|
|
................... |
|
................... |
PARASAL KRİZLERİN TAHMİN
EDİLMESİ:
TEORİ VE UYGULAMA |
Yrd. Doç. Dr.
Hatice Erkekoğlu
Sosyal
Bilimler MYO, İktisadi ve İdari Programlar Bölümü.
Doç. Dr. Emine Bilgili
Erciyes
Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü.
Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Dergisi, Sayı: 24, Ocak - Haziran 2005, ss. 15-36. |
|
|
................... |
|
................... |
ÖZET
Son yıllarda dünyada yaşanan para krizleri, bu krizlerin
nedenlerini açıklamaya çalışan teorilerin oluşturulmasına
neden olmuştur. Bu teorik modelleri takiben, krizlerin ortaya
çıkmasında ön uyarı yapabilecek göstergelerin neler olduğunu
tespit etmeye çalışan bir çok ampirik çalışma yapılmaktadır.
Genellikle bütçe açığı, uluslararası rezerv seviyesi, cari
işlemler açığı, kamu borcu, ulusal kredilerdeki büyüme,
işsizlik ve reel döviz kuru değişkenlerindeki olumsuz
gelişmeler, krizin erken uyarı göstergeleri olarak ele
alınmaktadır. Ancak hangi değişkenlerin kriz öncesi erken
uyarı verdiği konusunda ortak bir görüş yoktur. Bu çalışmada
para krizleri ile ilgili teorik görüşlerin yanı sıra ayırma (diskriminant)
analizi kullanılarak, kriz yılları ile kriz olmayan yılları
birbirinden ayırmaya yarayacak en önemli göstergeler ortaya
konulmaya çalışılmıştır.
GİRİŞ
Son yıllarda dünyada bir çok ülkede ciddi bankacılık ve/veya
para krizleri yaşanmaktadır. Özellikle gelişmekte olan
ekonomiler, uluslar arası finansal şoklar, döviz kurunun
yanlış yönetimi, mali düzensizlik, finansal serbestleşme ve
ulusal bankacılık sisteminin zayıflığı gibi çeşitli nedenlerle
uluslar arası finansal krizlerle karşı karşıya kalmaktadırlar
(Sachs, 1995). Bu problemlerin 1980 sonrası dönemde
yoğunlaştığı görülmektedir. 1980’de Arjantin, 1981’de Şili ve
Uruguay, 1991’de Finlandiya ve İsveç, 1994 ve 1995’de Meksika,
1997 Güney Doğu Asya Ülkeleri, 1998 Rusya ve 1999’da Arjantin
ve Brezilya kriz yaşamıştır. Bu arada Türkiye de 5 Nisan 1994
ve Şubat 2001 krizleri ile tarihindeki en ağır ekonomik
problemlerle karşı karşıya kalmıştır. Krizler, hem krizi
yaşayan ülkede hem de diğer ülkeler üzerinde, ticaretin ve
yatırımların azalması, artan işsizlik ve gelir kaybı şeklinde
olumsuz sonuçlara yol açmaktadır.
Son yıllarda para krizlerinin sıkça görülmesi, bu krizlerin
nedenleri ve yayılması konusunda pek çok çalışmanın
yapılmasına ve hipotezlerin oluşturulmasına neden oldu.
Dolayısıyla para krizleri hem teorik hem de ampirik alanda
oldukça fazla yer almaktadır. Kriz yaşayan ülkelerde ciddi
oranda üretim kaybı ve işsizlik artışı görülmekte ve diğer
ülkeleri de doğrudan ya da dolaylı yoldan olumsuz
etkilemektedir. Bir başka deyişle, bir ülkede yaşanan kriz
finansal ve ticari kanallardan diğer ülkelere de bulaşmakta ve
o ülkelerde de kriz oluşmasına neden olmaktadır (Glick vd.
2001). Bu nedenle öncü kriz göstergelerinin belirlenerek
krizin önlenmeye çalışılması oldukça önemlidir.
Ayrıca kriz yaşayan pek çok ülke, GSMH’nın önemli bir kısmını
krizden çıkış için ayırmak zorunda kalmıştır. 1975-1997
döneminde 116 yükselen piyasa ekonomisinde yaşanan para
krizinin kümülatif üretim kaybı %4,8’dir (Kaufman, 2000). Eğer
kriz öngörülebilirse, krizin ayarlama maliyeti daha düşük
olabilir. Her ne kadar her kriz spesifik olsa da, ortak bazı
göstergelerin tespit edilmesi mümkün olabilir. Bu çalışmanın
amacı, para krizi ile ilgili literatürü incelemek ve krize
neden olan değişkenleri ayırma metodu ile ampirik olarak test
etmektir. Parasal kriz ile ilgili teorik literatür, krizlerin
öngörülmesinde farklı unsurlara değinmektedir. Genel kabul,
krizin öngörülebilmesi için bazı göstergelerin olduğu ancak,
krizin kesin olacağı ya da krizin zamanını öngörmenin mümkün
olmayacağı şeklindedir. Bizim çalışmamızın sonucu da bu görüşü
destekler niteliktedir.
Çalışmanın birinci bölümünde para krizinin tanımı yapılmış
sonraki bölümde ise para krizi ilgili teorik literatür
incelenmiştir. Üçüncü bölümde, para krizi üzerine yapılan bazı
ampirik çalışmalara yer verilmiştir. Dördüncü bölümde son
yıllarda yaşanan para krizlerinden bahsedilmiştir. Çalışmanın
uygulama bölümü beşinci bölümde yer almaktadır. Bu bölümde
kriz ile kriz olmayan yılları birbirinden ayıran değişkenler
ayırma metodu ile tespit edilmeye çalışılmıştır.
I. PARA KRİZİNİN TANIMI
Makroekonomik kriz türleri reel ve finansal sektör krizleri
olmak üzere iki başlık altında toplanabilir. Reel krizler,
mal-hizmet ve işgücü piyasalarında ciddi daralma şeklinde
ortaya çıkar. Finansal krizler ise, para (currency) ve hisse
senedi piyasaları gibi finans piyasalarındaki şiddetli fiyat
dalgalanmaları veya bankacılık sisteminde geri dönmeyen
kredilerin aşırı derecede artması sonucunda yaşanan ciddi
ekonomik sonuçlar olarak kabul edilebilir (Kibritçioğlu, 2001:
2). Para krizleri ve bankacılık krizlerinin eş anlı görülmesi
yanında, para krizleri, bankacılık krizlerinden daha fazla
görülmektedir (Kaufman 2000; Kaminsky ve Reinhart, 1999).
Para krizinin tanımı ile ilgili birinci görüş, bazı
göstergelere bakarak karar verme şeklindedir. Bu göstergeler,
döviz kurundaki ani bir yükselme, hükümetin devalüasyon
kararı, kur rejiminde ani bir değişme, sermaye akımlarının
kısıtlanması veya döviz piyasalarının kısa bir süre kapanması
olabilir. İkinci görüşe göre ise, istatistiksel temelde bir
kural uygulayarak para krizine karar vermektir.
Paranın değer kaybı ve döviz rezervlerindeki kaybın belli bir
eşik değerini aşması para krizi olarak ifade edilmektedir.
Kaminsky vd. (1998), Corsetti vd. (1998) ve Sachs vd. (1996)
çalışmalarında farklı metodlarla hesaplanan endekslerle krizi
belirlemeye çalışmışlardır.
II. PARASAL KRİZ TEORİLERİ
Para krizleri üzerine teorik literatür, üç nesil model
sınıflaması içinde incelenebilir. Aşağıda ilk olarak bu
modeller tanıtılacak daha sonra ise diğer bazı görüşlere yer
verilecektir.
A. BİRİNCİ-NESİL PARA KRİZİ MODELLERİ
Son yıllarda bir çok gelişmekte olan ekonomi, yüksek
enflasyonu kontrol etmek için döviz kuruna dayalı istikrar
politikası uygulamış, düşük işsizlik ve üretim kaybı ile
enflasyonu kontrol altına almaya çalışmışlardır. Önceden
açıklanan hedef döviz kurları ile, politikacıların mali
reformları uygulamaları teşvik edilmek istenmiş, ancak
finansal liberalleşme ve yüksek getiri nedeniyle ülkeye gelen
kısa vadeli sermaye akımları, paranın reel olarak aşırı
değerlenmesine yol açmıştır. Paranın aşırı değerlenmesi,
ithalatın artmasına, finansal açıklık nedeniyle hükümetin
uluslar arası borçlanma yoluna gitmesine ve mali disiplinin
daha da bozulmasına, sonuçta da kura dayalı programların
başarısız olmasına neden olmuştur. Kısaca sabit döviz kuru
sistemi altında, olumsuz makro ekonomik gelişmeler ödemeler
dengesi problemine ve dış rezerv kaybı ile birlikte ödemeler
dengesi krizine neden olmuştur.
