|
|
................... |
|
................... |
META ÜRETİMİ, META VE PARA |
P. Nikitin
Politika
Dergisi |
|
|
................... |
|
................... |
MARX, kapitalizmin tahliline, meta
ile başlar. Kapitalist düzende her şey -iğneden, devasa
fabrikaya ve hatta insan işgücüne kadar her şey-, alınır ve
satılır, ekonomistlerin ifadesiyle, bir meta biçimini alır.
Toplum içinde, insanlar arasındaki ilişkileri, metalar
arasındaki ilişkilerin biçimi temsil eder. Meta, Marx'a göre,
burjuva toplumun ekonomik bir hücresidir. Bir damla suyun,
kendisini çevreleyen evreni yansıtması gibi, meta da
kapitalizmin esas çelişkilerini aynen yansıtır.
Metaın ve meta üretiminin tahlili, Marx'a, kapitalist üretim
ilişkilerinin mahiyetini açıklama olanağını verdi. [sayfa 42]
1. META ÜRETİMİNİN GENEL NİTELİĞİ
Meta Üretimi Kavramı
Kişisel tüketime değil de, satışa, pazarda değişime ayrılan
ürünlerin üretimine, meta üretimi denmiştir. Lenin: "Meta
üretimi ile, diyor, herhangi belirli bir ürünün üretiminde,
her biri uzmanlaşmış ve birbirinden ayrı bireysel üreticilerin
eseri olan, aynı zamanda toplumsal gereksinmeleri gidermek
için pazarda alınıp satılabilen ürünlerin (ki, bunun sonucu
ürünler meta olurlar) üretildiği toplumsal-ekonomik bir
düzenleme anlaşılır." (V. Lenin, Œuvres, Paris-Moscou, c. 1,
s. 105.)
Meta üretimi, ilkel komünal düzenin dağılması döneminde ortaya
çıkmıştır. Köleci ve feodal üretim tarzları da meta üretimini
tanır; ama burada egemen olan doğal ekonomidir. Doğal
ekonomide, toplum, aynı yapıda ekonomik birimler kümesinden
oluşmuştur, bu birimlerden herbiri, kendi tüketim
gereksinmelerini karşılamak üzere, her çeşit hammadde
üretiminden tutun da, bu hammaddeleri kullanılabilir hale
getirinceye kadar gerekli bütün işlemleri kendileri yapardı.
Esas olarak. fazla-ürünün değişildiği bu tip ekonomi,
kapitalizmin ortaya çıkışına kadar üstünlüğünü sürdürmüştür.
Kapitalizmin gelişmesi, doğal ekonomiye, ezici bir darbe
indirdi. Kapitalist düzende işgücü dahil, her şey metadır.
İşgücünün metaya dönüşmesiyle, meta üretimi, evrensel ve
egemen bir duruma gelir.
Kapitalist düzene bağlı olan meta üretimi, üretimin üstün bir
biçimidir; üretimde insanlar arasındaki ilişkiler, yani üretim
ilişkileri, meta ilişkileri olarak ifade edilirler. Kapitalist
toplumda esas olan üretim ilişkisini ele alalım: bu, burjuvazi
tarafından proletaryanın sömürülmesi ilişkisidir. Kapitalistin
işçiyi sömürebilmesi için, işçinin bir meta gibi görünen kendi
işgücünü satması gerekir. Kapitalist, işçiye, geçim
araçlarını, yani metalar satın almasını [sayfa 43] sağlayacak
bir ücret öder. Böylece, işçi ile kapitalist arasındaki üretim
ilişkileri, doğrudan değil de, metalar aracılığıyla kurulmuş
olur; ve bu ilişkiler, meta ilişkileri niteliğine bürünmüştür.
Kapitalistler, kendi ürünlerini birbirlerine satarlar;
hammaddeler, araçlar, gereçler ve başka metalar satın alırlar.
O halde, kapitalistler arasındaki ilişkiler de meta
ilişkileridir.
Bundan dolayıdır ki, kapitalist toplumda, meta üretimi,
evrensel, üstün bir niteliğe bürünmüştür, oysa insanlar
arasındaki ilişkiler, nesneler, metalar arasındaki ilişkiler
olarak görünür.
Meta Üretiminin Ortaya Çıkış Koşulları
Meta üretimi, ancak belirli koşullar içinde olabilir. Meta
üretiminin ortaya çıkışı ve varoluşu için başlıca koşul,
toplumsal işbölümüdür. Bu, çeşitli nesneler üretiminin, falan
ya da filan kişiler ya da bireylerden meydana gelen gruplar
arasında bölünmesi demektir. Bazıları dokuma, diğer bazıları
ayakkabı, üçüncüler ev eşyaları, dördüncüler aletler vb.
üretirler. Bu kişiler, kendi gereksinmelerini giderebilmek
için, kendi emeklerinin sonuçlarını değişmek zorundadırlar.
Böylece biraraya gelmiş bütün üreticiler, birbirine bağımlı
üyelerin meydana getirdiği bir çeşit büyük üretici ortaklığı
kurmuş olurlar.
Bununla birlikte, toplumsal işbölümü, meta üretiminin
koşullarından ancak bir tanesidir. Diğer gerekli koşullardan
birisi de, toplumda, üretim araçları sahiplerinin farklı
kimseler olmasıdır. Bir örnek verelim. İnsan bir nesne yapıyor
ve bunu bir başkasına satmak istiyor. Bu satışı yapabilir mi?
Evet. Ama bir şartla, eğer üretim araçlarının sahibi [sayfa
44] ise, sözkonusu ürünü kendisine ait üretim araçları yardımı
ile yaptıysa, sonuç olarak, üretilen ürünün sahibi ise, o
nesneyi satabilir. Örneğin, ilkel komünlerde işbölümü olmasına
karşın, ne meta üretimi vardı ve ne de meta değişimi. Komün
üyeleri, emeklerinin meyvelerini, kendi aralarında
bölüşürlerdi. Ama onları satamazlardı. Çünkü, üretim
araçlarını ve emeğin meyvelerini elinde bulunduran tüm
komündü. Komünlerarası değişimde durum başkadır. Bu durumda,
malın sahibi değişir ve emek ürünü meta olurdu.
O halde, toplumsal işbölümü ve üretim araçlarına sahip
olanların başka başka kimseler oluşu, meta üretiminin
esaslarını teşkil eder. Ancak bu iki koşulun birleşmesiyledir
ki, meta üretimi ve ürünlerin alım ve satım şeklinde değişimi
ortaya çıkmıştır.
Basit Meta Üretimi ve Kapitalist Meta Üretimi
Kapitalist meta üretimi, basit meta üretimi temeli üzerinde,
belirli toplumsal koşullar içinde kendini gösterir.
Basit meta üretiminin en karakteristik temsilcileri küçük
toprak sahibi köylüler ile zanaatçılardır. Üretimlerini,
kişisel emek üzerine kurmuşlardır, yani başkasının emeğini
sömürmezler, kendileri çalışırlar. Her basit üretici, üretim
araçlarının sahibidir ve sadece kendi tüketimi için üretmez,
pazar için, satış için de üretir.
Basit meta üretimi, mahiyeti gereği, çifte niteliğe sahiptir.
