|
|
................... |
|
................... |
AVRUPA BİRLİĞİ ÇEVRE
POLİTİKASI |
Dr. Bülent Duru
A.Ü. Siyasal
Bilgiler Fakültesi |
|
|
................... |
|
................... |
Üye ülkelerdeki yaşam koşullarının
iyileştirilmesi ve yaşam kalitesinin bütün Avrupa’da ortak bir
düzeye yükseltilmesi amacı, Birliğin çevre sorunları ile
ilgilenmesinin bir diğer nedenidir. Yukarıda da değinildiği
gibi, bir yandan, doğal kaynaklar üzerinde baskının giderek
artması ekonominin sürdürülebilirliği sorununu gündeme
getirmiş, bir yandan da, iklim değişikliği, genetiği
değiştirilmiş organizmalar (GDO) gibi yeni sorun alanları
gündelik yaşamda etkilerini hissettirmeye başlamıştır. Kentsel
ve kırsal yerleşim yerlerinde yaşam düzeyinin yükseltilmesi,
sağlık önlemlerinin geliştirilmesi, bölgesel dengesizliklerin
giderilmesi, ancak sağlıklı ve dengeli bir çevrede mümkün
olabilecekti.
Ortak bir çevre politikası oluşturma zorunluluğun bir nedeni
de, çevre sorunlarının “sınır tanımama” özelliği ile
ilgilidir. Ortaya çıkan pek çok sorunun, yerel boyutu aşarak
kısa sürede bölgenin, Avrupa’nın, bir gündem maddesi haline
geldiği, bu tür sorunlarda birlikte harekete geçmenin zorunlu
olduğu anlaşılmıştır. Ozon tabakasının incelmesi, iklim
değişikliği, uluslararası suların kirliliği, yaban yaşamının
korunması gibi konularda Birlik düzeyinde önlemlerin alınması
bununla ilgilidir. Bu konuda verilebilecek en iyi örnek, kıyı
ülkelerince sürekli kirletilen Avrupa’nın üç yarı-kapalı
denizinin (Baltık Denizi, Akdeniz ve Kuzey Denizi) içinde
bulunduğu durumdur.
II. AB Çevre Politikasının Gelişimi
AB çevre politikalarının çok eskilere dayanan bir tarihi
yoktur; ilk çevre eylem programının yapıldığı 1973 yılına
kadar Topluluğun ortak bir çevre politikasından söz etmek
olanaklı değildi. Avrupa topluluklarını oluşturan kurucu
antlaşmalarda da çevre sorunları ile ilgili bir düzenleme
bulunmamaktaydı. Örneğin, 1957 yılındaki Roma Antlaşması'nda
doğrudan doğruya çevre ile ilgili bir hükme yer verilmemiş,
yalnızca nükleer enerji konusunda kimi güvenlik önlemleri
öngörülmüştü. Anılan dönemde çevre sorunları Avrupa kamuoyunu
bugünkü kadar meşgul etmiyor, yalnızca, Londra'nın hava
kirliliği gibi, kimi yerel nitelikli sorunlar gündeme
girebiliyordu. Kirliliği önlemeye yönelik 1970’li yıllardaki
ilk tüzel düzenlemeler, daha çok tehlikeli kimyasal maddelerin
denetimi, içme suyu ve yerüstü sularının korunması, enerji
santralleri ve motorlu taşıtlardan kaynaklanan hava
kirleticilerinin kontrol edilmesi üzerineydi.
1973 yılında hazırlanan ilk çevre eylem programından 1987’ye,
Avrupa Tek Senedi'ne değin, Topluluğun çevre sorunlarıyla daha
yoğun biçimde ilgilendiğini, bu konuya ilişkin olarak
çıkarılan tüzel belgelerin sayısında bir artış olduğunu
görüyoruz. Sözgelimi, 1973-1985 yılları arasında, toplam 120
yönerge (directive), 27 karar (decision) ve 14 tüzüğün (regulation)
yayımlanması bu dönemde çevrenin AT içinde en hızlı büyüyen
politika alanı olduğunu göstermektedir. AT’nin çevre
sorunlarıyla daha yakın bir biçimde ilgilenmesinde, Roma
Kulübü’nce MIT’e hazırlattırılan Büyümenin Sınırları (Limits
to Growth) adlı raporun ve 1972 Stockholm İnsan Çevresi
Konferansı’nın dünya gündemine çevre sorunlarını getirmesinin
etkisi de bulunmaktadır.
A. Avrupa Tek Senedi
Roma Antlaşması’nda değişiklikler yapan ve çevre sorunlarına
ilk kez bağımsız bir bölümde (VII. başlıkta) yer verilmesini
öngören Avrupa Tek Senedi ile birlikte Topluluğun çevre
politikasında yeni bir dönemin başladığı söylenebilir. Bu
dönemde çevre sorunları alanında yol gösterici kuralların
belirlenmesi, ekonomik alanda tam olarak bütünleşmeyi
sağlamada gerekli adımlardan biri olarak değerlendiriliyordu.
130r, 130s ve 130t maddelerinden oluşan VII. başlık altında,
çevre kalitesinin korunması ve iyileştirilmesinden, insan
sağlığının korunmasından, doğal kaynakların ussal
kullanımından, önleyici eylem ilkesinden, çevresel tahribatın
kaynağında önlenmesinden, kirleten öder ilkesinden ve çevre
koruma gereklerinin Topluluğun diğer politikalarının bir
parçası olma gereğinden söz edilmektedir. İlgili bölümde
değinilen noktalardan biri de, Topluluğun, ancak üye
devletlerce gerçekleştirilmesinden daha iyi olacaksa çevre ile
ilgili konularda harekete geçebilmesidir.
Tek Senet’in ortak çevre politikası için önemli bir hükmü 100A
maddesinde yer almaktadır. Buna göre, ortak pazara varma
amacına dönük olarak Konsey, çevre koruma konusunda oybirliği
yerine nitelikli çoğunlukla karar alabilecektir. Buna ek
olarak aynı maddede, Komisyon’un sağlık, güvenlik, çevre
koruma ve tüketiciyi koruma alanlarında yüksek düzeyde bir
korumayı temel alacağı da belirtilmiştir. Tek Senet’te ayrıca,
üye ülkelerin ve Topluluğun çevre sorunları ile savaşımda
üçüncü ülkelerle ve ilgili uluslararası örgütlerle işbirliğine
gidebileceğine değinilmekte; üye ülkelerin, Senet’le getirilen
kurallara aykırı düşmemek koşuluyla, daha sıkı koruma
önlemleri alabileceğinden söz edilmektedir.