Birinci-nesil ya da geleneksel para krizi teorilerinin ilk
teorik çerçevesi (spekülatif atak modelleri) Krugman (1979) ve
Flood and Garber (1984) tarafından oluşturulmuştur. 1973-1982
Meksika ve 1978-1981 Arjantin’deki para krizlerini açıklamak
için ortaya atılan bu modeller, spekülatif ataklara atıfta
bulunur ve para krizlerinin nedenlerini, makro ekonomik
politikalar ile sabit kur sistemi arasındaki uyumsuzluk olarak
açıklar. Bu modellerde hükümet bütçe açığı vermektedir ve bu
açık iç borçlanma ya da para basımı ile finanse edilmektedir.
Aşırı genişletici mali politikaların para yaratılmasıyla
finanse edilmesi, enflasyona, beklentilerde olumsuzluğa ve
sermaye çıkışına neden olarak ödemeler bilançosunda bir açığa
yol açar. Sabit kur sistemini korumak isteyen hükümetler,
yabancı rezervlerini kullanmak durumunda kalır ve rezervlerde
azalma görülür. Spekülatörlerin paradan kaçışı rezerv kaybını
hızlandırır. Sonuçta sınırlı rezervlere sahip merkez
bankasının sabit kur sistemini sürekli olarak koruması mümkün
olamaz. Bu noktada para ya devalüe edilir ya da dalgalanmaya
bırakılır. Birinci-nesil modele göre kriz, yanlış makro
ekonomik politikaların bir sonucudur ve paranın reel olarak
aşırı değerlenmesi, cari işlemler bilançosundaki artan açık ve
rezervlerdeki ciddi azalma ile birlikte öngörülebilir.
B. İKİNCİ-NESİL PARA KRİZİ MODELLERİ (KENDİ KENDİNİ
BESLEYEN SPEKÜLATİF ATAKLAR)
1990’larda krizler giderek daha az tahmin edilebilir
olmuş, tartışmaların bir çoğu, cari açıklar ve paranın aşırı
değerlenmesinden, çeşitli türden finansal oranlara kaymıştır (Ertürk,
2003). Para krizleri, mali açıkların para yaratılması ile
finanse edilmediği hallerde de oluşabilmektedir. 1992-93
Avrupa Para Sistemi (ERM) ve 1994-95 Latin Amerika krizleri,
birinci-nesil modeller tarafından açıklanamaması, yeni para
krizleri teorilerinin ortaya atılmasına neden olmuş ve bunlar
ikinci-nesil modeller olarak sınıflandırılmıştır.
Bir çok yazar, Krugman’ın çalışmasını genişletmiştir. Obsfeld
(1994) kendi kendini besleyen spekülatif atak (self-fulfilling
expectations) modelini oluşturmuştur. Yazar, 1990’ların
başında, rezerv seviyelerinin spekülatif ataklar üzerinde esas
rol oynamadığı bazı Avrupa ekonomilerini esas alır. Model çift
denge üzerine kuruludur, karar alıcılar, beklentilerine göre
hangisinin gerçekleşeceğini belirlerler. Hükümetler sabit
kurdan vazgeçmek ya da onu korumak seçenekleri ile karşı
karşıyadır. Uluslar arası ticaret ve yatırımların işleyişini
kolaylaştırmak ve enflasyonla mücadelede kredibilite elde
etmek için, hükümetler kurları sabit tutmak isterler. Döviz
kurlarını korumanın maliyeti, daha yüksek faiz oranları ve
işsizlik artışı ile birlikte artar. Bu maliyetler daha sonra
yatırımcıların döviz kurlarının sabit tutulamayacağı
beklentisine yol açar (Komulainen, 1999; 18). Sabit kuru
korumanın faydası, maliyetinden fazla olduğu sürece hükümetler
kuru sabit tutmaya devam ederler. Bununla birlikte maliyetler
faydasından fazla olunca, karar alıcılar için kuru sabit
tutmaktan vazgeçmek optimal olur.
İkinci-nesil modellere göre kriz, 1) tutarlı kendi kendini
besleyen beklentiler, 2) sürü davranışı ve 3) bulaşma
nedeniyle ortaya çıkar (Babic ve Zigman, 2001). Bir başka
deyişle, temel ekonomik göstergelerde ciddi bozulmalar olmasa
da ikinci-nesil modellere göre, gerçekte olmayan fakat
beklenen politika değişimlerine katılım sonucu oluşan
spekülatif hareketler krize yol açar. Zayıf makro ekonomik
göstergeler kriz için gerekli ancak yeterli değildir. Ancak bu
modeller, analizlerinin temelini oluşturan beklentilerdeki
değişmeye neyin ya da nelerin neden olduğu konusuna tam bir
açıklık getirmezler (Pesenti ve Tille, 2000). 1992-93
yıllarında Avrupa Döviz Kuru Mekanizması’nda (ERM) ortaya
çıkan para krizleri, ikinci-nesil modellere uymaktadır.
1990’ların başında, bir çok Avrupa ülkesi paralarını sabit
pariteden Avrupa Para Birimi (ECU)’ne bağladılar. İspanya,
İngiltere ve İtalya makro ekonomik değişkenlerinde önemli bir
bozulma olmamasına rağmen 1992-93’de sabit kur sistemi altında
paralarına karşı spekülatif atak yaşadılar.
C. ÜÇÜNCÜ-NESİL PARA KRİZİ MODELLERİ
Üçüncü-nesil para krizi modelleri, 1997 Asya krizinden
sonra geliştirilmiştir. Asya’da ortaya çıkan krizleri,
standart ekonomik göstergeler (enflasyon, parasal büyüme oranı
ve geçmişteki bütçe açıkları gibi) temelinde mevcut kriz
teorileri ile açıklamak ve tahmin etmek mümkün olmamıştır (Burnside,
2000). Birinci-nesil ve ikinci-nesil kriz modellerinin
birleşimi ile oluşan üçüncü-nesil modellere göre, hükümet ile
büyük işletmelerin arasındaki uygun olmayan ilişkiler (krony
capitalism) krizlerde önemli rol oynar. Bu modeller,
birinci-nesil modellerdeki, aşırı genişletici makro ekonomik
politikalar yerine krony kapitalizmi koyar ve aktif fiyatları
ve ekonomideki ciddi daralmayı açıklamak için ikinci-nesil
modelleri de göz önüne alır (Woo, 2000).
Sermaye akımlarının serbest olduğu bir ekonomide, hükümet
bankaların ya da şirketlerin yurtdışından aldıkları borçlara,
doğrudan ya da dolaylı şekilde garanti verir. Ancak hükümetin,
finansal birimleri kontrol etme yetersizliği sonucu, ciddi
ahlaki risk (moral hazard) problemleri ortaya çıkar. Alınan
borçların marjinal ve verimli olmayan yatırımlara
yönlendirilmesi, sonuçta hükümet garantisi altında olan
sermeye kayıplarına neden olacaktır. Negatif bir dışsal şok,
kayıpları daha da artıracak, ekonomide ciddi daralmaya, geri
dönmeyen kredilere, banka iflasları ve sermaye kaçışına neden
olacaktır. Üçüncü-nesil para krizi teorileri ile birlikte,
bankacılık ve para krizlerinin oluştuğu kırılgan bir finansal
yapının krizlerin oluşmasındaki rolü ön plana çıkarılmaktadır.
D. DİĞER GÖRÜŞLER
1980’lerin başında Asya, Latin Amerika ve Avrupa’da bazı
yükselen ekonomilerde finansal liberalleşme eğilimleri
başladı. Son yirmi yıldır, finansal küreselleşmenin hızla
artması ile birlikte, uluslar arası ticari ödemeler toplam
uluslar arası ödemelerin küçük bir kısmını oluşturmaya
başlamıştır. Bir ölçüde uluslar arası mobil sermaye, uluslar
arası ticaretin kolaylaşmasını ve bir çok ülkenin
karşılaştırmalı üstünlüklerinden kaynaklanan kazançlar elde
etmesini sağlamaktadır. Fon talep edenler iç piyasa kısıtından
kurtularak dünya piyasalarından en uygun koşullarda fon elde
edilebilmektedirler. Ancak bununla birlikte, pür finansal
amaçlı yatırımların ticarete baskın gelmesi ve bir çok
gelişmekte olan ülkenin yapısal yetersizliği, bu sermaye
akımlarına karşı ülkeleri zayıf bırakmaktadır (Silva, vd.
2000).
