altında tutulsa dahi bu durum, toplam para arzında da aynı
kontrolün sağlanacağı anlamına gelmemektedir. İkincisi ise
merkez bankasının para stoku yerine faiz oranını kontrol
etmeye yöneldiğinde gerçekleşmektedir (Cottrell, 1994:17).
Post-Keynesyen analizde parasal büyümenin kaynağında ekonomik
aktivitenin finansmanını sağlayan banka kredi sistemi
yer almaktadır.
2) Bkz; Taylor (1995), Cecchetti (1995).
3) Bkz Hubbart (1995), Bernanke ve Gertler (1995).
Kredi piyasalarındaki arz ve talep koşulları tarafından
belirlenen .
4) Bernanke’ye göre (1993:56), aktifler arası tam ikame
edilebilirlik varsayımının kaldırılması gerçekçi bir
yaklaşımdır. Bernanke, menkul kıymetler ilekredilerin
bankaların portföylerinde yer alma gerekçelerinin farklı
olduğunu savunmaktadır. Örneğin, bankalar hazine
bonoları gibi aktifleri likit olma, teminat gösterebilme ve
bazı yasal zorunlulukları yerine getirmek için
tutarlarken, kredi arzının temel gerekçesi ise getiri
beklentisidir. Dolayısıyla bu aktifler arasında ikame
esnekliğinin tam olması mümkün değildir.
5) Kredi kanalının gerçekleşmesi için öne sürülen
koşullar Meltzer (1995:65) tarafından
eleştirilmiştir: Meltzer’in çalışmasında iki temel eleştiri
dikkati çekmektedir. Bu eleştirilerden ilki, küçük ve orta
ölçekli firmaların dış finansman konusunda banka
kredileri dışında alternatif finansman kaynaklarına
yönelebilecekleridir. Diğeri ise bankaların menkul kıymet
ihraçları yoluyla borçlanma olanakları dikkate alındığında,
kredi miktarlarında meydana gelen değişimlerle uygulanan
para politikaları arasında sıkı bir bağlantı
kurulamayacağıdır.
6) Bkz; Bernanke ve Gertler (1995), King S. (1986).
7) Bkz; Bernanke, Gertler ve Gilchrist, (1999).
8) Bkz: Mishkin (2004).
9) Bankaların rezerv değişimlerinin ödünç verilebilir
fon arzı üzerindeki etkileri, bazı çalışmalarda şüpheli
bulunmuştur. Örneğin, Romer ve Romer (1990)’in
çalışmalarında bankaların mevduat dışı kaynaklar yoluyla fon
temin etme olanaklarına vurgu yapılmaktadır. Romer ve
Romer’e göre, ödünç verilebilir fon arzı para otoritelerinin
politikalarından bağımsızdır. Bazı çalışmalarda ise (Kashyap
ve Stein 1994) bankaların mevduat dışı kaynaklardan fon
temini konusunda sınırlama altında oldukları vurgulanmaktadır.
10) Bu konu ile ilgili olarak Kashyap ve Stein (1994)
çalışmalarında, küçük firmaların dış finansmanda büyük
firmalara göre kredilere daha fazla bağımlı oldukları
tespit edilmiştir.
11) Bkz: Ehrmann vd. (2001), Pruteanu (2004), Juks
(2004).
12) Bkz: Bean, Larsen ve Nikolov (2002) ve ayrıca bkz;
Şengönül ve Thornbecke (2005).
13) Kısa vadeli faiz oranları literatürde yaygın olarak
kullanılan bir para politikası göstergesidir. Bkz; Bernanke ve
Blinder (1992), Goodfriend (1993), Kashyap ve Stein
(2000), Altunbaş vd (2002).
14) Bkz: Ehrmann vd. (2001), Pruteanu (2004), Juks
(2004).
15) Kashyap ve Stein ‘a (2000) göre, likidite derecesi
düşük bankaların sıkı para politikası uygulamalarına, kredi
arzı daralması şeklinde gösterdikleri reaksiyon, kredi talep
etkisinden çok kredi arzı etkisinin işlediğine yönelik bir
göstergedir.
16) Değişkenlere ilişkin uzun dönem parametreleri
formülüne
göre hesaplanmıştır. Burada
ilgili
değişkenin cari ve gecikmeli değerlerinin parametre
toplamı ve
bağımlı
değişkenin gecikmeli değerlerinin parametre toplamıdır. Bkz.
Ehrmann vd. (2001), Pruteanu (2004), Juks (2004). |
|
|
|
|
|
|
|