B. Maastricht Antlaşması
Roma Antlaşması’nı yeniden düzenleyen ve Avrupa Ekonomik
Topluluğu’ndan Avrupa Birliği’ne geçişi simgeleyen belge olan
1992 Maastricht Antlaşması ile Birliğin çevre politikası daha
kapsamlı bir biçimde ele alınmıştır. Çevreyle ilgili 130r,
130s ve 130t maddelerini yeniden düzenleyen Antlaşma’nın 3/k
maddesi, ortak bir çevre politikası oluşturulacağından söz
etmektedir. Antlaşma, ortak çevre politikasında kökten
değişiklikler getirmemiş, yalnızca kimi konuları daha
ayrıntılı biçimde düzenlemiş ya da yeni konular üzerinde
durmuştur. Sözgelimi, Birliğin temel ilkelerinden söz
edilirken, “sürdürülebilir, enflasyonist olmayan ve çevreye
duyarlı bir büyüme”ye değinilmiş, böylece ilk kez çevre
politikalarının “sürdürülebilirlik” ilkesi çevresinde
belirleneceği gündeme getirilmiştir. Çevre politikaları
oluşturulurken değişik bölgelerdeki çevre koşullarının ve
bölgeler arasındaki gelişmişlik farklılıklarının göz önünde
bulundurulması getirilen yeni hükümlerdendir. Maastricht
Antlaşması, Birliğin politikalarının oluşturulma sürecinde
çevresel değerlerin dikkate alınmasını daha güçlü biçimde
vurgulamaktadır. Buna göre, ticaret, endüstri, enerji, tarım,
ulaşım ve turizm dahil Birliğin diğer tüm ekonomik ve sosyal
politikalarının belirlenmesinde çevresel kaygılar ön planda
tutulacaktır.
C. Amsterdam ve Nice Antlaşmaları
Avrupa Birliği kurucu antlaşmasını değiştiren 1997 Amsterdam
Antlaşması’nın konumuz açısından önemi, ortak çevre
politikalarının “sürdürülebilir kalkınma” yaklaşımı
doğrultusunda belirlenmesidir. Genel çevre politikasında
kökten değişikliğe gitmeyen Amsterdam Antlaşması’nda Birliğin
çevre konusundaki etkisi artırılmak istenmiş, kimi konular da
daha ayrıntılı biçimde belirlenmiştir. Sözgelimi, bütün
politika alanlarında çevresel kaygıların göz önünde
bulundurulması ve üye ülkelerin Birlik düzenlemeleri dışında,
kendi koşullarına uygun farklı çevresel önlemler almaları
durumunda Komisyonu bilgilendirmeleri, bunlardandır. 2001
yılında imzalanan Nice Antlaşması’nda ise Birliğin çevre
politikasında herhangi bir yenilik öngörülmemiş, yalnızca su
kaynaklarıyla ilgili küçük bir değişiklikle yetinilmiştir.
D. Bugünkü Durum
AB çevre politikalarının dayandığı temel ilkeleri bir bütün
olarak görebilmek için, yukarıda sözü edilen kurucu
antlaşmaların getirdiği yeniliklerin işlendiği “Avrupa
Topluluğunu Kuran Anlaşmanın Bütünleşik Versiyonu”na bakmak
gerekecektir. 2000 yılında yayımlanan belgede, çevre sorunları
ile ilgili düzenlemeler, 2. ve 6. madde ile XIX. Başlığın
altındaki 174. maddede geçmektedir.
İkinci maddede, Birliğin, ortak bir pazar, ortak bir
ekonomik-parasal birlik ve ortak bir politika oluşturma amacı
doğrultusunda şu ilkeleri benimsediği belirtilmektedir:
Ekonomik etkinliklerin, uyumlu, dengeli ve sürdürülebilir
gelişimi; yüksek düzeyde istihdam ve sosyal koruma;
kadın-erkek eşitliği; sürdürülebilir ve enflasyonist olmayan
bir büyüme; yüksek düzeyde bir rekabet ortamı; yüksek düzeyde
bir koruma sağlamak ve çevre kalitesini geliştirmek; yaşam
standartlarını ve yaşam kalitesini yükseltmek; üye ülkeler
arasında ekonomik-sosyal uyumu ve dayanışmayı sağlamak.
Altıncı maddede, sürdürülebilir gelişme hedefine ulaşmak için,
çevre koruma gereklerinin, Topluluğun politika ve etkinlikleri
ile uyumlulaştırılması gereğinden söz edilmektedir.
Çevre başlığı altında yer alan ve daha kapsamlı bir biçimde
düzenlenen 174. maddede, Topluluğun çevre politikasının
aşağıdaki hedeflerin varılmasına yönelik olduğu
belirtilmektedir: Çevre kalitesinin korunması, sürdürülmesi ve
geliştirilmesi; insan sağlığının korunması; doğal kaynaklardan
ussal ve makul biçimde yararlanılması, bölgesel ya da dünya
çapında çevre sorunlarının üstesinden gelebilmek için
uluslararası düzeyde önlemlerin alınması.
İkinci fıkrada, Birliğin çevre politikasının, çeşitli
bölgelerdeki farklı koşulları göz önünde bulunduran yüksek
düzeyde bir korumayı hedeflediği vurgulanmaktadır. Buna göre,
ortak çevre politikası, ihtiyat ilkesi, önleyici tedbirlerin
alınması, çevresel zararın kaynağında giderilmesi ve kirleten
öder ilkesi üzerine kuruludur.
Maddenin üçüncü fıkrasında ise çevre politikası
oluşturulurken, uygun bilimsel ve teknik verilerin, çeşitli
bölgelerindeki farklı koşulların, eyleme geçmenin ya da
eylemsizliğin olası yarar/zararlarının ve bir bütün olarak
Topluluğun ekonomik ve sosyal gelişimi ile Birlik içindeki
bölgelerin dengeli gelişiminin dikkate alınacağı
belirtilmektedir. Son fıkrada ise Birliğin ve üye ülkelerin,
çevre sorunlarının çözümü konusunda üçüncü ülkeler ve
uluslararası örgütlerle işbirliğine gitmesinden söz
edilmektedir.
E. Avrupa Anayasası
İçeriği kurucu antlaşmalar ve çevre eylem programları ile
biçimlenen AB çevre politikasının ana ilkelerini henüz
yürürlüğe girmemiş olan Avrupa Anayasası’nda da bulabiliriz.
Her ne kadar üye ülkelerce kabul edilip bağlayıcı bir tüzel
belge haline gelmemişse de, Anayasanın çevreyle ilgili beşinci
bölümünü incelemek, AB çevre politikalarının gelecekte alacağı
olası yönü görmede kolaylık sağlayabilir. Anayasanın çevreyi
ilgilendiren maddelerine bakıldığında, ortak çevre
politikasında kökten bir dönüşümün öngörülmediği, yukarıda
sözü edilen kurucu antlaşmalardaki ilkelerin yinelendiği
anlaşılacaktır.
Buna göre Birliğin çevre politikası,
a) Çevre kalitesinin muhafaza edilmesi, korunması ve
geliştirilmesi;
b) İnsan sağlığının korunması;
c) Doğal kaynaklardan ussal ve makul biçimde
yararlanılması;
d) Bölgesel veya dünya çapında çevre sorunlarının
üstesinden gelebilmek için uluslararası düzeyde tedbirlerin
teşvik edilmesi” hedeflerinin gerçekleştirilmesine katkıda
bulunmak üzere oluşturulmaktadır.
Anayasa’ya göre, “AB çevre politikası, Birlik’in çeşitli
bölgelerindeki durumların farklılığının dikkate alarak, yüksek
düzeyde bir koruma hedefler. Bu politika, ihtiyat ilkesine ve
önleyici tedbirlerin alınmasına, çevresel zararın kaynağında
giderilmesine ve kirleten öder ilkelerine dayanır.” (m.III-233)
Anayasa’da ayrıca, bütün politika alanlarına çevre koruma
gerekliliklerinin dahil edilmesi gerektiği belirtilmektedir. (m.III-119)
Birlik tarafından alınan önlemlerin üye ülkeler tarafından
finanse edilip uygulanacağı da kesin bir biçimde kurala
bağlanmıştır. (m.III-234) Bu arada, Anayasa’da çevrenin ortak
yetki alanlarından biri olarak düzenlendiğini de eklemek
gerekir.