Finansal liberalleşme ile mali krizler arasında bir ilişki
olduğu pek çok yazar tarafından kabul edilmektedir. Wyplosz
(1998), finansal liberalleşmenin, para krizlerinin en iyi
göstergesi olduğunu belirtir. Mishkin’e (2000) göre yükselen
piyasalardaki finansal krizler, ilk olarak finansal ve
finansal olmayan bilançolardaki bozulmalarla başlar daha sonra
para krizleri kendini gösterir. Para krizleri tekrar finansal
ve finansal olmayan sektörün bilançosunun bozulmasına neden
olur ve sonuç ağır bir finansal krizdir. Yazara göre finansal
sistemi zayıf olan yükselen piyasalardaki finansal
liberalleşme, artan ve verimli alanlarda kullanılamayan
borçlanma artışı, finansal krizin ilk aşamasını ortaya
çıkarmaktadır. Kaminsky ve Reinhart (1999) bankacılık
sektöründeki problemlerin para krizi öncesi, finansal
liberalleşmenin ise bankacılık krizi öncesi oluştuğunu
belirtmektedirler. Yazarlara göre para krizi, bankacılık
krizini derinleştirir. Kredi ve sermaye girişi ile canlanan
ekonomi paranın aşırı değerlenmesi ile durgunluğa girerken
krizler ortaya çıkmaktadır.
Noguchi’ye (1999) göre, para krizleri genelde sabit kur
sistemi altında oluşmaktadır. Dolayısıyla para krizleri 21.
yüzyıla ait değil fakat, sabit kur sistemi tarihi kadar eski
bir olgudur. Osakwe‘de (1998) para krizlerinin köklerinde
sürdürülemez makro ekonomik değişkenlere neden olan sabit
döviz kuru olduğunu öne sürer. Negatif bir reel şokla (dış
ticaret hadlerinin bozulması gibi) karşı karşıya kalan bir
ülkede eğer kur sabitse ve fiyatlar ve ücretler esnek değilse,
reel kur ayarlaması yapılarak dengesizlik giderilemez. Ayrıca
hükümetin sabit kur taahütü de dış borçlanmayı artırır.
III. PARA KRİZİ İLE İLGİLİ AMPİRİK ÇALIŞMALAR
1990’lardaki parasal krizlerin belirleyicileri üzerine bir çok
ampirik çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalarda farklı
ekonometrik ve istatistiksel teknikler kullanılmış, fakat kriz
oluşmasında hangi değişkenlerin etkili olduğu konusunda net
bir fikir elde edilememiştir. Bu nedenle karar alıcılara krizi
önlemede net politika önerileri sunulamamaktadır. Bu
çalışamalarda daha çok birinci-nesil modellerde ifade edilen
paranın reel olarak aşırı değerlenmesi, düşük üretim ve
ihracat artışı, aşırı borçlanma ve geniş paranın uluslar arası
rezervlere oranı gibi değişkenler kullanılmıştır. Dolayısıyla
bir çok ampirik çalışmada, para krizinin oluşmasında temel
makroekonomik göstergelerdeki bozulmaların mı, yoksa
spekülatif atakların mı daha etkin olduğu belirlenmeye
çalışılmaktadır.
Arias (2003), ele alınan dönem (1980 öncesi ve sonrası gibi),
ülke grubu ve metodolojiler (lineer regresyon, sinyal
yaklaşımı ve logit/probit modelleri gibi) açısından
birbirinden farklı olan 83 makaleyi incelemiştir. Çalışmanın
sonunda, ulusal paranın aşırı değerlenmesi, resmi
rezervlerdeki azalma, banka kredileri ve/veya ulusal
kredilerdeki artış, bir başka ülkede olan kriz, resmi
rezervlerin kısa dönemli dış borca oranınındaki düşme ve
enflasyon gibi göstergelerin krizin olmasında ya da kriz
ihtimalini artırmada önemli olduğunu belirtmiştir. Ayrıca
ekonomik gelişme seviyesi de krizin göstergelerini
etkileyebilmektedir. Mesela dış borç ve cari işlemler açığı
gibi değişkenler gelişmekte olan bir ekonomide para krizini
tetiklerken gelişmiş bir ekonomide çok fazla etki
yaratmamaktadır (Arias, 2003: 31-33).
Parasal krizle ilgili en kapsamlı literatür taraması yapılan
çalışmalardan birisi de Kaminsky vd. (1998) çalışmalarıdır. Bu
çalışmada krizle ilgili 105 değişken, altı ana gruba ve bazı
alt gruplara ayrılmış ve performansları özetlenmiştir. Tablo 1
de bu değişkenlerden bazılarına yer verilmiştir. Uluslar arası
rezervler, reel döviz kuru, ulusal kredi, kamu sektörüne
açılan krediler, büyüme ve ulusal enflasyon seviyesi, krizin
en önemli göstergeleri olarak görülmektedir.
Tablo 1: Parasal Krizle İlgili Değişkenler ve Performansları
Kaynak: G.
Kaminsky, S. Lizando and C. M. Reinhart (1998), Leading
Indicators of Currency Crises”, IMF Staff Papers, Vol.5, No.1,
p. 44-45.
Sinyal yaklaşımında, bir değişken normal seviyesinden belirli
bir eşik değerinin ötesine geçmişse (kötü yönde), bu durum
gelecek belirli dönemde muhtemel bir para krizinin oluşacağı
konusunda bir erken uyarı sinyali olarak yorumlanabilir.
Kaminsky vd. (1998) krizin olma ihtimalini hesaplamak için
1970-95 dönemi için 15 değişkenin aylık verileri ile sinyal
yaklaşımı metodunu kullanmışlardır. Bu değişkenler (1) uluslar
arası rezervler, (2) ithalat, (3) ihracat, (4) ticaret
hadleri, (5) reel döviz kuru, (6) ulusal ve yabancı reel faiz
oranları arasındaki fark, (7) reel M1 balansı fazlası, (8) M2
para çarpanı, (9) ulusal kredilerin GSMH’ya oranı, (10) reel
faiz oranı, (11) borçlanma faizi/mevduat faiz oranı, (12)
ticari banka mevduat stoku, (13) geniş paranın gayri safi
uluslar arası rezervlere oranı, (14) üretim endeksi ve (15)
hisse senedi fiyatları endeksidir.
Sonuçta, uluslar arası rezerv seviyesi, reel döviz kuru,
ihracat büyüme oranı, ulusal kredi büyüme oranı ve ulusal
enflasyon, para krizlerinin önemli göstergeleridir. Bu
sonuçlar birinci-nesil kriz modellerini desteklemektedir.
Probit ve Logit modelleri, iki uçlu bağımlı değişken (bir ya
da sıfır veya kriz olur ya da olmaz) ile bir çok açıklayıcı
değişken arasındaki ihtimal ilişkisini tahmin eder. Tahmin
bize, hangi değişkenin tahmin edici gücü olduğunu ve ayrıca
gelecekteki kriz ihtimalini de gösterir. Frankel ve Rose
(1996), 1970-92 döneminde 102 ülkenin yıllık verisini
birleştirerek probit modeli tahmin etmişlerdir. Döviz kurunun
üç aylık bir dönemde, yüzde 25 değer kaybetmesi ya da bir
önceki dönemin değer kaybından yüzde on daha fazla olması,
parasal kriz olarak tanımlanmıştır.
Modelin sonuçlarına göre, bazı göstergeler krizin
belirlenmesinde faydalıdır. Fakat modelin krizleri tam olarak
açıklama gücü oldukça düşüktür (Pseudo R2 ≈ %20). Ulusal makro
ekonomik değişkenlerin, özellikle ulusal kredilerdeki büyüme
oranı ve kişi başına gelir artışı yüksek derecede
istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Önceki değişken kriz
ihtimalini artırırken, sonraki kriz ihtimalini düşürmektedir.
Ayrıca yabancı faiz oranlarının yüksek oluşu da kriz
ihtimalini artırmaktadır. Düşük yabancı rezerv, aşırı
değerlenmiş ulusal para ve yüksek dış borç, kriz ihtimalini
artırmaktadır, ancak katsayıları anlamlı değildir. Bu sonuçlar
birinci-nesil modelleri desteklemektedir.
Woo (2000) , 1997-98’de beş Asya ülkesinde, yani Malezya,
Filipinler, Güney Kore, Tayland ve Endenozya’da yaşanan para
krizlerini açıklamada makroekonomik göstergelerdeki
bozulmaların mı, yoksa finansal bulaşmanın mı etkisi olduğunu
açıklamaya çalışmıştır. 1996’daki mevcut veriler çerçevesinde
1997’de oluşan krizi tahmin etmek için logit modeli kullanmış
ve bağımlı değişkeni, reel döviz kuru endeksindeki değer kaybı
%50’yi geçerse kriz (Y =1), %0-10 arasında ise kriz yok (Y =0)
şeklinde tanımlamıştır. Bağımsız değişkenler olarak ise, makro
ekonomi politika değişkenleri (M2’nin büyüme oranı, devletin
bütçe dengesinin GSMH’ya oranı), ticari sektörün rekabet
göstergesi (ticari ya da cari işlemler dengesinin GSMH’ya
oranı) ve döviz kurunu desteklemede hükümetin durumu (ya
merkez bankasının yabancı aktiflerinin GSMH’ya oranı ya da tüm
bankacılık sisteminin net yabancı aktiflerinin GSMH’ya oranı)
seçilmiştir. Sonuçta, makroekonomik göstergeler para krizini
tahminde yetersiz kalmıştır. Dolayısıyla Woo, finansal
bulaşmanın Asya krizinin ana nedeni olduğu sonucuna
ulaşmıştır.