Bir yandan, özel mülkiyet üzerine kurulmuştur, küçük köylü ya
da zanaatçı, üretim aracı sahibidir ve bu niteliği, onu
kapitaliste yaklaştırır. Öte yandan, basit meta üretimi,
kişisel emek üzerine kurulmuş olduğu için, üretici, bir
emekçidir ve bu niteliği, onu, proletere yaklaştırır.
Proleterin, küçük üreticiden farkı, kendine ait üretim
araçlarına sahip olmamasıdır. İşçi sınıfı ile köylülüğün
çıkarlarının birliği ve onlar arasındaki ittifak olanakları
işte buradan gelir.
Belirli toplumsal koşullarda, basit meta üretimi, geleceğin
kapitalist üretimine, hareket noktası ve temel görevi görür.
Burada iki koşul vardır. Birincisi, üretim araçlarının özel
mülkiyet şeklinde oluşu. Bilindiği gibi, bu koşul ilkel
toplumun dağılma döneminde ortaya çıkmıştı. İkincisi,
işgücünün meta şekline dönüşümü. Bu dönüşüm, feodal toplumun
dağılma dönemine rastlar.
Basit meta üretimi, kararsızdır; köylü ve zanaatçılar [sayfa
45] arasında, devamlı farklılaşma görülür: bazıları (azınlık)
zenginleşir; diğer bazıları (çoğunluk) mevcut durumunu
kaybeder, yoksullaşır. Yukarda belirtilen koşullar içinde, bu
süreçler, kentte ve köyde, burjuvazinin ve proletaryanın
ortaya çıkmasına varır.
Kapitalist meta üretimi, basit meta üretiminde olduğu gibi,
toplumsal işbölümü ve üretim araçlarının özel mülkiyeti
üzerine kurulmuştur. Ama üretim araçlarına sahip olanın
kişisel emeği üzerine değil de, üretim araçlarına sahip olan
tarafından ücretli işin sömürülmesi üzerine kurulmuştur.
Kapitalist meta üretiminde, üretim araçlarının ve paranın
sahibi, kendisi, üretimde bulunmaz. Üretim araçlarını harekete
geçiren işgücünü parasıyla satın alır. İşgücünün meta olarak
şekillenmesi ya da işgücünün metaya çevrilmesi, kapitalizmde
meta üretiminin yeni bir gelişmesini gösterir ve evrensellik
kazanır. Meta değişimi, "burjuva (meta) toplumunun binlerce
kez karşılaştığı, en basit, en alışılagelen, en temel, en
genel ve en olağan ilişkiyi teşkil eder" diye yazıyordu Lenin.
(Lénine, Œuvres, Paris-Moscou, c. 36, s. 368-369.)
Şimdi, bir de, kapitalizmin ekonomik çekirdeği olan metanın ne
olduğunu açıklayalım.
2. META VE EMEK, METALARIN YARATICISI
Metaın Kullanım-Değeri ve Değer
Meta, her şeyden önce, insanın herhangi bir gereksinmesini
gideren şeydir; ikincisi, kişisel tüketim için üretilen bir
şey değil, satış için, değişim amacıyla üretilen bir şeydir.
Bir nesneyi kendi tüketimi için üreten insan, ancak bir ürün
üretmiş olur; meta üretmiş sayılmaz. Bir ürünün meta olması
için, onun herhangi bir toplumsal gereksinmeyi karşılaması
gerekir, yani toplumun diğer üyelerinin bir gereksinmesini
karşılamalıdır.
Metaın incelenmesi, birbirine sıkı sıkıya bağlı iki yönü, iki
özelliği açığa çıkarır: kullanım-değeri ve [değişim-ç.]
değeri. [sayfa 46]
Metaın, insanın şu ya da bu gereksinmesini karşılama
özelliğine, metaın kullanım-değeri denir. Bu gereksinme, pek
değişik niteliğe bürünebilir. Meta, birinci derecede gerekli
bir nesne olabilir, emek gibi, elbise, ayakkabı gibi. Lüks bir
nesne de olabilir, pahalı cinsten şarap, elmas vb. gibi. Bir
üretim aracı da olabilir, makineler, kömür, demir vb. gibi.
Bir nesnenin, sadece bir tek kullanım-değeri olmayabilir;
birçok kullanım-değeri de olabilir. Örneğin, maden kömürü,
yakıt olarak kullanıldığı gjbi, kimyasal ürünler yapımı için
hammadde olarak da kullanılabilir.
Şu ya da bu kullanım-değerinin bulunması, yani hizmete sunulan
birşeyin insana yararlılığı, üretici güçlerin gelişmesi
sonucu, toplumun evrim akışı içinde meydana gelir. Örneğin,
insan taşkömürünü tanıyor, varlığını uzun zamandan beri
biliyordu, ama onun yakıt olarak kullanılması, nispeten kısa
bir süre önce başlar. Bilim ve tekniğin gelişmesi,
taşkömürünün yeni özelliklerinin gün ışığına çıkarılmasına da
olanak sağladı, çağımızda taşkömürü kimya sanayiinin de
temelini teşkil etmektedir.
Meta üretimi rejiminde, farklı kullanım-değerleri, belirli
nicel bir oranda, sürekli olarak, değişilirler. Örneğin, bir
balta, 20 kilo tahıl karşılığında değişilir.
Kullanım-değerinin bir başka kullanım-değeriyle değişildiği
yerde bu nicel oran, metaın değişim-değerini oluşturur.
Değişim-değerini incelerken, iki soru ortaya çıkar: (1) Farklı
nitelikteki metaları, kendi aralarında eşit kılan neden nedir?
(2) Niçin, farklı metalar, belirli bir miktarda, belirli bir
oranda, kendi aralarında eşit hale gelmişlerdir? Birbirinden
farklı, birbirine benzemeyen metalar, değişimde birbirleriyle
kıyaslanınca, bazı ortak yanları bulunduğu anlaşılır.
Daha o zaman Aristoteles, ne eşitlik olmaksızın değişim, ne de
ortak ölçü birliği olmaksızın eşitlik olmayacağına dikkati
çekmişti.
Aşağıdaki özellikler, bütün metalarda, bir dereceye kadar
bulunabilen niteliklerdir: metaların yararlılığı, arz ve talep
konusu olmaya elverişliliği, metaın azlığı ve emek. [sayfa 47]
Metaın bu özelliklerden hangisi değerini belirler?
İlk bakışta, değeri, gerçekte, metaın yararlılığı belirler
gibi gelir. Gerçekte, bir şey ne kadar yararlı olursa, o kadar
gerekli olur ve değeri de o oranda artar. Bununla birlikte,
gerçek, değer kaynağının her zaman yararlılık olmadığını
gösteriyor. Çoğu zaman, en yararlı şeyler, kırk para bile
etmez (örneğin, hava) ya da önemsiz bir fiyat biçilir
(örneğin, su). Tersine, insana yararları pek az olan nesneler
(örneğin, elmas) bazan çok pahalı olur. Gerçekte, eğer
ürünlerin fiyatı, onların yararlılığından gelseydi, ekmek ve
su, elmas kadar pahalı olurdu ya da tersi olabilirdi. Bunun
içindir ki, yararlılık ve kullanım-değeri, değerin bir
koşuludur, değerin kaynağı değildir. Her ne kadar
kullanım-değeri olmaksızın bir değere sahip olunamazsa da,
kullanım-değeri olduğu halde tamamıyla değersiz olması da
mümkündür (örneğin havanın büyük bir kullanım-değeri vardır,
ama hiç bir değeri yoktur).