III. Çevre Eylem Programları
Gelişim doğrultusuna yukarıda kısaca değinilen kurucu
belgelerde çevre politikası kapsamlı bir biçimde yer
almamakta, yalnızca, dayanılan temel ilkelerden söz
edilmektedir. AB çevre politikasını biraz daha yakından
tanımak, geçirdiği evrimi daha iyi anlamak için, çevre eylem
programlarına bakmak gerekecektir. Kurucu antlaşmalardan biri
olan Roma Antlaşması’nda bu yönde bir zorunluluk olmamasına
karşın, 1973 yılından başlayarak, ilerideki yıllar için bir
yol haritası olacak biçimde çevre eylem programları
hazırlanmıştır. Bundan önce de kimi çevre sorunları için yasal
düzenlemelere gidilse de, Birliğin çevre sorunları ile
ilgilenmesinin ve ortak bir çevre politikası oluşturmasının
miladı olarak ilk programın yayımlandığı 1973 yılını göstermek
yanlış olmayacaktır.
Bağlayıcılıkları bulunmamasına karşın, çevre eylem
programlarının iki önemli işlevi yerine getirdiği
söylenebilir: Programlar, Birlik çapında izlenecek
politikaların ana ilkelerini ortaya koymakta, gelecekteki
yasal düzenlemeler için yol göstericilik yapmaktadır.
Programların, kamuoyunda gündeme gelen yeni sorunların
tartışılmasına ve yeni politika önerilerinin ortaya
konulmasına olanak yarattıklarını da belirtmek gerekir. Her
bir program incelendiğinde, döneminin koşullarını yansıtacak
biçimde kimi yeni sorunların ve tartışmaların öne çıkarıldığı
görülecektir.
2001-2010 yıllarını kapsayan 6. programın yürürlükte olduğu
bugüne değin kabul edilen çevre eylem programları şunlardır:
- Birinci Çevre Eylem Programı (1973-1976)
- İkinci Çevre Eylem Programı (1977-1981)
- Üçüncü Çevre Eylem Programı (1982-1986)
- Dördüncü Çevre Eylem Programı (1987-1992)
- Beşinci Çevre Eylem Programı (1993-2000)
- Altıncı Çevre Eylem Programı (2001-2010)
A. Birinci Çevre Eylem Programı (1973-1976)
Çevre sorunları alanında izlenecek ortak politikaları ve
uygulamada dayanılacak ilkeleri saptamak amacıyla hazırlanan
ilk çevre eylem programının başlangıç yılı 1972'dir. Bu
dönemde bir çevre eylem programı hazırlanmasında aynı yıl
Stockholm’de gerçekleştirilen İnsan Çevresi Konferansı'nın
önemli payı bulunmaktadır.
Topluluğun çevre politikalarının genel amacının, bireylerin
yaşam kalitesini, yaşadıkları çevreyi ve yaşam koşullarını
geliştirmek olarak belirleyen Programın Stockholm
Konferansı’nda benimsenen ilkeler doğrultusunda belirlendiği
anlaşılmaktadır: Kirliliğin kaynağında önlenmesi; çevresel
kaygıların bütün planlama ve karar verme süreçlerine dahil
edilmesi; kirleten öder ilkesinin kabul edilmesi; AT
politikalarının gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkisinin
dikkate alınması; uluslararası işbirliğinin geliştirilmesi;
çevre bilincini artırmak için eğitsel etkinliklerin teşvik
edilmesi; en uygun düzeyde eyleme geçmenin sağlanması (yerel,
bölgesel, ulusal, AT, uluslararası); bütün üye ülkelerdeki
çevre programlarının eşgüdümlenmesi ve uyumlulaştırılması.
Programda yukarıda sayılan genel ilkelerin yanı sıra o dönemde
gündemde olan, zehirli atıklar, uluslararası nehirlerin (Rhine
ve Rhône gibi) kirliliği, üretim yerlerinin denetlenmesi,
deniz kirliliği, radyoaktif atıklar gibi kimi çevre
sorunlarına karşı politikalar da geliştirilmiştir:
B. İkinci Çevre Eylem Programı (1977-1981)
Dünyada yaşanan büyük enerji bunalımı yıllarında
gerçekleştirilen ikinci programın ilk programın devamı
niteliğinde olduğu söylenebilir. Program’da çevre sorunlarının
çözümü için getirilen politika önerileri beş başlık altında
yer almıştır: Topluluğun çevre politikası ve hedefleri;
kirliliğin ve gürültünün azaltılması; toprağın, çevrenin ve
doğal kaynakların zarar vermeden kullanımı ve ussal yönetimi;
çevreyi korumak ve geliştirmek için harekete geçilmesi,
uluslararası alanda Topluluğun rolü.
Ortak çevre politikasının dayandığı ilkeler ise şöyle
belirlenmiştir: Kirliliğin kaynağında önlenmesi, planlama ve
karar verme süreçlerinde çevre boyutunun en erken aşamada
dikkate alınması, doğal kaynakların ussal yönetimi, bilimsel
ve teknolojik araştırmaların desteklenmesi, kirleten öder
ilkesinin sürdürülmesi, devletlerin etkinliklerinin başka bir
devletin çevresine zarar vermemesi, gelişmekte olan ülkelerin
durumlarının dikkate alınması, uluslararası işbirliğinin
geliştirilmesi, çevre bilincinin yaygınlaştırılması. Program,
yayımlandığı dönemin çevre sorunlarını yansıtır biçimde
kirliliğin giderilmesine, özellikle de içme suyu, deniz ve
hava kirliliğine odaklanmaktadır. Benimsenen ilkelerden de
anlaşılabileceği gibi yeni program öncekinin dayandığı
temeller üzerine kurulmuştur; bu açıdan yeni bir yaklaşım
getirilmediği, yalnızca geçen süre içerisindeki gelişmelerin
değerlendirmeye alındığı görülmektedir.
C. Üçüncü Çevre Eylem Programı (1982-1986)
Üçüncü Program'da, Topluluğun çevre politikasının amacının
öncekilere göre oldukça geniş bir bakış açısıyla ortaya
konduğu görülüyor: İnsan sağlığının korunması; su, hava,
toprak, iklim, hammaddeler, yapay çevre, doğal/kültürel miras,
flora, fauna gibi yaşam kalitesinin belirlenmesinde doğrudan
etkili olan bütün öğelerin, kaynakların korunması ve
iyileştirilmesi. Ortak çevre politikasının, ilk iki programa
göre daha ayrıntılı ve kapsamlı biçimde belirlenmesi, çevre
sorunlarının geçen 10 yıl içinde nicelik ve nitelik açısından
geçirdiği değişimle ilgilidir.
Üçüncü programın ilk ikisine göre farklı biçimde tasarlandığı,
kimi spesifik sorunlara odaklanmak yerine ağırlığın daha çok
genel politikalara verildiği görülmektedir. Bunlar içinde de
ilk başta, çevresel önceliklerin diğer politika alanlarına
yedirilmesi gelmekte, bir anlamda çevre, bir politika yapma
alanı olarak belirlenmektedir. Bundan dolayı da, örneğin, üye
ülkelerin yalnızca çevreye ilişkin yasal düzenlemeye gitmeleri
ile yetinilmemiş, bunları uygulamaya geçirmeleri de zorunlu
kılınmıştır. Üçüncü programda ilk kez Topluluğun çevre
konularında uluslararası alanda üye devletleri temsil
yetkisinden söz edildiğini de belirtmek gerekir.