Sachs vd. (1996), 1994 de 20 yükselen piyasa ekonomileri ile
ilgili verileri kullanarak, para krizlerinin belirleyicilerini
açıklamaya çalışmıştır. Çalışmada krizi belirlemek için, 10
yıllık dönem boyunca uluslar arası rezerv seviyesi ve döviz
kurlarında yüzde değişmenin ağırlıklı ortalama endeksi
oluşturulmuş ve bu kriz endeksi, 1994’de bir ülkenin yaşadığı
spekülatif baskının miktarını belirlemiştir. Kriz endeksinin
bağımlı değişken olarak alındığı regresyon denkleminde, reel
döviz kurundaki değerlenme ve borçlanmaki aşırı artışı
bağımsız değişken olarak kullanılmıştır (rezerv yeterlilik
oranları (M2/Rezerv göz önüne alınarak). Yazarlar çalışmanın
sonunda, reel döviz kurundaki aşırı değerlenme, ulusal
borçlanma oranının yüksek olması ve rezervlerin düşük
olmasının bir ülkenin karşılaşabileceği spekülatif atak
riskini artırdığını ifade etmişlerdir.
Eichengreen vd. (October 1994) 1967 ve 1992 arasında 22 ülkede
(çoğu OECD ülkesi) sabit kur uygulaması sırasında yaşadıkları
spekülatif atakları ya da krizleri aylık veriler kullanarak
analiz ettiler. Yazarlar, döviz kuru, faiz oranları ve uluslar
arası rezervlerdeki büyük hareketleri, kriz olarak
tanımlamışlardır. Çalışmalarında döviz kuru, faiz oranları ve
uluslar arası rezervlerin belli ağırlıkları ile ifade edilmiş
spekülatif baskı endeksi oluşturarak, parametrik olmayan
Kolomogorov-Smirnov testi ve Kruskal-Wallis testi ile t-testi
kullanarak, kriz ve kriz olmayan dönemler arasında belli başlı
makroekonomik değişkenlerde (bütçe açığı, enflasyon,
ihracat/ithalat oranı, ulusal kredi büyümesi ve uluslar arası
rezervler gibi) önemli fark olmadığı şeklindeki sıfır
hipotezini test etmişlerdir. ERM’ye dahil ülkeler için, sıfır
hipotezi reddedilememiş ancak ERM dışı gözlemler için
reddedilmiştir.
Corsetti vd. (November 1998) çalışmalarında, Aralık 1996’da
Aralık 1997’ye Türkiye’nin de içinde bulunduğu 24 ülke için
ulusal para değer kaybı yüzdesi ile uluslar arası
rezervlerdeki değişme yüzdesinin ağırlıklı ortalamasına dayalı
bir kriz endeksi oluşturmuşlardır. Endeksteki önemli bir
negatif değer, ulusal paradaki ciddi bir değer kaybına ve/veya
uluslararası rezervlerdeki ciddi bir azalmaya karşı gelmekte
yani krizin göstergesi olmaktadır. Corsetti vd. (December 1998
ve November 1998), dışsal dengesizlik yani cari işlemler
açığının reel döviz kuru değerlenmesi ile birleşmesi, kriz
endeksi ile yüksek derecede bağlantılıdır.
Yazarlar, Asya’daki döviz kuru ve ekonomik krizlerin hem reel
hem de finansal sektördeki makroekonomik göstergelerdeki
bozulmaların sonucu olduğu ve daha önceki döviz kuru
krizlerinden farklı olmadığını belirtmektedirler. Ayırma
analizi, geleneksel probit metoduna alternatif bir
yaklaşımdır. Bu method, kriz ihtimalini hesaplamada dağılım
fonksiyonu oluşturulmasını sağlar. Diaz De Tuesta ve Pacheco
(2003) çalışmalarında, 1980-2001 dönemi için 18 ülkenin üç
aylık verileri kullanarak ayırma analizi ile krizi en iyi
şekilde tanımlayacak göstergeleri bulmaya ve kriz dönemini
tahmin etmeye çalışmışlardır.
Çalışmalarında, finansal oranlar (M2/GSMH, krediler/GSMH,
rezervler/M2 vb.), borç ve ödeme değişkenleri (toplam borç/GSMH,
borç servisi/GSMH, kısa dönemli borç/toplam borç,
rezervler/toplam borç vb.), dışsal değişkenler (cari işlemler/GSMH,
ihracat+ithalat/GSMH, vb.) ve makroekonomik göstergeler
(enflasyon, kamu açığı/GSMH, yatırımlar/GSMH) şeklinde toplam
24 değişken kullanmışlardır. Ancak kullanılan değişkenler ve
methodoloji ile para krizini doğru tahmin etme başarısı %25’i
geçememiştir. Yazarlar, ülke verilerinin birbirinden önemli
ölçüde farklı olması ve biri için normal olan dönemin diğeri
için anormal olması toplu sonuçların anlamlılığını azaltan
önemli bir faktör olarak görmektedirler (Diaz De Tuesta ve
Pacheco, 2003; 34).
Radelet ve Sachs (1998) 1994-97 döneminde 22 yükselen piyasa
ekonomisinde finansal krizi tahmin etmede alternatif risk
göstergelerinin önemini ortaya koymak için Probit metodundan
faydalanmışlardır. Çalışmanın sonucuna göre, kısa dönemli dış
borçların döviz rezervlerine oranının (SD/FX) yüksek olması,
spekülatif atakları başlatan ve krizin oluşmasına neden olan
en önemli göstergedir. Bu oranın yüksek olması durumunda,
yabancı yatırımcılar, istedikleri anda özel sektörün veya
hükümetin kısa dönemli yükümlülüklerini karşılayamayacağını
düşünürler. Dolayısıyla SD/FX oranının yüksek olması halinde,
yabancı yatımcılar ülkeden çıkmak için acele edecekler ve her
zaman olmasa da sonuçta bir krize yol açacaklardır. Uzun
dönemli borç seviyesi, kriz oluşmasında önemli bir gösterge
değildir. Dolayısıyla bu sonuç, krizler gerçekte ödeme
gücünden ziyade bir likidite krizidir. Ayrıca bankacılık
sektörünün yükümlülüklerindeki artış da krizle bağlantılı
bulunmuştur. Diğer yandan yüksek cari işlemler açığının krizle
bağlantısı zayıf bulunurken, reel döviz kurundaki aşırı
değerlenmenin finansal krizle bir bağlantısı görülmemiştir.
IV. SON YILLARDA YAŞANAN PARA KRİZLERİ
1992 ve 1993 de sabit kurdan Avrupa Para Birimi’ne (ECU) bağlı
olan bazı Avrupa para birimleri, spekülatif ataklarla karşı
karşıya kaldılar. Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesi sonrası,
Almanya’daki yüksek faiz oranları karşısında paralarının
değerini Alman markına karşı korumak isteyen ülkeler faiz
oranlarını yükseltmek zorunda kaldılar. Birçok ülkede
enflasyon oranlarında yükselme oluştu. Diğer yandan Avrupa
Birliği’ne girme açısından Danimarka’daki refarandumun olumsuz
sonuçlanması, sistem içinde o tarihte zayıf olan İtalyan,
İsveç, İngiliz ve Fin paraları üzerinde spekülatif hareketlere
neden olmuştur (Babic ve Zigman, 2001). Sonuçta bazı paralar
devalüasyona uğrarken İngiltere ve İtalya ERM’den ayrılmak
zorunda kalmış ve 1993 Ağustos ayında ERM’de dalgalanma
sınırları da %2,25’den %15’e çıkarılmıştır. Krugman’a göre
(1998) ERM içinde kuru sabit tutmak durumunda olan ülkelerin
genişletici politikalar izleyememeleri ve yetersiz talep
sonucu ortaya çıkan işsizlik, krizin asıl tetikleyicisi
olmuştur.
1994 öncesi Meksika’nın izlediği para ve maliye politikaları
ile, enflasyon düşmeye, hükümet harcamaları azalmaya ve
yabancı sermaye artmaya başlamıştı. Cari işlemler açığı
artmaya devam etmesine rağmen yabancı sermeye, hükümetin
açıklarını finanse etmek yerine özel sektöre yönelmişti. Cari
işlemler açığı ihracattaki artış ve yeterli döviz rezervleri
nedeniyle çok riskli görülmemiştir. Fakat durum 1994 sonunda
değişmiştir. GAO’nun (1996) analizine göre, 1994’de Meksika’da
yaşanan finanasal krizde, Meksika’da izlenen parasal ve
finansal politikalar ile sabit döviz kuru arasındaki artan
tutarsızlık olarak gösterilmektedir.