Arz ve talep, değerin büyüklüğünü belirleyebilir mi? İlk
bakışta, evet denebilir. Bilindiği gibi, bir metaya talep
arttıkça, o metaın fiyatı yükselir, ve tersine, bir metaın
arzı arttıkça, yani bir meta pazara yığıldıkça, o metaın
fiyatı da düşer.
Ama konuya daha yakından bakılınca, açıkça görülür ki,
metaların değeri, ne arza ve ne de talebe bağlıdır. Örnek
olarak, şeker ile tuzu alalım. Bu iki meta, arz ve talep
yasasının aynı ölçüde etkisindedir. Ama bu metalara karşı,
talep, arz ile eşdeğerde olsa, bir kilo şekerin değeri, bir
kilo tuzun değerinden, kıyaslanamayacak kadar daha yüksek
olur. Bundan dolayıdır ki, arz ve talebin, burada bir rolü
yoktur. Şurası da bir gerçek ki, arz ve talebin metaların
fiyatları üzerinde etkisi olmadığı söylenemez. Ama onlar
değerin büyüklüğünü belirlemez, meta, değerin dışında, pazarda
beliren fiyatın büyüme oranını belirler. Bir metaya karşı
talep arttığı ve arz azaldığı zaman, pazar fiyatı, metaın
değeri üstünde yükselme gösterir ve tersine, arz talebi
aşarsa, fiyatlar değerin altına düşer. Ancak, talep arza eşit
olduğu zaman, pazar fiyatı değere uygun olur. Ama kapitalist
meta üretimi gözönünde tutulursa, [sayfa 48] böyle bir durum
hemen hemen hiç bir zaman kendini göstermez. Bundan dolayıdır
ki, arz ve talep metaın değerini belirlemez.
Bir metaın azlığı, o metaın. değerini belirleyebilir mi?
Birçok örnek, böyle bir sonuçun doğru olduğu sanısını
verebilir. Örneğin, altını, elması ve buğdayı alalım. Altın ve
elmas az bulunur ve daha pahalıdır. Buğday ise çok daha
fazladır, çok daha ucuzdur; üstelik insanlar yaşamak için ona
çok fazla gereksinme duyarlar. Ama bu, azlığın, değeri
artıracağı anlamına gelmez. Örneğin, kurak geçen bir yılda,
insanlar, sabırsızlıkla yağmur bekler; o zaman yağmur isteği
sınırsızdır. Bununla birlikte, yağmurun yağmayışına ve
yararlılığına, yağmura karşı duyulan büyük gereksinmeye
karşın, yağmur para olarak ifade edilebilecek bir değere sahip
değildir.
Gene anlaşılıyor ki, ne yararlılık, ne arz, ne talep ve ne de
azlık, değerin nedeni değildir. Bununla birlikte, metaların
bir başka ortak özelliği vardır ki, bu, ne onların
yararlılığına ve ne de onların azlığına bağlıdır. Metalardaki
bu ortak özellik, hepsinin emek ürünü olmasıdır. Sadece emek,
temel gerçeği, ya da Marx'ın deyişiyle, değerin maddi özünü
oluşturur. Herhangi bir metaı üretmek için gereken emek
arttıkça, metaın değeri de artar ve daha pahalı olur. Altın,
kömürden daha pahalıdır. Çünkü alını araştırıp bulmak,
temizleyip saf hale getirmek için gereken emek, aynı miktar
kömürü çıkartmak için gereken emekten çok daha fazladır.
Bütün metalar, insan emeğinin sonucudur. Her metada belli
miktarda bir emek maddeleştiği için, metalar kendi aralarında
kıyaslanabilirler. Metaların değerlere dönüştürülmesi, emeğin
ürünü olmalarındandır.
Değer, meta içinde maddeleşen toplumsal emektir. Maddeleşme
deyimi, meta içersinde billurlaşan, içerilmiş emeği gösterir
ki, bu emek, kendisini içeren şeyin, metaın şeklini almıştır.
Metaların değişiminde nicel ilişkiler, bu nicel ilişkiler
içinde değişilmiş olan meta oranları, değerin ortaya çıkış
biçimini meydana getirirler; bu nicel ilişkiler, değişilen
metalara harcanan emek miktarı ile metaların aynı değerlere
sahip olduklarını gösterir.
Metanın değeri, toplumsal bir kategoridir, görülmez, ama
metaların her değişiminde bir meta, başka bir meta ile
kıyaslandığı zaman kendini gösterir. Bunun içindir ki, Lenin
[sayfa 49] şöyle der: "Değer, iki kişi arasında bir ilişkidir
... şeylerin dış görünüşleri altında gizlenmiş bir ilişkidir."
(V. Lénine, Œuvres, Paris-Moscou, c. 21, s. 55.)
Kullanım-değeri her zaman var oldu ve var olacaktır. Bununla
birlikte, [değişim -ç.]-değeri olarak ele alınan meta, toplum
gelişmesinin belli bir aşamasında meta üretimi ve değişimin
doğuşuyla ortaya çıkmıştır. Meta üretiminin ortadan kalkması,
metanın [değişim -ç.]-değerinin de ortadan kalkması olacaktır.
[Değişim-ç.]-değerinin toplumsal ve tarihi kategori oluşu
bundan dolayıdır, yani toplumsal evrimin belli bir aşamasında
vardır.
Her ne kadar meta, iki görünüşün (kullanım-değeri ve değer)
birliği ise de, bu, çelişkili bir birliktir. Bu durum nasıl
açıklanır?
Kullanım-değeri olarak metalar nitel bakımdan farklıdırlar
(buğday, bez, demir vb.); değer olarak metalar, nitel bakımdan
birbirinin, aynıdır (hepsi insan emeğinin ürünüdürler).
Kullanım-değeri olarak metalar tüketime ayrılır, değer olarak
metalar satışa ayrılır.
Burada meta üreticisini ilgilendiren (kullanım-değeri değil),
değerdir, ama metanın değer olarak gerçekleştirilebilmesi
için, onun bir kullanım-değeri olmalıdır, yani meta talep
edilen bir nesne olmalıdır.
Metanın kullanım-değeri hissedilebilir, oysa, metaın değeri
hissedilemez. Bunlar, metaın kullanım-değeri ile [değişim -
ç.]-değeri arasındaki çelişkilerdir.
O halde metada iki nitelik bulunduğunu saptıyoruz: meta,
kullanım-değeriyle [değişim-ç.]-değerinin birliğidir.
Metanın ikili niteliği nasıl açıklanır?
Somut Emek ve Soyut Emek
Metaın bu niteliği, metayı yaratmış olan emeğin ikili
niteliğinden gelir. Meta içinde üreticinin maddeleşen emeği,
bir yandan somut emek görünüşünde, bir yandan da soyut emek
görünüşünde kendini gösterir.
Belirli amaçla, akla-uygun yararlı bir şekilde harcanmış
[sayfa 50] olan emek somut emektir. İnsan "genel olarak"
çalışmış olmaz. Kunduracının işi, çiftçinin işi, madencinin
işi, vb. gibi [belirli -ç.] bir iş yaptığı zaman çalışmış
sayılır.
İşin farklı şekilleri, nitelikleri, meslek yöntemleri,
aletleri, yararlanılan unsurları ve nihayet sonuçları, yani
ürünlerin kullanım-değerleri bakımından birbirlerinden
ayrılırlar. Somut emek, metanın kullanım-değerini yaratır.