D. Dördüncü Çevre Eylem Programı (1987-1992)
Çevre politikasını ekonomik ve toplumsal gelişmenin bir öğesi
olarak alan Dördüncü Program Avrupa Tek Senedi’nin belirlediği
politikalar çerçevesinde oluşturulmuştur. Önceki programların
ilkeleri üzerine kurulu olan programda, su kalitesi, kimyasal
maddelerin denetimi, gürültünün önlenmesi ve doğa koruma
alanlarında özel önlemler alınması gerekliliğinin altı
çizilmiştir. Programda, biyoteknolojinin olası potansiyel ve
zararlarının göz önünde bulundurulması, Çernobil’deki kazanın
gündeme getirdiği nükleer güvenlik gibi birtakım yeni sorun
alanlarına ilişkin düzenlemeler de yer almaktadır.
Dördüncü program dönemindeki en önemli gelişmelerden birinin
çevre konusundaki yönergelerin uygulanması ve izlenmesine
verilen önem olduğu söylenebilir. Programda ayrıca, Tek
Senet’in 100A maddesine göndermede bulunularak, çevre koruma
ile iç pazarın oluşturulması arasındaki güçlü bağa vurgu
yapıldığını da belirtmek gerekir. Ortak çevre politikasının
dayanacağı ilkelerse şöyle sıralanmaktadır: Kirliliğin
kaynağında önlenmesi, bütün planlama ve karar alma
süreçlerinde mümkün olan en erken aşamada çevrenin de hesaba
katılması, doğal kaynakları tahrip edecek etkinliklerden
kaçınılması, bilimsel-teknolojik bilgi düzeyinin
yükseltilmesi, kirleten öder ilkesinin sürdürülmesi, bir
devletin diğerinin çevresine zarar vermemesi, gelişmekte olan
ülkelerin özel durumunun dikkate alınması, çevre konusunda
uluslararası araştırma ve işbirliğinin geliştirilmesi, çevre
bilincinin geliştirilmesi, en uygun düzeyde eyleme geçilmesi
(yerel, bölgesel, ulusal, AT, uluslararası) ve ulusal
politikaların AT politikaları ile uyumlulaştırılması.
Programda ayrıca, 1987’nin Avrupa Çevre Yılı olarak
seçildiğini de belirtmek gerekir.
E. Beşinci Çevre Eylem Programı (1993-2000)
Beşinci Çevre Eylem Programı, 1992 yılında gerçekleştirilen
Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı'nın ve aynı yıl kabul edilen
Maastricht Antlaşması’nın izlerini taşımaktadır.
Sürdürülebilir kalkınma, çevresel önlemlerin diğer politika
alanlarıyla bütünleştirilmesi, serbest piyasa ekonomisi
araçlarından yararlanılması ve toplumdaki bütün aktörlerin
ortak katılımının sağlanması ilkeleri üzerine kurulan Program,
sanayi, enerji, ulaştırma, tarım ve turizm olmak üzere beş
temel sektörün çevre üzerinde yarattığı baskıya yönelmiştir.
Öncekilere göre daha kapsamlı ve ayrıntılı biçimde düzenlenen
ve çevre sorunlarını geniş bir bakış açısıyla ele alan Beşinci
Program, iklim değişikliği, hava kirliliği, doğal kaynakların
ve biyolojik çeşitliliğin kaybı, kentsel çevrenin bozulması,
kıyı alanları ve atıklar üzerinde özellikle durmaktadır. Rio
Konferansı’nda her biri için ayrı anlaşma belgeleri üretilen,
iklim değişikliği, biyolojik çeşitliliğin kaybı, ormansızlaşma
gibi küresel sorunların yanı sıra Orta ve Doğu Avrupa’nın
çevre sorunları da Program’da değinilen konular arasındadır.
F. Altıncı Çevre Eylem Programı (2001-2010)
Bugün yürürlükte bulunan Altıncı Çevre Eylem Programı’nın
büyük ölçüde önceki Program’da benimsenen ilkeler üstüne
kurulduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bunu, sürdürülebilir
kalkınma ilkesine, pazar ekonomisinin güçlendirilmesine, çevre
duyarlılığının yaygınlaştırılıp katılımın artırılmasına ve
çevre sorunlarının geniş kapsamlı bakış açısıyla ele
alınmasına yapılan vurguda görebilmek olanaklıdır. Programda
ilk göze çarpan nokta, büyük ölçüde, serbest piyasayı
düzenleyici nitelikteki kurallara yer verilmiş olmasıdır.
Bunun yanında, küresel ölçekteki çevre sorunları daha kapsamlı
biçimde ele alınmaktadır. Çevre mevzuatının daha etkili
biçimde uygulamaya geçirilmesini, çevresel önlemlerin diğer
politika alanları ile bütünleştirilmesini, piyasa ile daha
yakından ilişki kurulmasını, bireylere önem verilerek davranış
değişikliğine gitmelerine yardımcı olunmasını ve imar
planlarıyla yönetim kararlarında çevrenin göz önünde
bulundurulmasını öngören 6. Programda, “iklim değişikliği”,
“doğa ve biyolojik çeşitlilik”, “çevre ve sağlık”, “doğal
kaynak yönetimi” ve “atık yönetimi” öncelikle harekete
geçilmesi gereken konular olarak seçilmiştir.
IV. Ortak Çevre Politikasının Niteliği
A. AB Çevre Politikasının Dayandığı İlkeler
AB çevre politikasının gelişimi bölümünde sözü edilen kurucu
antlaşmalar ve yukarıda değinilen çevre eylem programlarına
göre Birliğin çevre politikası şu ilkeler uyarınca
belirlenmektedir:
Bütünleşiklik İlkesi: Sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak için
çevre koruma önlemlerinin Birliğin bütün politikaları ile
uyumlulaştırılmasını anlatmaktadır.
Önleyicilik İlkesi: Çevre politikalarının onarıcı değil de
önleyici olmasını öngören bu ilke, sorunların henüz ortaya
çıkmadan önlenmesini sağlayan politikaların geliştirilmesini
gerektirmektedir.
İhtiyat İlkesi: Çevresel etkileri öngörülemeyen faaliyetlerin
önlenmesine ilişkin bir ilkedir. Buna göre, herhangi bir
faaliyetin çevreye olumsuz yönde etkide bulunacağı yönünde bir
kuşku varsa -bu durum henüz bilimsel olarak kanıtlanamıyorsa
bile- söz konusu faaliyetin önlenmesi ve olası zararların
giderilmesi için önlemlerin alınması gerekmektedir.
Kirleten Öder İlkesi: Çevre politikalarının uygulanmasına
yönelik giderlerin öncelikle kirliliği yaratan kişi ve
kurumlardan karşılanmasına ilişkin bir ilkedir. AB’nin konuya
ilişkin türlü yasal düzenlemeleri bulunmaktadır. Örneğin 2000
yılında yayımlanan “White Paper on Environmental Liability”in
amacı, Birliğin ortak çevre politikasını gerçekleştirmek için
kirleten öder ilkesinden nasıl yararlanacağını ortaya
koymaktır.
Hizmette Halka Yakınlık/Aşamalı Sorumluluk (Subsidiarity):
Hizmetlerin yuttaşlara en yakın birimce sunulmasına ilişkin
bir ilkedir. Birliğin yönlendirici, tamamlayıcı bir işleve
sahip olduğunu, çevre yönetiminde sorumluluğun üye devletler
ve yerel yönetimlerin üzerinde bulunduğunu anlatmaktadır.