Ayrıca artan ve sürdürülemez hale gelen cari işlemler açığı
ile özel sektörün tasarruflarındaki düşme ve ulusal paranın
aşırı değerli hale gelmesi arasında doğrudan bağlantı
kurulmaktadır. 1990-93 dönemi boyunca, Meksika ekonomisine
gelen yabancı sermaye daha çok portföy yatırımı şeklinde
olmuştur. Yabancı yatırımcının devalüasyon ihtimali
düşüncesine karşı Meksika hükümeti, çok fazla miktarda kısa
vadeli dolara endeksli “tesobonos” diye adlandırılan bono
çıkarmıştır. 1994 Aralık ayı başında, Meksika hükümetinin
1995’de ödemesi gereken bonoların toplam değeri 30 milyar
dolar iken rezervleri 12.5 milyar dolar olması, Meksika’yı
finansal bir krize karşı dayanıksız bırakmıştır. Rajan ve Iman
(2000), parasal dengesizliğin, Meksika ve Doğu Asya
krizlerinde ana rol oynadığını belirtmişlerdir.
1990’lı yıllarda sanayileşmiş ülkelerde enflasyon oranları
%2-3 seviyesine gerilerken, mali açıklar azaldı. Sonuçta,
özellikle Avrupa ve Japonya’da faiz oranları alışılmadık düşük
seviyelere geldi. Yüksek getiri isteyen yatırımcılar, sermaye
piyasalarını yabancılara açmaya başlayan, hızlı büyüme
gösteren, enflasyon oranları ılımlı ve mali durumları çok kötü
olmayan gelişmekte olan ülkelere yöneldiler (Little, 1997).
Özellikle Latin Amerika ve Güney Asya ülkeleri 1990’lı
yılların başında önemli miktarda yabancı sermaye girişi ile
karşı karşıya kaldı. 1985-89 boyunca Latin Amerika Ülkelerine
akan yabancı sermaye ortalama yıllık 11 milyar dolardan
1992-94’de 60 milyar dolara çıkmıştır. Diğer yandan Asya’da,
1985-89’da yıllık yabancı sermaye girişi ortalama 20 milyar
dolardan 1992-94’de yıllık 50 milyar dolara yükselmiştir (Silva,
2000).
Güney Doğu Asya ülkelerinde 1997’nin ikinci yarısından
itibaren ortaya çıkan finansal kriz, öncelikle Tayland, daha
sonra da Endonezya, Malezya, Filipinler, Güney Kore ve
Japonya’ya sıçramıştır. Pek çok Asya ülkesi kriz öncesi,
dengeli bütçeye ve uygun makro ekonomik göstergelere
sahiptiler. Ayrıca ulusal paralar ABD dolarına bağlı sabit kur
politikası izliyorlardı ve para riski az görünüyordu.
Dolayısıyla bazı gözlemcilere göre, kriz, mali ve para
politikaları ile sabit döviz kuru arasındaki uyumsuzluktan
değil, yabancı yatırımcıların beklenmedik panikleri sonucu
oluşmuştur. Bazı yazarlara göre ise, aşırı özel harcamalar,
reel döviz kurunun aşırı değerlenmesi, kötü borçlanmanın
artması (bad
loans) ve zayıf bankacılık gibi politika hataları krize
katkıda bulunmuştur (Glick vd, 2001). Roubini (1998), Asya
krizinin nedenleri arasında, sabit kur ve sermaye girişi
nedeniyle paraların aşırı değerlenmesi, bunun sonucu cari
işlemlerdeki açığın artması, hükümet garantisi ile yapılan
aşırı borçlanma ve riskli yatırımlara yönelinmesi gibi
faktörleri sıralamaktadır.
Burnside (2000) göre, Kore ve Tayland’daki para krizlerinin
ana nedeni hükümetlerin finans sektörüne verdikleri
garantidir. Kore ve Tayland’ın finansal sektörünün para krizi
öncesi çıkmazda olduğunu ve yatırımcılarında bunu bildiğini
ifade etmektedir. Bir başka deyişle, her iki ülkede para krizi
öncesi ciddi ölçüde finans-bankacılık krizi vardı. Kore ve
Tayland hükümetlerinin zımni garantileri (bankacılık
sektörüne) veri iken, piyasa katılımcıları gelecekteki hükümet
açıklarının artacağı tahmininde bulundular. Ciddi bankacılık
krizlerinin sonucunda, hükümet harcamalarını kısmak veya vergi
gelirlerini artırmanın zorluğu veri iken, özel karar alıcılar,
gelecekteki açıkların en azından kısmen daha yüksek senyoraj
gelirleri tarafından finanse edilebileceğini tahmin ettiler.
Bu, ulusal paraya olan talepte düşüşe ve daha yüksek enflasyon
beklentisine yol açtı. Resmi rezervlerdeki azalma para krizini
tetikledi. Sonuç olarak, bir çok finans kurumu, aktif ve
yükümlülüklerinde bir korunma gerçekleştirmedikleri için, para
krizleri başlangıçtaki bankacılık krizlerini ağırlaştırdı ve
beraberinde maliyeti de yükseltti.
Haziran 1999’da Tayland’da bankacılık sisteminin yeniden
yapılandırılmasının maliyeti GSMH’nın %35’ine, Kore’de bu
maliyet Aralık 1999’da GSMH’nın %24’üne ulaşmıştır (Burnside,
2000). Sachs and Radelet’e (1998) göre, kriz yaşayan beş Asya
ülkesininin finansal sisteminindeki liberalleşme ve reform
sürecinin yetersiz ve tamamlanamaması, artan kısa dönemli dış
borçlanma ve banka kredilerinin etkin olmayan şekilde
kullanımı, sistemin kırılganlığının artmasına neden oldu.
Dolayısıyla Doğu Asya ülkelerinin zayıf finansal sistemi,
uluslar arası şoklarla karşılaşınca krizin oluşması kaçınılmaz
hale geldi.
Dünya ekonomisinde, Güney Doğu Asya Krizi’nin şoku yaşanırken,
1998 Ağustos ayında Rusya finansal krizle karşı karşıya kalmış
ve ruble devalüe edilmiştir. Kriz öncesi Rusya’nın yüksek kamu
borcu ve mali açığı söz konusuydu. Sabit kur sistemi altında,
mali açığını senyoraj yoluyla kapatması mümkün değildi. Mali
açık ve artan faiz oranları döviz kuru üzerinde baskı
oluşturdu. Chiodo ve Owyang’e göre (2002) Rusya’nın 1998’de
yaşadığı krizi tetikleyen en önemli unsurlar; sabit döviz
kuru, mali açık ve borç, para politikası ve olası iflas
beklentisidir. Dolayısıyla, birinci ve ikinci nesil modelleri
Rusya’daki krizin her yönünü ele almamaktadırlar.
Türk ekonomisi de 1994’de önemli bir finansal kriz yaşamıştır.
1989 sonrası sermaye hareketlerinin liberalleşmesi ile
birlikte, 1989-90 döneminde reel olarak paranın %20’den fazla
değer kazandığı görülmektedir. Bu durum ithalatta ve dış
ticaret bilançosunda ciddi açığa yol açmıştır. Paranın reel
olarak değerlenmesi ve yüksek reel işgücü maliyetleri birlikte
ekonominin rekabet gücünü azaltmıştır. 1989-1993 arasında kamu
sektörü gelir ve gider dengesinin giderek daha fazla
bozulması, kamu sektörü borçlanma oranını ve dolayısıyla da
mevcut borçlar için ödenmesi gereken faiz yükünü artırmıştır.
Ücret ödemelerindeki artış, askeri harcamalar, tarım
destekleme politikaları ve Kamu İktisadi Teşekkülleri’nin
zararları nedeniyle kamu harcamaları artmıştır. Borç vadesinin
giderek kısalması 1994 krizi öncesi yaşanacak problemlerin iyi
bir göstergedir (Celasun, 1998).
Türkiye 2000 Kasım ayında başlayan yeni bir finansal kriz
sürecine girmiştir. Enflasyonu düşürmek için uygulanan döviz
çıpası uygulaması krizle sona ermiştir. Parasal tabanın
TCMB’nın dış rezervlerine göre belirlendiği, sterilizasyonun
olmadığı bir düzen içinde, bankaların dışarıdan borçlanması ve
tüketici kredilerinin artması, iç talebi artırırken, döviz
kuru artışının enflasyona göre düşük kalması, yani TL’nin reel
olarak değerlenmesi de ihracatı azaltırken ithalatı
artırmıştır. Kamu enflasyonunun bazı sektörlerde %30’u aşması
ve kamu kesimi açıklarının giderek artması enflasyonist
beklentileri de olumsuz etkilemiş, dolayısıyla enflasyon da
ciddi bir düşme gerçekleşmemiştir. 2000 sonlarında cari açık,
istikrar programına duyulan güvenin azalması, dış borç ödeme
gücünün azalacağı konusundaki beklentileri artırmıştır. Bazı
kamu ve özel bankaların yıl
sonunda açık pozisyonlarını kapatma telaşları, 2000
sonbaharından itibaren kriz ortamına girilmesine yol açmıştır.