Ama, işin farklı şekilleri yakından gözlendiğinde ortak bir
çizgi bulunur ki, bu da, genel olarak insan emeğinin harcanmış
olmasıdır. Yani kasların, beynin, sinir ve benzeri unsurların
harcanması. Somut şeklinden bağımsız emek, genellikle insana
özgü işgücünün harcanması olarak ele alınan emek, soyut
emektir. Metanın [değişim -ç]-değerini, soyut emek yaratır.
Kullanım-değerinin yaratıcısı somut emek, her zaman varoldu ve
her zaman varolacaktır. Meta üretimi rejiminde varolduğu gibi,
meta üretimi olmadığı zaman da varolur. Soyut emek ise, ancak
meta üretimine bağlıdır. Somut emeğin farklı şekilleri kadar,
soyut emek de, genel olarak, farklı şekillere sokulabilir. Bu,
meta üretiminin varolmasından, ürünün satış için üretilmiş
olmasından ileri gelir.
Örneğin, üretici, bir çift bot yaparak pazara götürmüş olsun.
Pazarda bunları nasıl değişebilecek? Diyelim ki, bu değişim
buğday karşılığında olsun. Kullanım-değerleri bakımından bu
ürünler, birbirleriyle kıyaslanamazlar. O halde bunlar, ancak
[içerdikleri -ç.] emek miktarına göre birbirleriyle
kıyaslanabilecektir. Eğer kunduracı bu bir çift botu 100 kilo
buğday karşılığında değiştirse, bu bir çift bot için harcanan
soyut emek miktarı, 100 kilo buğday için harcanan soyut emek
miktarının aynıdır demektir. Eğer kunduracı, bu botları böyle
bir değişim için değil, kendi ailesi için yapsaydı, botlarda
maddeleşen soyut emek miktarını belirtmeye hiç gerek
olmayacaktı. Meta üretiminin ortadan kalkmasıyla, emeğin soyut
türü, yani soyut emek de ortadan kalkacaktır.
Meta üretiminde, somut emekle soyut emek arasında, uzlaşmaz
karşıt bir çelişki vardır, ki bu çelişki, özel emek ile
toplumsal emek arasında olan bir çelişki olarak kendini
gösterir. [sayfa 51]
Özel Emek ve Toplumsal Emek
Meta üretimi koşulları içinde, her üretici, belirli bir rneta
tamamlar. İş, toplumda bölünmüştür, işin toplumsal bölünmesi
arttıkça, üretim dalları çoğalır ve üreticileri birbirine
bağlayan bağlar genişleyip kuvvetlendikçe, kendi aralarında
birbirlerine karşı bağımlılıkları da genişlemiş olur. Hemen
hemen bütün nesnelerin yapımına, farklı mesleklerden onlarca
ve yüzlerce insan katılır. Bu demektir ki, her üreticinin
emeği, toplumsal emeğin bir parçasını oluşturur, toplumsal bir
niteliğe bürünür.
Ama üretim araçlarının özel mülkiyetinin hüküm sürdüğü bir
toplumda, üreticiler, kendi işlemlerini ayrı ayrı yönetirler,
aralarında birlik yoktur. Bundan dolayıdır ki, esas olarak
toplumsal bir emek olan kendi işleri, özel emek olarak
görünür. Böylece, emeğin toplumsal niteliği gizlenmiştir. Bu
toplumsal nitelik, ancak pazarda değişim anında kendini
gösterir. Üreticinin özel emeğinin, değişimde, metaların alım
satımında, toplumda kaçınılmaz olan toplumsal emeğin bir
parçası olduğu açıkça meydana çıkar.
Üreticinin özel emeğinin, toplumsal bir niteliğe bürünmesiyle
basit meta ekonomisinin başlıca çelişkisinin, yani özel emek
ile toplumsal emek arasındaki çelişkinin doğrulandığı görülür.
Bu çelişki, değişim anında ortaya çıkar. Üreticiler pazara
geldikleri zaman, bazıları kendi metalarını satarlar, diğer
bazıları satamazlar. İster talep yokluğundan olsun, ister
metalarının çok pahalı bulunmasından olsun, metalarını
satamazlar. Eğer, üretici, kendi ürettiği metayı paraya
çeviremiyorsa, bu, üreticinin özel emeğinin, toplum tarafından
kabul edilmemiş olmasındandır; üretici yıkıntıya uğrar, bu
yıkıntılar yinelenirse, o mahvolur. Bundan dolayıdır ki, özel
emek ile toplumsal emek arasındaki çelişki, bazılarını yıkıma
ve diğer bazılarını da zenginleşmeye götürür.
Meta Değerinin Büyüklüğü
Metanın değeri, emek tarafından yaratılmış olduğundan, [sayfa
52] değerin büyüklüğü, meta içersinde billurlaşan emek
miktarıyla ölçülür. Ama üreticiler pek çoktur; bunlar,
ürettikleri aynı cins metaların üretimi için birbirlerinden
farklı miktarda harcamalarda bulunurlar. Bir metanın değerinin
büyüklüğü de, her üreticinin gerçekten harcadığı emekle
ölçülemez. Yoksa, aynı metaların değeri, aynı büyüklükte
olmazdı. Gerçekte, değişimde, aynı cins metalar eşit bir
değerdedirler. Metaların değerinin büyüklüğü, her üreticinin
bireysel emek süresiyle belirlenmemiştir, belli bir metanın
üretimi için toplumsal bakımdan gerekli-emek süresi ile
belirlenmiştir.
Toplumsal bakımdan gerekli-emek süresi denince herhangi bir
sanayi dalında, (teknik düzey bakımından, ustalık bakımından,
emek yoğunluğu bakımından) ortalama toplumsal üretim koşulları
içinde bir birim metanın üretimi için toplumsal gerekli-emek
süresi anlaşılmalıdır. Genel kural olarak, toplumsal bakımdan
gerekli-emek süresi, belli bir tip metalardan çoğunun imal
edildiği üretim koşullarıyla belirlenir.
Toplumsal bakımdan gerekli-emek süresi devamlı olarak değişir,
ve dolayısıyla değer büyüklüğü de değişir. Bu değişiklik, emek
verimliliğinin değişmesinden gelmektedir. Emek verimliliği bir
birim emek süresinde yaratılan ürün miktarıyla belirlenir.
Emek verimliliğinin yükseltilmesi denince, genel olarak, iş
süreci içinde, üretim birimi başına, çalışma giderlerini
azaltmayı da beraberinde getiren, bütünü ile bir değişim
anlaşılır. Emek verimliliği büyüdükçe, yani belli bir zaman
aralığında ürünlerin imali arttıkça, bir birim meta
değerindeki büyüme azalır. Ve tersi de olur. İşte emek
verimliliğiyle her birim metanın değerin azalmasındaki ters
orantının nedeni budur.
Eğer emek verimliliği artarsa, bir birim metanın değeri
azalır. Ve bunun tersi de olabilir, eğer emek verimliliği
azalırsa, bir birim metanın değeri artar.
Üretkenlik ile emek yoğunluğunu ayırdetmek gerekir. Emek
yoğunluğu, bir birim zaman içinde, emek olarak yapılan
harcamayı belirler. Emek olarak yapılan harcama, belirli
[sayfa 53] bir zaman içinde arttıkça, yaratılan ürün de artar;
ama bir birim ürünün değeri değişmez, çünkü daha büyük bir
emek miktarı, daha büyük bir ürün miktarı ile karşılanır.