B. Çevre ile İlgili Yasal Düzenlemeler
AB düzeyinde ortak bir çevre politikası oluşturmak amacıyla
gerçekleştirilen yasal düzenlemeler, üretimden tüketime değin
bütün ekonomik etkinlikleri düzene koyma, ortak standartlara
bağlama amacını taşımaktadır. Bu amaç doğrultusunda örneğin,
emisyon miktarının sınırlandırılması (üretim), eko-etikenlendirmenin
getirilmesi (dağıtım), taşıt emisyonlarının denetlenmesi
(tüketim) ve atıkların değerlendirilmesi (tüketim-üretim) gibi
önlemler alınmaktadır. Doğa korumadan, zehirli atıkların
önlenmesine değin çevrenin tüm boyutlarını içerek biçimde
gerçekleştirilen yasama çalışmaları sonucunda, bugüne değin
400 dolayında yasal düzenlemeye imza atılmıştır.
Topluluk organları tarafından çıkarılan ve ikincil hukuk
kaynağı olarak nitelenen söz konusu belgelerden, tüzüklerin (regulations),
genel nitelikli ve üye ülkeler için doğrudan doğruya bağlayıcı
olduklarını, yönergelerin (directives) içerik olarak bağlayıcı
olduklarını ama uygulanması için üye ülkelerin iç hukuklarına
aktarılmaları gerektiğini, kararların (decisions) genel
nitelikli olmayıp, yalnızca belli üye ülkeler ya da gerçek ve
tüzel kişiler için özel olarak alındığını, tavsiye ya da görüş
açıklamalarının (recommendations, opinions) ise bağlayıcı
olmadıklarını, yalnızca kimi konulara ışık tutmak üzere
düzenlendiklerini hatırlamakta yarar var. Çoğunluğunu, üye
ülkelerin iç hukuklarına aktarmak zorunda oldukları
yönergelerin oluşturduğu söz konusu düzenlemelere biraz daha
yakından bakmak gerekirse:
Su Kirliliği: Yerüstü ve yeraltı sularının korunması ile
ilgili çok sayıda yönerge çıkarılmış, içme ve kullanma suyu,
balıkçılık ve kabuklu deniz hayvanı yetiştiriciliğinde
kullanılan su için kalite standartları getirilmiştir. Buna
benzer biçimde, zehirli atık boşaltımı da sıkı bir biçimde
denetlenmektedir. Ayrıca Birlik, uluslararası sularda
kirliliğin azaltılmasına yönelik sözleşmelere de katılmıştır.
Hava Kirliliği: Küresel ısınma ile ozon tabakasının
incelmesinden sorumlu olan gazların emisyonuyla ilgili
önlemlere özel önem verilmektedir. Motorlu araçlar ve diğer
kirletici üretim yerlerinden kaynaklanan kirliliğin
denetlenmesi üzerine bir dizi yönerge kabul edilmiştir.
Karbon/enerji vergisiyle ilgili bir öneri halen Konsey’in
önünde durmaktadır.
Gürültü: Arabalar, kamyonlar, motosikletler, traktörler,
uçaklar, çim biçme makinaları ve inşaat araçları için üst
düzey gürültü düzeyini belirleyen yönergeler kabul edilmiştir.
Helikopter ve demiryolları ile ilgili düzenlemeler de öneri
aşamasında bulunmaktadır.
Kimyasal Ürünler: Tehlikeli maddelerin etiketlenmesi,
paketlenmesi ve sınıflandırılması ile ilgili türlü yönergeler
yayımlanmıştır. Piyasada bütün kimyasal ürünleri kapsayan
Avrupa envanter listesi sayesinde kimyasalların ihbar,
değerlendirme ve denetlenmesi mümkün olmaktadır. Üreticilere,
ilgili kurumlara, kirletici maddeler, fabrikalar ve kaza
yerleri hakkında bilgi vermeyi zorunlu kılan bir yönerge de
yayımlanmıştır.
Atıklar: Atıkların toplanması, bertaraf edilmesi, yeniden
kazanılması ve işlenmesi ile ilgili çok sayıda yönerge
bulunmaktadır. Atıkların ulusal sınırlar dışına ve özel
alanlara taşınmasına yönelik önlemler alınmaktadır.
Doğa Koruma: Yaban Yaşamının Korunması ile ilgili Bern
Sözleşmesi’nin altında imzası bulunan AB, üye ülkelere
Kuşların Korunması ile ilgili Paris Sözleşmesi’ne ve sulak
alanlarla ilgili Ramsar Sözleşmesi’ne taraf olmayı
önermektedir. Yaban kuşlarının, habitatların korunması, yavru
fok balıklarının derilerinden yapılan ürünlerin ithalatının
yasaklanması ve hayvanlar üzerinde gerçekleştirilen bilimsel
deneylerin denetimi ve sınırlandırılması ile ilgili yönergeler
bulunmaktadır.
V. Çevre Politikasının İşleyişi
Her ne kadar Avrupa düzeyinde ortak bir çevre politikası
oluşturmanın ardında, ortak bir ekonomik pazar oluşturma
isteği ve adil bir rekabet ortamı yaratma güdüsü bulunsa da,
AB’nin çevre sorunlarına giderek artan biçimde önem vermesini
yalnızca ekonomik güdülere bağlamak yanlış olacaktır. Avrupa
gündeminde çevre sorunlarının özel bir yerinin bulunması, AB
karar alma mekanizmaları içinde en hızlı gelişen alanlardan
birinin çevre olması ya da henüz resmi bir nitelik taşımayan
Anayasa’da çevrenin ortak yetki alanlarından biri olarak
sayılması da bunu doğrulamaktadır.
Ancak bu durumdan Birliğin ve kurumlarının, Avrupa’da çevre
sorunlarının çözümünde önemli bir işleve sahip olduğu sonucunu
çıkarmamak gerekir. Çevre sorunlarının giderilmesinde ana
yetki üye ülkelerde bulunmakta, Birlik, ancak üye ülkeler
herhangi bir çevre sorununun çözümü konusunda yetersiz
kaldığında ya da üye ülkelerin ortak karar vermesi gerektiği
durumlarda harekete geçmektedir. Örneğin, Birlik, iklim
değişikliği ya da biyolojik çeşitliliğin kaybı gibi küresel
sözleşmelerde üye ülkeler adına görüşmeleri sürdürmektedir.
Bir anlamda, “hizmette halka yakınlık” (subsidiarity) ilkesi
uyarınca, ortaya çıkan sorunların en uygun düzeyde bulunan, en
yakın yetkili birimce çözülmesi uygun görülmüştür.
A. AB’de Çevre Politikasını Yönlendiren Aktörler
Avrupa Birliği’nde çevre yönetimini sürdürecek asıl aktörlerin
üye ülkeler olduğunu, Birlik düzeyinde alınan kararların
çoğunlukla yol gösterici nitelikte bulunduğunu ya da
uygulanmaları için üye devletlerin söz konusu kararları iç
hukuklarına aktarmaları gerektiğini belirtmek gerekir. Zaten
kurucu belgelere göre de, Birlik ancak yetkilendirildiği
alanlarda etkinlikleri yürütecek, çevre yönetiminde asıl yetki
ve son söz üye ülkelerde kalacaktır. Bu durum, çevre
politikalarının belirlenip uygulanmasında Avrupa düzeyinde
uyumun ve ortaklığın nasıl sağlanabileceği sorusunu akla
getirmektedir. Bundan dolayı, AB’nin çevre politikası
değerlendirilirken, Birliğin türdeş bir yapı sergilemediği ve
25 üye ülkenin her birinin farklı siyasal, ekonomik, kültürel,
doğal niteliklere sahip olduğu unutulmamalıdır. Yukarıda sözü
edilen antlaşma, program ve yönergelerin tümünün karşılıklı
ödünlerle varılan anlaşmaları yansıtan belgeler olmaları da bu
durumun bir sonucudur.