2000 Kasım ayında dövize yönelik spekülatif saldırı, çok
yüksek faiz, döviz rezervlerindeki ciddi erime ve kısa vadeli
IMF kredileri ile atlatılabilmiştir. Ancak 2001 Şubat ayında,
siyasi istikrarsızlık karşısında dövize karşı spekülatif
saldırıyı önleyemeyen TCMB, 21 Şubat gecesi kurun dalgalanmaya
bırakıldığını açıklamıştır (Uygur, 2001). Sürdürülemez kamu
borç dinamikleri ve bankacılık sisteminin zayıf yapısı, kura
dayalı programın sürdürülememesinde ana nedenler olarak
gösterilebilir (Ekinci and Erturk, 2004).
V. AYIRMA ANALİZİ
“Diskriminant ya da ayırma analizi, çok değişkenli bir
analiz türü olup, önceden sınıflandırılmış iki ya da daha
fazla grubu (kümeyi) birbirinden ayıran faktörleri tespit
etmeye ve grup dışından alınan bir gözlemin hangi gruba
atanabileceğini gösteren analiz türüdür” (Nakip, 2003: 461)
Analizde Ho hipotezi gruplararası fark yoktur, H1 hipotezi
gruplararası fark vardır anlamına gelmektedir. Bu kısımda
amaç, kriz ile kriz olmayan yılların oluşturduğu gruplar
arasındaki farkların anlamlı olup olmadığını tespit ederek ve
bu iki grubu birbirinden ayıran değişkenleri önem sırasına
göre belirleyerek ayırıcı özelliği en güçlü olanlarını
bulmaktır. Dolayısıyla krizin öngörülmesinde ve önlenmesinde
en önemli göstergelerin ne olduğunun belirlenmesi mümkün
olabilecektir. Analiz sonucunda bir ayırma fonksiyonu elde
edilmiştir. Bu fonksiyonda kullanılan değişkenler teorik ve
ampirik literatürden faydalanılarak belirlenmiştir. Bu
değişkenler, bazı finansal oranlar, ülke borçları ile ilgili
bazı oranlar, dış ödemeler bilançosu ile ilgili değişkenler ve
bazı makro ekonomik değişkenlerdir. Aşağıda bu değişkenler
detaylı olarak belirtilmiştir. Analizde kullanılan veriler
Dünya Bankası’nın yıllık veri setinden çekilmiştir. Analizler
ise, SPSS 10.0 programı ile gerçekleştirilmiştir.
A. VERİ SETİ
Kriz yılları ile kriz olmayan yılları birbirinden ayıran
faktörleri tespit edebilmek için kullanılan bağımsız
değişkenler; (1) M2’nin GSMH’ya oranı (M2OFGDP), (2)
bankacılık sektörü tarafından sağlanan kredilerin GSMH’ya
oranı (CRDOFGDP), (3) M2’nin brüt uluslararası rezervlere
oranı (M2OFRESE), (4) toplam rezervlerin ithalata oranı (RESOFIMP),
(5) toplam borç servisinin gayrisafi milli gelire oranı (DEBOFGNI),
(6) kısa vadeli borçların toplam dış borçlara oranı (SDBTOFEX),
(7) toplam borç servisinin mal ve hizmet ihracatına oranı (DEBTOFEX),
(8) yabancı doğrudan yatırımların toplam borç servisine oranı
(INVOFDEB), (9) çok taraflı borç servisinin kamu ve kamu
tarafından garanti edilen borç servisine oranı (MUDEOFPUB),
(10) toplam rezervlerin toplam borç servisine oranı (RESOFDEB),
(11) cari hesap dengesinin gayrisafi milli hasılaya
oranı (CUROFGDP), (12) ihracatın gayrisafi milli hasılaya
oranı (EXOFGDP), (13) ithalatın gayrisafi milli hasılaya oranı
(IMOFGDP), (14) enflasyon oranı (tüketici fiyatları indeksinin
yıllık artış oranı) (INFLATI), (15) kamu açığının GSMH’ya
oranı (DEFIOFGD) ve (16) ekonomik büyüme oranı (GSMH’nın
yıllık büyüme oranı) (GRWTHGD). Bağımsız değişken olarak
alınan kukla değişken ise, kriz yıllarına 1, diğer yıllara 0
kodlanarak oluşturulmuştur. Kriz yıllarının hangi yıllar
olduğu literatür taraması ile tespit edilmiştir.
Yukarıdaki değişkenler 21 ülkeye ve 1979-2002 yıllarına
aittir. Analizde kullanılan ülkeler şunlardır: Arjantin,
Bolivya, Brezilya, Şili, Kolombiya, Ekvator, Mısır, Hindistan,
Endonezya, Ürdün, Kenya, Malezya, Meksika, Fas, Nijerya, Peru,
Filipinler, Tayland, Türkiye, Venezüella, ve Zimbabwe.
Toplam 504 verinin 84’ü (%16,7) eksik veriler bulunduğu için
analiz dışı tutulmuş, 420’si (%83,3) geçerli sayılmıştır.
B. AYIRMA FONKSİYONLARI
Analizde, kriz yılları (t) 1; kriz olmayan yıllar 0 olarak
kodlanarak iki grubu birbirinden ayıran özellikleri belirleyen
ayırma fonksiyonu elde edilmiştir. Tablo 2’deki sonuçlara
göre, Ki-kare değerinin (29,069) yüksek çıkması fonksiyonun
güvenilir olduğunu göstermektedir. Kanonik Ayırma Fonksiyonu
%5 önem düzeyinde anlamlıdır. Kanonik determinasyon
katsayısına göre, bu model bağımlı değişkenin %6,8’ini
(0,2612) açıklamaktadır.
Tablo 2: Kanonik Ayırma Fonksiyonu Katsayıları ve Değişken
Tanımları
Tablo 3’e göre, bu fonksiyonun özdeğeri 0,073 ve toplam
varyansın %100’ünü açıklamaktadır.
Tablo 3: Özdeğer ve Kanonik Korelasyon
Tablo 4’e göre, altı değişkenin önem derecesi ise, %10’dan
küçük çıkmıştır. Daha açık ifade ile fonksiyonda, RESOFIMP,
DEBOFGNI, DEBTOFEX, RESOFDEB, GROWTHGD değişkenleri %5 önem
seviyesinde, MUDEPUB değişkeni ise, %10 önem seviyesinde
anlamlıdır. Bunlar, kriz yılları ile kriz olmayan yılları
birbirinden ayıran değişkenler olarak sıralanabilir. Wilk
Lambda, F testi ve önem düzeyine göre değerlendirildiğinde,
iki grubu birbirinden en güçlü ayıran değişkenlerin sırasıyla,
RESOFDEB, RESOFIMP, GROWTHGD, DEBOFGNI, DEBTOFEX ve MUDEPUB
olduğu görülmektedir.
Tablo 4: Grup Ortalamalarının Eşitlik Testleri
* Önem derecesi %5’in altında olanlar.
** Önem derecesi %10’un altında olanlar.
Tablo 5:
Tablo 5a’da standartlaştırılmış Kanonik Ayırma Fonksiyonu
Katsayıları yer almaktadır. Bu fonksiyona göre, katsayısı en
yüksek olan değişken, iki grubu birbirinden en güçlü ayıran
değişkendir. Katsayısı en düşük olan değişken ise, iki grubu
birbirinden en zayıf ayıran değişkendir. Buna göre birinci
derecede CRDOFGDP, ikinci derecede M2OFGDP ve üçüncü derecede
GROWTHGD gelmektedir. Diğer değişkenler önem sırasına göre
Tablo 4a’da sıralanmıştır. Bu denklemden hangi değişkenin, iki
grubu ne ölçüde ayırdığını görebilme yanında fonksiyonun iki
önemli görevi daha vardır. Bunlardan birinci, mevcut
gözlemlerin, bağımsız değişkenlerine ait verilerini
kullanarak, yeniden gruplara atamalarını sağlamasıdır.
İkincisi, dışarıdan alınan bir gözlemin, verilerini
denklemdeki yerine koyarak, hangi gruba dahil olduğunu
belirlemesidir. Ancak bu gözlemin bağımsız
değişkenlerine ait verileri, örnekte yer alan gözlemlerin
minimum ve maksimum değerleri arasında olmasında yarar vardır
(Hair vd., 1995: 111).
Çalışmada değişken sayısı fazla olduğundan, değişkenlerin
ayırma derecelerini ve hangi sınıra kadar değişkenlerin
ayırmada önemli olduğunu belirlemek için matris yapısına
başvurulmuştur. Ayırma yükleri olarak da bilinen bu matriste
değişkenlerin fonksiyondaki korelasyonlarının mutlak değerleri
itibariyle sıralanışı yer almaktadır. Yapı matrisi,
değişkenleri ayırma güçlerine göre güçlüden zayıfa doğru
sıralamaktadır. Korelasyon ise, ayırma değişkenleri ile
standartlaştırılmış kanonik ayırma fonksiyonları arasındaki
ilişkiyi göstermektedir. Açıklama gücü %30’un üstünde olan
değişkenler geçerli, altında olanlar geçersiz sayılmaktadır (Hair
vd., 1995: 111).