Meta değerinin büyüklüğü üzerine etki yapan, emeğin
bileşikliğinin derecesidir. Bu bileşiklik derecesine göre,
vasıflı ve vasıfsız emek olarak ayrılır. Herhangi bir özel
yetişmesi olmayan işçinin emeği, basit (vasıfsız) bir emektir.
Özel bir yetişmeyi gerektiren emek, bileşik (vasıflı) bir
emektir. Bileşik emek, aynı birim zaman içinde, basit emekten
daha büyük bir değer yaratır. Marx, bu konuda, bileşik emeğin,
belirli bir güce, bir kudrete yükselmesi veya basit bir emeğin
belli bir güce yükseltilmesi ya da çoğaltılması olarak ortaya
çıktığını söyler.
Özel mülkiyet üzerine kurulan meta üretiminde, emeğin farklı
biçimleri, farklı vasıfta, farklı üretkenlikte emek, pazarda,
meta olarak pazara konduğu zaman, metanın değeri biçiminde,
biricik ölçüye, somut emeğe, kendiliğinden girer. Değer,
üreticiler arasındaki üretim ilişkilerini, onların
faaliyetlerinin değişimini belirler. Ama olayların (phénoménes)
yüzeyinde bu ilişkiler, şeyler arasındaki ilişkiler olarak
görünür.
3- DEĞİŞİMİN VE DEĞER BİÇİMLERİNİN GELİŞMESİ
Değişim-Değeri, Değerin İfade Biçimi
Metaın değeri, o metaı üretmek için harcanan emek tarafından
yaratılır. Bununla birlikte, değer ancak değişim süreci
içinde, yani değişim-değeri arasında, bir meta, başka bir meta
ile kıyaslanırken kendini gösterir. Bundan dolayı, bir
baltanın değeri, tek başına, emek-zamanı ile değil, başka bir
metaın aracılığı ile belirlenebilir. Örneğin, bir balta=20 kg.
tahıl olsun. Bu karşılaştırmada, tahıl, baltanın değerini
belirlemeye yarar. Bu eşdeğerlik, bu tahılı üretmek için
harcanan emek miktarı ile bu baltayı yapmak için harcanan emek
miktarının aynı olduğu anlamına gelir. Değeri, başka bir
metaın değeriyle belirlenen meta (örneğimizde, balta), nispi
değer şekline bürünür. Kullanım-değeri, başka bir metaın
değerini [sayfa 54] belirlemeye yarayan meta (örneğimizde,
tahıl), eşdeğer biçimine bürünür.
Değişim-değeri, değerin rastlansal basit biçiminden para
biçimine gelinceye kadar, uzun bir tarihsel gelişme yolundan
geçmiştir.
Değerin Basit Biçimi
Üretim doğal nitelikteyken, ürünler, değişim için değil,
doğrudan tüketim için üretilirdi. Bu çağda, ancak raslansal
olarak tüketimden artakalmış fazla ürünler değişilirdi.
Değişilen ürünlerin miktarı sınırlıydı. Bir meta, doğrudan
doğruya başka bir meta karşılığı değişilirdi ve kendi değerini
yalnızca bir tek metada ifade ederdi. Örneğin, bir baltanın 20
kg. tahıla ya da 20 arşın bezin bir elbiseye eşit olması gibi.
Değişim, raslansal olduğu gibi, meta değerinin büyüklüğü de
aynı yöntem ile ölçülmezdi. Biz, burada, değerin basit ya da
raslansal biçimiyle karşı karşıyayız.
Değerin Tam ya da Gelişmiş Biçimi
İlkel toplulukta, ilk büyük toplumsal işbölümü olan çoban
kabilelerle tarımcı kabilelerin ayrılması döneminde, meta
değişimi, gittikçe büyüyen miktarlarda yapılıyordu: hayvan,
tahıl vb... Üreticiler arasında değişim, düzenli bir görüngü
haline gelmişti. Ama değişim sürdürülürken, giderek artan bir
biçimde, birçok kişinin aynı metaya sahip olmak istedikleri
görüldü. Davar, kendiliğinden böyle bir meta olmuştu. Diğer
birçok meta ile kıyaslanır ve değiştirilirdi.
Örneğin:
1 koyun {
=40 kg. tahıl
=20 metre bez
=2 balta
=3 gr. altın vb.
Bir meta değerinin, başka bir metaın değeri ile belirlenebilir
[sayfa 55] hale gelmesi, değerin tam ya da gelişmiş biçimidir.
Değerin Genel Biçimi
Meta üretimi ve değişimin gelişmesi ile, en çok talep edilen,
kar getirici bir meta ortaya çıkmaya başladı. Bütün metaların
kendi değerleri bu metada belirlenmeye başlandı. Diğer birçok
metaın değerinin belirlenme aracı olarak kullanılan meta, bir
genel eşdeğerdir, yani bu, karşısındaki meta ne olursa olsun,
değeri özdeş olan bir meta demektir. Genel eşdeğerin ortaya
yıkmasıyla, gelişmiş değer biçiminden, şu şekilde
açıklanabilen değerin genel biçimine geçilir.
40 kg. tahıl=
20 metre bez=
2 balta=
3 gr. altın vb. =
{
1 koyun
Değerin genel biçimine geçiş, metaların dolaşımına olanak
verdi. Şimdi her değişim işlemi iki aşamaya bölünmüştür: satış
ve alış. Bununla birlikte, bu aşamada, genel eşdeğerin rolü,
henüz tek bir metaya özgü değildir. Bu rol, bölgelere göre,
davar ile, tuz ya da kürk vb. ile yerine getiriliyordu.
Meta üretiminin çoğalması ve değişimin genişlemesi, tek bir
eşdeğerin kabulünü zorunlu kıldı, çünkü genel eşdeğer olarak
kullanılan metaların birbirinden farklı olmaları, değişimin
gelişmesini zorlaştırıyor, genişleyen pazarın
gereksinmeleriyle çelişkiye düşüyordu. Bu çelişki, değerli
madenler olan altına ve gümüşe, gittikçe artan şekilde, genel
eşdeğerlik rolü verilerek çözümlendi.
Değerin Para Biçimi
Genel eşdeğerin rolü, örneğin, altın gibi bir metayla
bağlanınca, aşağıda belirtilmiş olan değerin para biçimi
ortaya [sayfa 56] çıkmıştır:
40 kg. tahıl =
20 metre bez =
2 balta =
1 koyun =
{
3 gr. altın
Değerin para biçimine geçişi, zanaatçılığın tarımdan ayrıldığı
ikinci büyük toplumsal işbölümünden sonra olmuştur. Altın ve
gümüş, (türdeş oluşları, bölünebilmeleri, hacimlerinin küçük
oluşları vb. gibi) ortak özellikleri dolayısıyla, genel
eşdeğer haline gelmişler ve paraya dönüşmüşlerdir.
Para, toplumsal görevi, diğer bütün metaların değerini
belirlemekten ibaret olan belirli bir metadır. Paranın ortaya
çıkışıyladır ki, bütün metaların değerleri, para ile ölçülmeye
başlanmıştır.
4- PARA
Para, Niteliği ve Görevleri
Para, meta üretiminin ve değişiminin tarihsel gelişme süreci
içinde kendiliğinden ortaya çıktı. En basitinden başlayarak
değer biçimlerinin gelişmesi, değerin para biçimini ve parayı
ortaya çıkardı.