AB ortak çevre politikalarına katılmada ve türlü politika
alanlarını çevresel bir bakış açısıyla ele almada Birlik
içindeki ülkeler farklı tutumlar takınabilmektedir. Örneğin,
Avusturya, Danimarka, Finlandiya, Almanya, Hollanda ve İsveç
gibi ekonomik açıdan gelişmiş ve çevreci hareketin görece daha
güçlü olduğu ülkeler genellikle AB çevre politikalarının
belirlenmesinde öncü rol oynayıp korumacı kuralların
uygulanmasında daha istekli davranırken, İrlanda, İtalya,
Yunanistan, Portekiz ve İspanya gibi ülkeler bu tür önlemleri
ekonomik gelişmenin önünde bir engel olarak görebilmektedir.
Birliğe yeni katılan ve pazar ekonomisine geçiş aşamasında
bulunan Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Macaristan gibi eski Doğu
Bloğu ülkelerinin temel hedeflerininse bir an önce
ekonomilerini geliştirmek olduğunu, çevreye ilişkin
standartları gönülsüzce kabul etmek zorunda kaldıklarını
belirtmeye gerek yok.
AB çevre politikasının oluşturulmasında bireylerin, yurttaş
hareketlerinin ve gönüllü örgütlerin oldukça etkili olduğu
söylenebilir. Çevre bilincinin görece gelişmiş olmasıyla çevre
sorunları her zaman önemli bir gündem maddesi olarak
kalabilmiş, yeşil hareketin ve gündelik yaşam sorunlarına
odaklanan toplumsal hareketlerin sayesinde çevrenin siyasetle
bağı kurulabilmiştir. 1979’dan itibaren Avrupa Parlamentosu’na
doğrudan seçimlerin yapılmaya başlanmasıyla birlikte yeşil
partiler Birlik çapında seslerini daha çok duyurmaya, daha
etkili olmaya başladılar. Örneğin 1999 Avrupa Parlamentosu
seçimlerinde, 11 üye ülkeden gelen yeşil temsilcilerden oluşan
Yeşil Grup (Group of the Greens/European Free Alliance)
parlamentodaki sandalyelerin 47’sini (%6’sını) elde etmeyi
başarmıştı. 2004 yılında yapılan seçimlerde ise bu sayı 48’e
çıkmıştır. 1998 yılında imzalanan ve AB yurttaşlarının çevre
ile ilgili konularda bilgi alma hakkını, türlü kararların
alınış sürecine katılabilmelerini ve yargıya başvurma yolunu
düzenleyen Aarhus Sözleşmesi ile çevre yönetimi düzeneğinde
bireylerin rolünün güçlendiği söylenebilir.
B. Çevre ile İlgili AB Kurumları
AB’nin çevre politikasının nasıl belirlenip uygulamaya
konulduğunu anlamak için, çevre konusunda çalışmalar yapmak
üzere oluşturulmuş kurumlara bakmak gerekecektir. Ancak bundan
önce, çevre politikasının belirlenmesinde yasama, yürütme ve
yargı organlarının rollerine değinmek yararlı olacaktır:
Atamayla göreve gelen bürokrat ve uzmanlardan oluşan Komisyon,
ortak çevre politikalarının saptanmasında önemli bir işleve
sahiptir. Birlik düzeyindeki yasama çalışmalarının başladığı,
düzenleme önerilerinin yapıldığı yer olan Komisyon bu işlevini
aşağıda sözü edilen Çevre Genel Müdürlüğü aracılığı ile yerine
getirmektedir.
Birlik düzeyindeki çevre koruma önlemleri genellikle Konsey
tarafından nitelikli çoğunlukla kabul edilen yönerge (directive)
ya da tüzük (regulation) biçiminde alınmaktadır. Ancak eylem
programları gibi temel konularda Avrupa Parlamentosu da karar
alma yetkisini kullanabilmektedir. Konsey’in oybirliği ile
karar alması gereken konularda Parlamento’ya danışılmaktadır,
ama Parlamentonun görüşü bağlayıcı değildir. Konsey, nitelikli
çoğunlukla bir karar aldığında Parlamento değişiklik
önerebilir. Parlamento’da çevre sorunlarıyla ilgilenmek üzere
“Çevre, Halk Sağlığı ve Tüketicinin Korunması Komitesi”
bulunmaktadır. Ortak çevre politikasının uygulanmasındaki
uyuşmazlıklar ise yargı yeri olarak Avrupa Adalet Divanı’nın
görev alanına girmektedir. Birlik düzeyinde çevre yönetimi
sürecinde aktif rol oynayan diğer kurumlar şöyle
sıralanabilir:
Çevre Genel Müdürlüğü (The Environment Directorate-General):
Birliğin yürütme organı niteliğindeki Avrupa Komisyonu’nun 26
biriminden biri olan Çevre Genel Müdürlüğü’nün temel işlevi
çevreyle ilgili yasal düzenlemeleri hazırlamak ve bunların üye
ülkelerce uygulanmasını sağlayacak önlemleri almaktır. Merkezi
Brüksel’de bulunan ve 550 çalışana sahip olan Müdürlüğün alt
birimleri şöyledir: İletişim, Hukuk İşleri ve Sivil Savunma;
Doğal Çevrenin Korunması; İklim Değişikliği ve Hava; Su,
Kimyasallar ve Uyum; Uluslararası İşler ve LIFE; Kaynaklar;
Sürdürülebilir Kalkınma ve Bütünleşme.
Avrupa Çevre Ajansı (European Environment Agency): İlgili
kuruluşlara ve kamuoyuna çevre konusunda güvenilir ve
karşılaştırılabilir bilgi sunmak üzere 1990 yılında
kurulmuştur. Ajansın çalışma konuları arasında, hava
kirliliği, su kalitesi, toprak, flora, fauna, arazi kullanımı,
doğal kaynaklar, atık yönetimi, gürültü, kimyasal maddeler,
kıyı alanları ve deniz çevresi bulunmaktadır. Günümüzde 31
üyesi bulunan kuruluş Birlik dışındaki ülkelere de açıktır.
Avrupa Çevre Ajansı’nın verilerini üye ülkelerin ilgili
kurumlarından almasının göstergelerin güvenirliliği konusunda
önemli kuşkular doğurduğunu belirtmek gerekir.
Avrupa Yatırım Bankası (European Investment Bank): AB çevre
yönetiminin önemli mali kurumlarından biri olan Banka,
çevrenin korunması ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması
ile ilgili projeleri desteklemektedir. Banka’nın desteklediği
projeler daha çok, iklim değişikliği, enerjinin etkin
kullanımı, yenilenebilir enerji, biyolojik çeşitliliğin
korunması, su ve atık yönetimi, doğal kaynakların
sürdürülebilir kullanımı, kentsel çevrede yaşam kalitesinin
geliştirilmesi konularında yoğunlaşmaktadır.