Bu çalışmada iki grubu birbirinden en güçlü ayıran değişkenler
sırasıyla, RESOFDEB, RESOFIMP, GROWTHGD, DEBOFGNI, DEBTOFEX,
MUDEPUB olmuştur. Diğer değişkenlerin korelasyon katsayıları
%30’un altında olduğundan bu değişkenlerin ayırma güçleri
zayıftır (Tablo 5b). Ayırma gücü yüksek olan bu altı
değişkenin MANOVA testine bakılacak olursa, RESOFDEB, RESOFIMP,
GROWTHGD, MUDEPUB değişkenleri için kriz dışı yıllarda grup
ortalaması daha yüksektir. DEBOFGNI ve DEBTOFEX
değişkenlerinde ise kriz yıllarının ortalaması daha yüksektir
(Tablo 4).
Tablo 6: Sınıflandırma Sonuçları (a)
Çalışmanın sonuçları özetlediğinde, iki grubu birbirinden en
güçlü ayıran değişkenler sırasıyla, toplam rezervlerin borç
servisine oranı (RESOFDEB), toplam rezervlerin ithalata oranı
(RESOFIMP), büyüme oranı (GROWTHGD), toplam borç servisinin
gayri safi milli gelire oranı (DEBOFGNI) ve toplam borç
servisinin mal ve hizmet ihracatına oranı (DEBTOFEX), çok
taraflı borç servisinin kamu ve kamu tarafından garanti edilen
borç servisine oranı (MUDEPUB) olarak belirlenmiştir.
SONUÇ
Finansal kriz olgusu her ne kadar yeni bir şey olmasa da
özellikle sermaye piyasalarının küreselleştiği 1980 sonrası
dönemde yoğunlaştığı da bir gerçektir. Türkiye’nin de içinde
bulunduğu bir çok gelişmekte olan ekonominin 1980 sonrası
dönemde ciddi finansal krizlerle karşı karşıya kaldığı
görülmektedir. Krizler, hem krizi yaşayan ülkede hem de diğer
ülkeler üzerinde, ticaretin ve yatırımların azalması, artan
işsizlik ve gelir kaybı şeklinde olumsuz sonuçlara yol
açmaktadır.
Yüksek kâr arayan yatırımcılar ile iç kaynak yetersizliği ile
dış kaynaklara yönelen ve yüksek büyüme hızı hedefleyen
ülkeler her zaman var olacaktır. Eğer kaynaklar optimal ve
etkin kullanılabilirse, dünya ölçeğinde her iki taraf da karlı
çıkacaktır. Küreselleşen dünyada ekonomik ve sosyal
göstergelerde iyileşme sağlanarak finansal yapının
güçlendirilmesi, dış kaynakların ülkenin karşılaştırmalı
üstünlüklerini ortaya çıkaracak şekilde verimli alanlarda
kullanılması, spekülatif ataklara karşı ülkeyei daha dayanıklı
yapacaktır.
Finansal kriz türlerinden para krizlerinin sıkça görülmesi, bu
konuda teorik ve ampirik bir çok çalışmanın yapılmasına neden
olmuştur. Krizlerin önceden öngörülmesi, krizin maliyetini en
aza indirilmesini sağlayacaktır. Para krizleri ile ilgili
teorik literatür, üç nesil model çerçevesinde incelenmiştir.
Birinci nesil modellere göre ülke paralarına karşı spekülatif
akımlar, yanlış makro ekonomik göstergelerin sabit kur sistemi
sonucu sürdürülemez hale gelmesi ile ortaya çıkar.
İkinci nesil modeller ise, hükümet politikasında önemli bir
değişme ve makro ekonomik göstergelerde önemli bir bozulma
olmasa dahi, çeşitli dürtülerle yatırımcıların
beklentilerindeki kaymalar, spekülatif akımlara neden olur.
Asya tecrübesine bağlı olarak ortaya atılan üçüncü nesil kriz
modellerine göre, hükümet garantisi ve finans sisteminin
kırılganlığı krizleri ortaya çıkarmıştır.
Teorik literatürü takiben krizlerin göstergelerini belirlemeye
çalışan farklı ampirik çalışmalar, net olarak bir sonuç ortaya
çıkarmamıştır. Her krizin kendine özgü farklılıklarının
olması, böyle bir sonuca yol açmaktadır. Dolayısıyla karar
alıcılar açısından, krizin en az maliyetle önlenebilmesi ya da
krizden korunmak için ne yapılması gerektiği konusunda netlik
yoktur. Yine de ortak bazı göstergeler bir çok çalışmada ön
plana çıkmaktadır. Bunlar, uluslar arası rezervlerdeki azalma,
paranın reel olarak değerlenmesi, kredilerdeki artış, büyüme
hızındaki düşme ve enflasyon oranlarındaki artış şeklinde
sıralanabilir. Özellikle Arias (2003) ve Kaminsky vd. (1998)
çalışmalarında, parasal krizle ilgili kapsamlı literatür
taraması yapılmış, en sık görülen kriz göstergeleri ortaya
çıkarılmıştır.
Her ne kadar modelin açıklama gücü düşük olsada, bu çalışmanın
ampirik sonuçlarına göre, toplam rezervlerin borç servisine
oranı, toplam rezervlerin ithalata oranı, büyüme oranı, toplam
borç servisinin gayri safi milli gelire oranı ve toplam borç
servisinin mal ve hizmet ihracatına oranı ile çok taraflı borç
servisinin kamu ve kamu tarafından garanti edilen borç
servisine oranı, kriz yılları ile kriz olmayan yılları
birbirinden ayıran göstergeler olarak ön plana çıkmaktadır.
Bir başka deyişle ulusal borçlanma oranının yüksek olması ve
rezervlerdeki azalma ülkenin karşılaşacağı spekülatif atak
riskini artırmaktadır. Dolayısıyla makro ekonomik
göstergelerdeki bozulma tek başına krizin tahmin edilmesini
sağlamasa da kritik bir rol oynamakta, spekülatif ataklara
karşı ülkeyi kırılgan bir duruma
koymaktadır.
KAYNAKÇA:
ARIAS, G. (2003), “Currency Crises: What We Know and What
We Stil Need to Know”, C.E.F.I. Working Paper, No. 2003/13,
İnternet Adresi: http://sceco.univ-aix.fr/cefi/documents%20de%20travail/
0313 .pdf, Erişim Tarihi: 22.10.2004.
BABIC, A. and A. ZIGMAN (October 2001), “Currency
Crises: Theoretical and Empirical Overview of the 1990s”,
Surveys, Croatian National Bank, İnternet Adresi: http://www.hnb.hr/
publikac/pregledi/s-005.pdf, Erişim Tarihi: 26.08.2004.
BURNSIDE, C. (2000), “Understanding The Korean And Thai
Currency Crises”, Economic Perspectives, 1048115X, 2000 3rd
Quarter, Vol. 24, Issue 3.
CELASUN, O. (1998), “The 1994 Currency Crisis in Turkey”,
Macroeconomics and Growth Group, Development Research
Depertment, The World Bank, İnternet Adresi: http://www.worldbank.org/html/dec/Publications/
Workpapers/WPS1900series/wps1913/wps1913.pdf, Erişim Tarihi:
08.10.2004.
CHIODO, A. J. and M. T. OWYANG (2002), “A Case Study of
a Currency Crisis: The Russian Default of 1998”, The Federal
Reserve Bank of St. Louis.
CORSETTI, G., P. PESENTI and N. ROUBINI (November
1998), “Fundamental Determinants of the Asian crisis: a
preliminary empirical assessment”, İnternet Adresi:
http://www.stern.nyu.edu /globalmacro/, Erişim Tarihi:
25.08.2004.
CORSETTI, G., P. PESENTI and N. ROUBINI (1998), “Paper
tigers? A model of the Asian crisis”, İnternet Adresi:
http://www.stern.nyu.edu/globalmacro/, Erişim Tarihi:
25.08.2004.
DIAZ De Tuesta, M., and Marco PACHECO (November 2003),
Currency Crisis: An Aplication of the Discriminant Analysis
Methodology, Master of Science in Banking and Finance MBF-HEC,
University of Lausanne, Switzerlend, İnternet Adresi: www.hec.unil.ch/mbf/Participants/
master_Thesis/Master_s_Thesis_DiazDeTuest&Pacheco.pdf, Erişim
Tarihi: 08.10.2004.
EICHENGREEN, B., A. K. ROSE and C. WYPLOSZ (October
1994), “Speculative Attacks on Pegged Exchange Rates: An
Empirical Exploration with Special Reference to The European
Monetary System”, NBER Working Paper, No. 4898,
İnternet Adresi: http://www.nber.org/papers/w4898.pdf, Erişim
Tarihi: 10.08.2004.