Para olarak altın, gümüş, işlenmiş madenden para ve kağıt para
kullanılır. Aina bu para ortaya bir anda çıkıvermemiştir, uzun
bir evrimin ürünüdür. Başlangıçta, en sık değişilen meta, para
sayılıyordu. Çeşitli halklarda ve çeşitli çağlarda, hayvan
derileri, davarlar, bakır, tahıl, tuz vb. para olarak
kullanılmışlardır. Değişimin gelişmesiyle paranın rolünü
oynadılar. Zamanla ve meta ekonomisinin gelişmesi sonucu, bu
para rolü altına geçti. 19'uncu yüzyılda, altın para,
ülkelerin salt çoğunluğunda kullanılıyordu.
İlerlemiş bir meta ekonomisinde, para birçok görevler [sayfa
57] yapar: metaların değer ölçüsü, dolaşım aracı, birikim ya
da servet biriktirme, ödeme aracı ve hatta evrensel para.
Şimdi, bunlardan herbirinin görevlerini inceleyelim.
Değer ölçüsü, paranın başlıca görevidir, bu görev esas olarak,
bütün metaların değerini ölçmekten ibarettir. Bu görevi yerine
getirebilmesi için, paranın kendisi, bir değere sahip
olmalıdır. Nasıl ki, bir cismin ağırlığı, ancak bir başka
ağırlıkla ölçülebiliyorsa, bir metaın değeri de, ancak bir
değer taşıyan başka bir meta ile ölçülebilir.
Bir metaın değeri, altın ile ölçülür. Metada belirli bir fiyat
saptanırken, meta sahibi, metaın değerini, düşüncede, ya da
Marx'ın dediği gibi, ideal olarak altınla belirler. Metaı,
belli bir miktarda altınla kıyaslamak, ancak yaşayan
gerçeklikte mümkündür, çünkü altın değeri ile, ele alınan bir
metaın değeri arasında, daima belirli bir ilişki vardır. Bu
ilişkinin temelinde, metaın üretiminde olsun, altının
üretiminde olsun, toplumsal bakımdan gerekli-emek bulunur.
Metaın, para olarak belirlenen değerine, o metaın fiyatı
denir. Fiyat, meta değerinin para olarak ifadesidir.
Metaların kendi değerleri, belirli bir miktarda altın ve
gümüşle belirlenir. Bu paranın miktarı ölçülebilmelidir. Gümüş
madeninin belli bir ağırlığı, paraya özgü ölçü birimidir.
Örneğin Birleşik Amerika'da para birimi dolardır. İngiltere'de
sterlin, Fransa'da franktır. Ölçüde kolaylık olması için para
birimi parçalara bölünmüştür: dolar, 100 sent; frank, 100
santim; sterlin, 20 şilin; şilin, 12 peni; (lira, 100 kuruş).
Para birimi ve onun bölümleri, fiyatların ölçüsü olarak
kullanılır.
Paranın ikinci görevi de; dolaşım aracı olarak
kullanılmasıdır.
Para ortaya çıkmadan önce, basit değiş-tokuş (trampa)
uygulanırdı, yani bir nesne, başka bir nesne ile doğrudan
değişilirdi. Paranın kullanıldığı andan başlayarak, bir metaın
başka bir meta ile değişilmesi, gümüş aracılığıyla yapıldı.
Önce bir meta, para karşılığı satılır sonra da para ile başka
[sayfa 58] bir meta satın alınır. Meta değişiminin para
aracılığıyla yapılmasına meta dolaşımı adı verilir
(meta-para-meta). Ama meta, alıcıya geçince, dolaşımın
durduğunu, oysa paranın dolaşım alanında sürekli olarak
kaldığını, yani onun elden ele geçtiğini belirtelim. Metaların
dolaşımında, paranın, aracı olarak kullanılması böyledir, o
bir dolaşım aracıdır. Bu görevi yerine getirebilmesi için
paranın kullanılabilir olması gerekir.
Başlangıçta, metaların değişiminde, para, altın ve gümüş,
külçeler şeklinde aracılık ediyordu. Ama bu bir yığın
engelleri de beraberinde getiriyordu. Onları her defasında
tartmak, parçalamak, ayarını saptamak gerekiyordu. Bunun
içindir ki altın ve gümüş külçelerinin yerini, yavaş yavaş
basma tekeli devlette bulunan paralar aldı. Para, belirli
miktarda maden içeren, biçimlendirilmiş bir külçedir.
Paralar, dolaşım sırasında kullanıla kullanıla kendi
değerlerinden kaybederler. Bununla birlikte, görülegeldiği
gibi, kullanıla kullanıla aşınan paralar da tam değerine eşit
işler görürler. Bu durum, dolaşım aracı olarak paranın alıcı
ya da satıcı elinde uzun zaman kalmamasıyla açıklanır. Meta
üreticisi, eline geçen paranın değerini kaybedip etmediği
konusu üzerinde durmaz. Kendisinin gereksinme duyduğu metaları
satın almak üzere hemen kullanır. O halde, dolaşım aracı olma
görevi, değeri az olan madeni paralarla ve hatta kağıt
paralarla da yerine getirilebilir.
Meta ekonomisinin gelişmesiyle, para, biriktirme aracı ya da
servet biriktirme aracı olma görevini de yerine getirir. Para,
zenginliğin evrensel simgesidir. Ona sahip olmak, herhangi bir
metaya sahip olmak olanağını verir. Üreticiler, daha sonra
gereksinme duyacakları metaı satın almak için parayı tasarruf
edip biriktirirler. Bu görev ancak tam değerinde bir para ile,
para ya da altın ve gümüş nesnelerle yapılır.
Para, ödeme aracı olarak görev yapar. Metalar, her zaman peşin
satılmaz. Alım ve satım, farklı bir ödeme ile kredili de
olabilir. Kredili alındığında, alıcı peşin ödemeden [sayfa 59]
metaın sahibi olur. Bu takdirde ödeme, belirli bir tarihte
yapılmak üzere saptanmıştır ve ödeme zamanı gelince para
alıcıdan satıcıya geçer. Para, ödeme aracı olma görevini
burada yerine getirmiştir. Örneğin, ilkyazda demirci, köylüye
gereksinme duyduğu bir saban yapmıştır. Ama köylünün parası
yoktur. Ve ancak güzün, ürününü kaldırıp sattığı zaman parası
olacaktır. Bu koşullarda köylü, sabanı ancak kredili alabilir,
yani borç güzün ödenecektir. Para, vergileri, toprak rantını,
vb. ödemek için de, ödeme aracı görevi yapar.
Dolaşım aracı ve ödeme aracı olarak, paranın görevi metaların
dolaşımında kaçınılmaz olan para kitlesini (miktarını)
belirleyen yasayı açıklığa kavuşturmaya da olanak sağlar.
Bu para miktarı, 1 dolaşımda bulunan meta fiyatlarının
toplamına, 2 paranın devir hızına bağlıdır. Para dolaşımı hızı
arttıkça, devri sağlamak için gerekli para azalır, ya da tersi
olur. Örneğin, yılda 100 milyar dolarlık meta satılırsa ve her
dolar ortalama olarak 50 devir yaparsa bütün meta kitlesinin
dolaşımını sağlamak için:
para kitlesi=meta fiyatlarının toplamı/para devrinin hızı =100
milyar dolar/50=2 milyar dolar
Kredi sayesinde, kredili satılan meta fiyatları tutarı ve
dengelenmiş ödemeler tutarı kadar, para gereksinmesi azalır.