Avrupa Çevre İlkeleri (European Principles for the Environment-EPE):
Sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek ve çevreyi koruyup
geliştirmek için Avrupa’daki beş çok taraflı yatırım
kuruluşunun bir araya gelmesiyle oluşturdukları bir
düzenektir. Politikalarını kurucu Antlaşmadaki çevre hükümleri
doğrultusunda belirleyen girişimin amacı, üye ve aday
ülkelerdeki çevre projelerini desteklemektir.
C. Çevre Politikasının Uygulama Araçları
AB’de çevre yönetiminin asıl uygulayıcısı üye ülkeler olsa da,
Birlik türlü araçları kullanarak, üye ülkeleri yönlendirmeye,
uygulama farklılıklarını azaltmaya çalışmaktadır. Söz konusu
araçlar arasında, tüzel düzenlemeler, örnek projeler, destek
fonları ya da çeşitli düzenekler bulunmaktadır. Birliğin çevre
politikasını yaşama geçirirken kullanılan araçlar şöyle
sıralanabilir:
Çevre Kirliliği Hakkında Bilgilere Serbest Ulaşım: Çevreyle
ilgili bilgilere erişimin ve bunları yaymanın serbestliğine
ilişkin bir kuraldır. Buna göre, ulusal yetkili makamların
çevrenin durumu hakkında istenen bilgileri, isteyen kişi
konuyla ilgisi ya da çıkarı olduğunu ispat etmek zorunda
kalmadan, vermesi gerekmektedir.
Çevresel Etki Değerlendirmesi: Herhangi bir projenin çevreye
olası etkilerini değerlendirmek için başlatılan ve halk
katılımını gerektiren bir düzenektir. Önleyicilik ilkesinin
yaşama geçirilmesinde özel yeri bulunan Çevresel Etki
Değerlendirmesi (ÇED) sürecine ilişkin türlü yönergeler
bulunmaktadır.
Çevre Dostu Ürünler İçin Eko-Etiket (Eco-label):
Sürdürülebilir kalkınmayı sağlayarak ortak pazara varma
hedefine yönelik önlemlerden biridir. Çevreye olumsuz etkileri
giderilmiş mal ve hizmetleri vurgulama amacını taşıyan düzenek
gönüllülük esasına dayanmaktadır. Üreticiler ya da ilk
ithalatçılar, her bir üretim grubuna göre ayrı ayrı saptanmış
koşulları yerine getirdiklerinde eko-etiket almaya hak
kazanırlar. Aranan koşullar, AB Eko-Etiketleme Kurulu
tarafından belirlenmektedir.
LIFE Programı: Çevre alanında öncelikli projeleri maddi açıdan
desteklemek için 1992 yılında kurulan program, aynı yıl kabul
edilen Avrupa Tek Senedi ve Beşinci Eylem Programı’nın
izlerini taşımaktadır. Program üç ayrı alandaki projeleri
desteklemektedir: “LIFE-Nature”, doğa koruma; “LIFE-Environment”,
çevre politikasının ve yasal düzenlemelerin uygulanması,
“LIFE-Third Countries” ise Birlik dışındaki ülkelerin çevreyle
ilgili projelerine katkı sağlamak üzere oluşturulmuştur.
1992-1994 yılları arasında 40 ülkede 2500 dolayında projeyi
destekleyen LIFE, bu girişimlere toplam 1,36 milyar Euro’luk
kaynak aktarmıştır.
Çevresel Denetleme (Eco-audit): Üye ülkelerce başlatılması
gereken çevresel denetleme sürecinin amacı, işletmelerin yasal
düzenlemelere ve ortak standartlara göre çevreye duyarlılığını
belirlemektedir. Çevre Yönetimi ve Denetimi Sistemi (EMAS) ise
şirketler ve diğer kuruluşların çevresel performanslarını
değerlendirme, raporlama ve geliştirmeleri amacını taşıyan bir
yönetim aracıdır. EMAS, 2001 yılından beri kamu ve özel
kesimdeki bütün ekonomik sektörlere açıktır. Gönüllü katılım
esasına dayanan EMAS’a, üye ülkeler ve Avrupa Ekonomik
Alanı’ndaki (European Economic Area) üç ülkeden başvuru
yapılabilmektedir. Birliğe aday ülkelerin de kendi iç
düzeneklerini bu yönde hazırladıkları görülmektedir.
VI. Türkiye’de Çevre Yönetiminin AB’ye Uyumu
Türkiye’nin AB’ye uyumu konusunda en çok güçlük çekeceği
alanlardan birinin çevre olduğunu söylemek yanlış
olmayacaktır. İlk bakışta belki de şaşırtıcı gelebilecek bu
durum, çevre sorunlarının niteliğinden, çevresel değerlerin
insan yaşamını bütün yönleriyle kuşatmasından
kaynaklanmaktadır. Gündelik yaşamda karşılaşılan bütün
sıkıntılar bir biçimde çevre yönetiminin, çevreyle ilgili
yasal düzenlemelerin ilgi alanı içine girmektedir. İçme
suyunun sağlanmasından, katı atıkların denetimine değin bütün
bu yaşamsal sorunların çözümü için büyük mali kaynaklar
gerektiği açıktır.
Yapılan kimi kestirimlere göre Türkiye’nin çevre konusunda
AB’ye tam uyumu sağlayabilmesi için 60 milyar dolar dolayında
kaynağa gereksinimi bulunmaktadır. Uyum konusunda önümüzde
duran tek engel mali sorunlar değil kuşkusuz; buna, teknik
olanakların yetersizliğini, nitelikli personel eksikliğini ve
çevre bilincinin yeterince gelişmiş olmamasını da eklemek
gerekir. Çevre yönetiminin en önemli aktörlerinden biri
sayılan, çevreyle ilgili yasal düzenlemelerin yaşama
geçirilmesinden birinci derecede sorumlu olan yerel
yönetimlerin içinde bulunduğu durumu göz önüne getirmek
konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
Türkiye’de çevre ile ilgili düzenlemelerin AB müktesebatına
uyum düzeyini değerlendirebilmek için 2005 yılında yayımlanan
İlerleme Raporu’na bakmak yararlı olabilecektir. Buna göre,
Türkiye’de yalnızca, atık yönetimi, doğanın korunması ve
gürültü alanlarında bazı ilerlemeler gerçekleştirilmiştir.
Atık yönetimi ve gürültü dışında, çevreyle ilgili müktesebatın
iç hukuka aktarımın düzeyi düşüktür; çevreye ilişkin
müktesebatın yaşama geçirilmesi ve uygulanması alanlarındaki
çabalar yetersizdir. Rapor’a göre, Birlik düzenlemelerinde ve
uluslararası sözleşmelerde belirtilen sınır aşan sorunlara
özel önem verilmeli; çevre koruma gereksinimlerinin diğer
politikalarla bütünleştirmesi ve sürdürülebilir kalkınmanın
teşvik edilmesi için adımlar atılmalı; yönetsel kapasiteyle
çevre politikalarının uygulanması sürecinde yer alan kurumlar
arasındaki eşgüdüm güçlendirilmeli ve çevre müktesebatının
uygulanmasının sağlanması için gereken yatırımlar
yapılmalıdır.