EKİNCİ, N. K. and K. A. ERTURK (2004), “Turkish
Currency Crisis of 2000-1, University of Utah, Working Paper,
No: 2004-1, İnternet Adresi: http://www.econ.utah.edu/activities/papers/2004_01
.pdf, Erişim Tarihi: 22.10.2004.
ERTURK, K. (2003), “On the Changing Nature of Currency
Crises”, Department Of Economics Working Paper Series, Working
Paper No: 2003-02 2003 University of Utah, İnternet Adresi:
http://www.econ.utah.edu/activities/papers/2003_02.pdf, Erişim
Tarihi: 22.10.2004.
FLOOD, R. P. and P. M. GARBER (1984), “Collapsing
Exchange Rate Regimes: Some Linear Examples”, Journal of
International Economics, 17, pp. 1-13.
FLOOD, R. and N. MARION (1998), “Perspectives on The
Recent Currency Crisis Literature”, NBER Working Paper, No.
6380, İnternet Adresi: http://papers.nber.org/papers/w6380.pdf,
Erişim Tarihi: 30.09.2004.
FRANKEL, J. A. and A. K. ROSE (1996), “Currency Crashes
in Emerging Markets: An Empirical Treatment”, International
Finance Report, No. 534.
GAO, (United States General Accounting Office) (1996),
Mexico’s Financial Crisis: Origins, Awaremess, Assistance, and
Initial Efforts to Recover, İntenret Adresi: http://www.gao.gov/archive/
1996/gg96056.pdf, Erişim Tarihi: 10.08.2004.
GLICK, R., R. MORENO and M. SPIEGEL (2001), “Fınancıal
Crıses In Emergıng Markets”, FRBSF Economic Letter, 0890927X,
03/23/2001, 2001 (7). HAIR, J. F., R. E. ANDERSON, R. L.
TATHAM and W. C. BLACK (1995), Multivariate Data
Analiysis With Readings, 4th ed., Prentice Hall.
KAMINSKY, G.and C. M. REINHART (June 1999), “The Twin
Crises: The Causes Of Banking And Balance-Of-Payments Problems”,
American Economic Review, 00028282, 89(3).
KAMINSKY, G., S. LIZANDO and C. M. REINHART (1998),
“Leading Indicators of Currency Crises”, IMF Staff Papers, Vol.5,
No.1, pp. 1-48, İnternet Adresi: http://home.gwu.edu/
%7Egraciela/HOME-PAGE/
RESEARCH-WORK/WORKING-PAPERS/leading-indicators.pdf,
Erişim Tarihi: 15.11.2004.
KAUFMAN, George G. (2000), “Bankıng And Currency Crıses
And Systemıc Rısk: Lessons From Recent Events”, Economic
Perspectives, 1048115X, 2000 3rd Quarter, 24 (3).
KİBRİTÇİOĞLU, Aykut “Türkiye’de Ekonomik Krizler ve
Hükümetler, 1969- 2001”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz
Özel Sayısı, Cilt 1, Yıl 7, Sayı 44, Eylül-Ekim 2001, ss.
174-182, İnternet Adresi: http://dialup.ankara.edu.tr/~kibritci/publications.html,
Erişim Tarihi: 14.09.2004.
KRUGMAN, P. (August 1979), “A Model of Balance-of-Payment
Crisis”, Journal of Money, Credit and Banking, 11 (3), pp.
311-325.
KRUGMAN, P. (1998a), “Currency Crisis, İnternet Adrsi:
http://web.mit.edu/krugman/www/crisis.html, Erişim Tarihi:
18.08.2004.
KRUGMAN, P. (1998b), “What Happened to Asia?”, İnternet
Adresi: http://web.mit.edu/krugman/www/DISINTER.html, Erişim
Tarihi: 18.08.2004.
KOMULAINEN, T. (1999), “Currency Crisis Theories-Some
Explanations for the Russian Case”, Bofıt Discussion Papers,
No.1, İnternet Adresi: http://www.bof.fi/bofit/fin/6dp/abs/pdf/dp0199.pdf,
Erişim Tarihi: 10.10.2004.
LITTLE, J. (1997), “Anotomy of A Currency Crisis”,
Regional Review, Fall 1997- Vol.7, No.4, İnternet Adresi:
http://www.bos.frb. org/economic/nerr/ rr1997/fall/litt97_4.htm,
Erişim Tarihi: 07.09.2004.
MISHKIN, F. S. (2000), “Financial Policies and the
Prevention of Financial Crises in Emerging Market Countries”,
İnternet Adresi: http://wbln0018.worldbank.org/html/FinancialSectorWeb.nsf/
(attachmentweb)/wps2683/$FILE/wps2683.pdf, Erişim Tarihi:
10.09.2004.
NAKİP, M. (2003), Pazarlama Araştırmaları Teknikler ve
(SPSS Destekli) Uygulamalar, Seçkin Yayıncılık San. ve Tic.
A.Ş., Ankara.
NOGUCHI, A. (1999), “Alternative Policy Strategies to
Prevent Currency Crises”, İnternet Adresi: http://www.sba.muohio.edu
/abas/1999/noguchas.pdf, Erişim Tarihi: 05.07.2004.
OBSFELD, M. (1984), “Balance of Payment Crises and
Devaluation”, Journal of Money, Credit and Banking, 16, Mai,
pp. 208-217.
OBSFELD, M. (1996), “Models of Currency Crisis With
Self-fulfilling Features”, European Economic Review 40, pp.
1037-47.
OBSFELD, M. (1994), “The Logic of Currency Crises”,
NBER Working Paper, No. 4640, İnternet Adresi: http://emlab.berkeley.
edu/users/obstfeld/ ftp/currency_crises/cc.pdf, Erişim Tarihi:
13.10.2004.
OSAKWE, P. and L. SCHEMBRI, “Currency Crıses And Fıxed
Exchange Rates In The 1990s: A Revıew”, Bank of Canada Review,
00451460, Autumn98.
PESENTI, P. and C. TILLE (2000), “The Economıcs Of
Currency Crıses And Contagıon: An Introductıon”, Economic
Policy Review (Federal Reserve Bank of New York), 6 (3).
RADELET, S. and J. SACHS (1998), "The East Asian
Financial Crisis: Diagnosis,
Remedies, Prospects". Brookings Papers on Economic Activity 1,
İnternet Adresi:http://www2.cid.harvard. edu/hiidpapers/bpeasia2.pdf,
Erişim Tarihi: 02.09.2004.
RAJAN, R. S. And I. SUGEMA (2000), “Government Baılouts
And Monetary Dısequılıbrıum: Common Fundamentals In The
Mexıcan And East Asıan Currency Crıses”, North American
Journal of Economics & Finance, 10629408, 11 (2).
ROUBINI, N. (1998), An Introduction to Open Economy
Macroeconomics, Currency Crises and the Asian Crisis, İnternet
Adresi: http://www.stern.nyu.edu/globalmacro/, Erişim Tarihi:
25.08.2004.
SACHS, J. D. (December 1995), “Alternative Approaches
to Financial Crises in Emerging Markets”, İnternet Adresi:
http://www.hiid.harvard.edu/pub/ pdfs/568.pdf, Erişim Tarihi:
14.07.2004.
SACHS, J., A. TORNELL and A. VELASCO (1996), “Financial
Crises in Emerging Markets: The Lessons from 1995”, İnternet
Adresi: http://papers.nber.org/papers/W5576.pdf, Erişim
Tarihi: 02.09.2004.
SAXENA, S. C. (2001), “Perspectives on Currency Crises”,
Indıan Councıl For Research On Internatıonal Economic
Relations, Working Paper No. 74, İnternet Adresi: http://www.icrier.res.in/pdf/Sweta1.PDF,
Erişim Tarihi: 10.09.2004.
SILVA, M. L. F., J. Pinto De ANDRADE and T. S. TORRANCE
(2000), “Fundamentals Versus External Shocks: Brazil's Growıng
Exposure To Currency Crises”, International Advances in
Economic Research, 10830898, 6 (2).
THE WORLD BANK GROUP, WDI Online, İnternet Adresi:
https://publications.worldbank.org/subscriptions/WDI/.
UYGUR, E. (2001), “Krizden Krize Türkiye: 2000 Kasım ve
2001 Şubat Krizleri”, Türkiye Ekonomi Kurumu Tartışma Metini,
No: 2001/1, Ankara, 2001, İnternet Adresi: http://www.econturk.org/
turkiye.htm, Erişim Tarihi: 15.08.2004.
WOO, Wing T. (2000), “The Unorthodox Origins Of The
Asian Currency Crisis”, ASEAN Economic Bulletin, 02174472, 17
(2).
WYPLOSZ, C. (1998), “Globalized Financial Markets and
Financial Crises”, Graduate Institute of International Studies,
Geneva and CEPR, London, İnternmet Adresi: http://heiwww.unige.ch
/~wyplosz/fondad.pdf, Erişim Tarihi: 10.10.2004. |
|
|
|
|
|
|
|