Para dolaşımı yasası, metaların dolaşımı için zorunlu olan
para kitlesinin, para devirlerinin ortalaması ile bölünmüş
olan meta fiyatları toplamına eşit olması gerekliliğinden
ibarettir. Metaların toplam fiyat tutarından krediyle satılan
metaların fiyatı tutarı ile peşin satılanların tutarını düşmek
ve buna vadesi gelen ödemelerin tutarını eklemek gerekir.
Bu yasa, meta üretim ve dolaşımının yapıldığı bütün toplumsal
kuruluşlarda geçerlidir.
Sikke, evrensel para görevini de yerine getirir. Dünya
pazarında sikke, Marx'a göre, ulusal üniformasından soyunur ve
para görünüşünde değil, ama ilk görünüşü ile, yani altın
[sayfa 60] ya da gümüş külçeler olarak ortaya çıkar. Dünya
pazarında, ülkelerarası değişimlerde, altın, bir satınalma,
evrensel bir ödeme aracı, toplumsal zenginliğin evrensel
simgesidir.
İşte paranın görevleri bunlardır. Bu görevler, kendi
aralarında, birbiriyle organik olarak bağlanmışlardır ve
değişik biçimler altında, genel eşdeğer olarak sikkenin
niteliğini gösterirler.
Sömürü üzerine kurulmuş toplumsal yapılarda (kölecilikte,
feodalitede, kapitalizmde) sikke, sınıfsal bir niteliğe
bürünür, o bir sömürü aracıdır.
Altın ve Kağıt Para
Enflasyon
Kağıt para, devlet tarafından çıkarılmış bir para şeklidir,
dolaşım ye ödeme aracı görevlerinde, altının yerini tutar ve
onu temsil eder. Kağıt paranın aslında uygun bir değeri yoktur
ve bunun sonucu olarak, metaların değerini ölçme görevini
yapamaz.
Kağıt para, ilk kez Çin'de ortaya çıktı. Amerika'da 17'inci
yüzyıl sonunda, Fransa'da 18'inci yüzyıl başlarında, Rusya'da,
ise 1769'da çıkarıldı.
Çıkarılan kağıt para, miktarı ne olursa olsun, ancak değişimi
sağlamak için, gerekli altın miktarının değerini temsil eder.
Eğer, çıkarılan kağıt para miktarı, dolaşım için gerekli olan
altın miktarına tekabül ediyorsa, kağıt paranın satın alma
gücü ile altın paranın satın alma gücü arasında uygunluk
vardır. Genel olarak, burjuva devlette, gelirler giderlerden
düşük olduğundan, ek kağıt para çıkarma yollarına (emisyona)
başvurulur. Bu durum, özellikle savaş, bunalım ve diğer
kargaşa dönemlerinin ayırıcı özelliğidir. Kağıt para bu yüzden
sarsıntı geçirir.
Örneğin, metaların dolaşımı için, her altının karşılığı bir
dolar olmak üzere, 5 milyarlık altın para gerekli olsun.
Devlet, 5 milyar kağıt dolar çıkardı. Bu, her bir doların bir
altın parayı temsil ettiğini gösterir. Ticari değişim hacminin
aynı [sayfa 61] kaldığını kabul edelim, ama devlet, 5
milyarlık kağıt dolar daha çıkarmış olsun. Şimdi, 1 altın
para, 2 kağıt doları temsil eder, ve bu 2 dolarla, önceden
ancak 1 dolarla alınabilen meta satın alınabilir. Kağıt para,
sarsıntı geçirmiş, satınalma gücü düşmüştür.
Bu sürecin adına, enflasyon denir. Enflasyon, kendisiyle
birlikte meta fiyatlarının yükselmesini birlikte getirir.
Bununla birlikte, enflasyon dönemlerinde, kapitalist ülkeler
emekçilerinin ücret ve gelirleri de bir artış gösterir; bu
artış, asla eşya fiyatlarının artışı oranında olmaz. İşte
bunun içindir ki, emekçi yığınlar daha fazla yoksullaşır.
Belli bir aşamada, enflasyon, ülke ekonomisini ağır bir
çöküntüye sürükler. Normal para dolaşımını yeniden yoluna
koyabilmek için çeşitli yöntemler vardır. Parasal reform
yöntemlerinden biri, sarsıntı geçiren parayı, daha az miktarda
yeni bir para ile değiştirmekten ibarettir (devalüasyon).
Parasal reformların uygulanma biçimleri ve içeriği, egemen
sınıfın çıkarına uygun olarak, burjuva devlet tarafından
saptanır. Burjuvazi tarafından yapılan parasal reformlar, halk
yığınlarının yaşam düzeyini daha da düşmesi sonucunu verir.
Kredi-Para
Paranın ödeme aracı olarak görevi, kredi-paranın kaynağıdır.
Emre yazılı senet (bono), bu paranın en basit biçimidir. Bono,
belirli bir para miktarının belirtilen tarihte ödenmesini
taahhüt eden, geçerli bir biçime göre yazılmış yükümlülüktür.
Meta alım-satımı sırasında elden ele geçen bono, para yerine
geçer.
Önceleri, basit bir poliçe, yani meta alıcısı tarafından imza
edilmiş bir senet, kredi-para yerine geçiyordu. Ama bu senet,
sınırlı bir çevrede geçerliydi, çünkü bu, ancak, imza sahibini
tanıyanlar tarafından kabul ediliyordu. Daha sonra bu senetler
birçok bankalar tarafından kabul edilir ve kırılır oldu.
Başlangıçta banka, buna karşılık banknot adı verilen [sayfa
62] kendisine ait borç senetleri çıkarıyordu. Banknotlar bir
banka adına çıkartılan senetlerdi. Onların yararı, bu senetler
karşılığında, onu taşıyan kimsenin istediği anda bankadan para
çekebilmesidir.
Banknotlar, altın ya da başka bir madeni para karşılığında
değişilebilirdi. Tıpkı altın paralar gibi işlem görürler ve
değerlerini kaybetmezlerdi. Kapitalizmin gelişmesiyle,
dolaşımda bulunan altın miktarında nispi bir azalma oldu.
Altın, para basmaya yetkili merkez bankaları tarafından,
yedekler biçiminde toplandı. Banknotlar, sonra da kağıt
paralar, dolaşımda altının yerini aldılar. Başlangıçta
banknotlar, genel kural olarak, altın karşılığı
değişilebilirdi, sonra bundan vazgeçildi. Bu durum
banknotlarla kağıt parayı hatırı sayılır ölçüde birbirine
yaklaştırdı.
5- DEĞER YASASI, META ÜRETİMİNİN EKONOMİK YASASI
Üretimde Rekabet ve Anarşi
Özel mülkiyetin egemen olduğu bir rejimde, meta üretimi,
anarşi içinde yapılır. Böyle bir rejimde, üreticilere
üretilmesi gereken metaların cinsini ve miktarını gösterecek
hiçbir organ yoktur ve böyle bir organ olamaz da. Üreticiler
ve işletmeler, kendi üretimlerini, başka işletmelerle ve
tüketicilerle uyumlu hale getiremezler. Anarşi işte buradadır,
yani plansız, düzensiz bir üretim yapılmasındadır.