Çevre konusunda AB ölçütlerine uyum sağlama çabaları yalnızca
Birliğe giriş koşullarını yerine getirme kaygısının bir sonucu
değildir; Avrupa ile ekonomik ilişkilerde, özellikle de
ihracatta yaşanabilecek sıkıntıların önüne geçmek ve Birliğin
kimi fonlarından yararlanabilmek için de çevre konusundaki
çabaların önem taşıdığı belirtilmelidir. Son yıllarda çevre
alanında AB ile uyumu sağlayabilmek için özellikle yasama
etkinlikleri açısından önemli adımlar atılmıştır. Bu açıdan,
Türkiye’de çevre yönetiminin gelişim doğrultusunu büyük ölçüde
AB üyelik sürecinin belirlediğini söylemek yanlış
olmayacaktır.
AB’ye uyum sürecinin yalnızca Birlik düzenlemelerinin iç
hukuka yansıtılmasından ibaret olmadığını belirtmek gerekir;
uygulama düzeneklerinin kurulması ve gereken yatırımların
gerçekleştirilmesi de bu sürecin bir parçasıdır. Genel olarak
değerlendirmek gerekirse, AB’ye çevre uyumunda en önemli
konunun, bütün politika alanlarında çevresel kaygıların göz
önünde bulundurulması olduğu söylenebilir. AB adaylığı
sırasında ortaya çıkan belgelere bakıldığında, Türkiye’nin
yasal düzenlemeleri gerçekleştirme konusunda çok önemli
güçlükler yaşamadığı, asıl sorunun yasaları yaşama geçirme,
çevre politikalarını diğer politikalarla uyumlaştırma ve
kurumsal kapasiteyi güçlendirme gibi alanlarda ortaya çıktığı
görülecektir. Bir anlamda, söz konusu yasaların kabul edilmesi
için yoğun çaba gösterilmekte, ancak benimsenen düzenlemelerin
uygulanması için elverişli bir ortam yaratılamamaktadır.
KAYNAKÇA:
Akdur, Recep, Avrupa Birliği ve Türkiye’de Çevre Koruma
Politikaları, ATAUM, Ankara, 2005.
Algn, Nesrin, Avrupa Birliği’nde Çevre Politikaları,
Çoğaltılmış ATAUM Ders Notları, Ankara, 2004.
Algan, Nesrin ve Ayşegül Mengi, “Turkey’s Sustainable
Development Policies in the EU Accession Process”, European
Environmental Law Review, Vol. 14, No.4, April 2005, s.
95-107.
Avrupa Toplulukları Komisyonu, Türkiye 2005 İlerleme
Raporu, [COM(2005) 561 final], Brüksel, 9 Kasım 2005.
Blacksell, Mark, “Environmental Policies and Resource
Management”, The European Challenge, Mark Blacksell & Allan M.
Williams (Eds), Oxford University Press, 1994, Oxford, s.
323-342.
Budak, Sevim, Avrupa Birliği ve Türk Çevre Politikası:
Avrupa Topluluğu'nun Çevre Politikası ve Türkiye'nin Uyum
Sorunu, Büke Yayınları, İstanbul, 2000.
Burchell, John & Simon Lightfoot, The Greening of the
European Union?, Sheffield Academic Press, London, 2001.
Ceyhan, Haluk ve Emre Gönen, Çevre Sorunları: Avrupa
Toplulukları ve Türkiye Politikalarının Karşılaştırmalı
İncelenmesi, İktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları, İstanbul,
1990.
Commission of the European Communities (Communication
from the Commission to the Council, the European Parliament,
The Economic and Social Commitee and the Committee of the
Regions On the Sixth Environment Action Programme of the
European Community), Environment 2010: Our Future, Our Choice:
The Sixth Environment Action Programme, (Proposal for a
Decision of the European Parliament and of the Council laying
down the Community Environment Action Programme 2001-2010),
Luxembourg, 2001.
Commission of the European Communities, "Declaration of
the Council of the European Communities and of the
Representatives of the Governments of the Member States
Meeting in the Council of 22 November 1973 on the Programme of
Action of the European Communities on the Environment",
Official Journal of the European Communities, 20.12.1973, No C
112.
Connely, James & Graham Smith, Politics and the
Environment: From Theory to Practice, Routledge, London, New
York, 1999.
Duru, Bülent, “Avrupa Birliği Kentsel Politikası ve
Türkiye Kentleri Üzerine”, Mülkiye, S.246, 2005, s.59-76.
Duru, Bülent, “Küreselleşme, Avrupa Birliği ve Türkiye
Çevresi”, Birikim, S.191, Mart 2005, s. 63-72.
European Commission, Taking European Environment Policy
into the 21st Century: A Summary of the European Commission's
Progress Report and Action Plan on the Fifth Programme of
Policy and Action in Relation to the Environment and
Sustainable Development, Office for Official Publications of
the European Communities, Luxembourg, 1996.
European Commission, Towards Sustainability: The
European Commission's Progress Report and Action Plan on the
Fifth Programme of Policy and Action in Relation to the
Environment and Sustainable Development, Office for Official
Publications of the European Communities, Luxembourg, 1997.
Haigh, Nigel, EEC Environmental Policy & Britain, 2nd
Revised Edition, Glasgow, 1989.
Marin, Ali, "EU Environmental Policy", Ali Marin, El-Agraa,
The European Union: History, Institutions, Economics and
Policies, 5th Edt., Prentice Hall, London, 1998, s.423-443.
Mengi, Ayşegül ve Nesrin Algan, Küreselleşme ve
Yerelleşme Çağında Bölgesel Sürdürülebilir Gelişme, Siyasal
Kitabevi, Ankara, 2003.
Office for Official Publications of the European
Communities, The European Community and the Environment,
Luxembourg, 1987.
Pazarcı, Hüseyin, Nami Çağan ve diğerleri, Avrupa
Topluluğu’nda ve Türkiye’de Çevre Mevzuatı, Türkiye Çevre
Sorunları Vakfı, Ankara, 1989.
"Resolution of the Council and the Representatives of
the Governments of the Member States, Meeting within the
Council of 1 February 1993 on a Community Programme of Policy
and Action in Relation to the Environment and Sustainable
Development - A European Community Programme of Policy and
Action in Relation to the Environment and Sustainable
Development", Official Journal of the European Communities, 17
May 1993, NO. C 138.
"Resolution of the Council of the European Communities
and of the Representatives of the Governments of the Member
States, Meeting Within the Council of 17 May 1977 on the
Continuation and Implementation of a European Community Policy
and Action Programme on the Environment", Official Journal of
the European Communities, 13 June 1977, No C 139.
"Resolution of the Council of the European Communities
and of the Representatives of the Governments of the Member
States, Meeting Within the Council of 7 February 1983 on the
Continuation and Implementation of a European Community Policy
and Action Programme on the Environment (1982-1986)", Official
Journal of the European Communities, 7 February 1983, No C 46.
Talu, Nuran, “AB Çevre Uyumu ve Türkiye’de Değişim”,
Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye’de Çevre Yönetimi, S.
Kırımhan vd. (Düzenleme), Ak-Tel Mühendislik, Ankara, 2005,
s.20-53.
Töre, Nahit, Onur Ülkü, Sanem Baykal, Avrupa
Birliği’nde ve Türkiye’de Çevre Mevzuatı, Türkiye Çevre Vakfı,
Ankara, 2001.
İNTERNET ADRESLERİ:
-Avrupa Birliği
http://europa.eu
-Avrupa Çevre Ajansı
http://www.eea.europa.eu
-Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu
http://www.deltur.cec.eu.int
- AB Genel Sekreterliği
http://www.abgs.gov.tr |
|
|
|
|
|
|
|