Daha iyi üretim ve pazarlama koşulları sağlama uğruna, daha
fazla kar elde etme uğruna, özel üreticiler arasında yürütülen
rekabet ve savaşım, üretimdeki anarşiyi şiddetlendirmektedir.
Üretimde rekabet ve anarşi, özel mülkiyet üzerine kurulan meta
üretiminin yasasıdır. Her üretici --köylü, zanaatçı,
kapitalist (elbette kapitalistin kendisi meta üretmez, ama
pazarda üretici olarak boygösterir)-- meta satışından, mümkün
olan karı sağlamaya çalışır. Ama üretici, üreteceği metadan ne
kadar talep edileceğini önceden doğru olarak kestiremez.
Bildiği yalnızca, o metaya talebin geçen [sayfa 63] sefer
yüksek olduğudur, ve o metadan; olabildiğince çok üretmeye
çalışır. Ama diğer üreticiler de aynı şekilde hareket ederler.
Sonuç: herkesin, kendi mahvına, kendi felaketine çalışmasıdır.
Çok kez, herhangi bir metaın, talebi büyük ölçüde aşan
miktarda üretilmiş olduğu görülür.
Üretim araçlarının özel mülkiyetinin yürürlükte olduğu bir
toplumda üretim nasıl düzenlenir? Değer yasası ile düzenlenir.
Değer Yasası
Değer yasası, meta üretiminin ekonomik yasasıdır; değer
yasasıyla, metaların değişimi, onların üretimleri için
toplumsal bakımdan gerekli-emek miktarına göre gerçekleşir.
Başka bir deyişle, değer yasası, metaların birbirleriyle
değişiminin, bir değere göre yapıldığı anlamına gelir. Bu
demektir ki, değişimi yapılan metalar, eşit miktarda toplumsal
bakımdan gerekli-emek içerirler. Bundan dolayıdır ki, bir
metaın fiyatı (fiyatın, değerin para biçiminde ifadesi
olduğunu anımsayalım) kendi değerine tekabül etmelidir.
Bununla birlikte, gerçekte, arz ve talebin etkisi ile; şu ya
da bu metaın fiyatı, değerinin altında veya üstünde olabilir.
Bilindiği gibi, şu ya da bu meta, pazarda az bulunabilir;
talebin arzdan fazla olması, meta fiyatını daha da yükseltir.
Bunun tersi de olur. Bu olayda, değer yasasının bir rolü
olmadığı kabul edilebilir mi? Hayır. Nasıl olursa olsun, bir
yasanın etkisi ancak, çok sayıda olguların incelenmesiyle
anlaşılabilir.
Herhangi bir metaın uzun bir dönem içindeki fiyatları tahlil
edilirse, artma ve düşmelerin birbirlerini dengeledikleri ve
ortalama fiyatların değer ile uyuştukları görülür.
Üretim araçlarının özel mülkiyeti üzerine kurulmuş olan meta
toplumundaki düzensizliğe, üretim anarşisine karşın, çeşitli
ekonomik dallar arasında, zaman zaman bir denge, ve belli bir
orantı kurulabilir. Meta ekonomisi, bunu, üretimin
düzenleyicisi olarak araya giren ve pazardaki rekabet yoluyla
etkide bulunan değer yasasına borçludur. Engels göstermiştir
[sayfa 64] ki," ... metalarını birbirleriyle değişen bir
üreticiler toplumunda rekabet, meta üretiminin değer yasasını
harekete getirmekle, o koşullar içinde mümkün olan biricik
toplumsal üretim örgütünü ve düzenini sağlar. Bireysel meta
üreticilerinin, toplumun nelere, ne miktarlarda gereksinme
duyup duymadığını görebilmelerini sağlayan tek şey, ürünlerin
değerlerinin altında ya da üstünde fiyat bulmalarıdır."
(Engels, "Birinci Almanca Baskıya Önsöz", K. Marks, Felsefenin
Sefaleti, Ankara 1992, s. 18)
Üretim araçlarının özel mülkiyet şekli üzerine kurulmuş olan
meta üretiminde, değer yasasının etkisi şu şekilde kendini
gösterir:
1- Değer yasası, üretim araçları ve farklı üretim
dalları arasında emek-gücü dağılımını kendiliğinden düzenler.
Toplumsal işbölümü, üretim dalları arasında çok açık bir
oranlılık ister. Bu oranlılığın eksikliği halinde, üretim,
normal olarak, varlığını sürdüremez. Fiyatların değişikliği
ve, sonuç olarak, üretimin daha çok ya da daha az yararlılığı,
üretim araçları ile emeğin şu ya da bu üretim dalına akmasına,
şu ya da bu üretim dalından çekilmesine neden olur.
Bu konuda M. İlin'in Büyük Bir Planın Tarihi adlı yapıtından
çarpıcı ve nükteli bir özet aktarıyoruz: Yazar, değer
yasasının meta üretimini, özellikle kapitalist üretimi nasıl
düzenlediğini benzetmelerle dolu bir üslupla
gösterebilmektedir.
"Mister Fox bir milyon dolara sahip bulunmaktadır. Para pasif
kalmamalıdır. Mister Fox gazetelere başvurur, dostlarına
danışır, sabahtan akşama kentten kente koşan, her tarafı
gözaltında bulunduran ve her taraftan sorup soruşturan ajanlar
tutar. Mister Fox parasını nereye yatırmalı?
"Ensonu, işte sana iş! Şapkalar! İşte yapılması gereken şey!
Şapka satışı iyi gidiyor, bu yüzden insanlar zengin oluyor.
"Artık düşünmeye gerek yok. Mister Fox bir şapka fabrikası
kurdurur.
"Aynı fikir, aynı zamanda, Mister Fox'un da aklına [sayfa 65]
gelmiştir, Mister Krox'un da, ve hatta Mister Nox'un da. Ve
hepsi aynı anda şapka fabrikaları kurarlar.
"Altı ay sonra, ülkede birçok yeni şapkacı dükkanı
görülmektedir. Mağazalar kartonlarla doldurulur. Depolar
kartonlardan taşacak hale gelmiştir. Her yerde tabelalar,
reklamlar, afişler; şapkalar, şapkalar, şapkalar. Ve
fabrikalar tam randımanla çalışmalarını sürdürmektedirler.
"Ve işte ortaya çıkan bu durumu ne M. Fox, ne M. Nox, ne M.
Krox önceden görebilmişlerdi. Halk şapka satın almaz oldu. M.
Nox fiyatları 20 sent, M. Krox 40 sent düşürdü. M. Fox, tek bu
yükten kurtulma uğruna şapkalarını zararına satıyor.
"İşler daha da kötüleşti...
"... Ve birdenbire, stop! M. Fox fabrikasının faaliyetine son
verdi. İki bin işçiye yol verildi, beğendikleri yere
gidebilirler. Ertesi gün M. Nox'un fabrikası durur. Sekiz gün
daha geçer, bütün şapkacılar stop etmişlerdir. Binlerce işçi
boşta kalmıştır. Yeni makineler paslanmaya başlıyor. İşletme
binaları enkazcılara satılmıştır.
"Aradan bir yıl, iki yıl geçti. Nox'tan, Fox ve Krox'tan satın
alınan şapkalar eskidiler. Halk yeniden şapka satın almaya
koşuldu. Mağazalar boşaldı. Tozlu kartonlar yüksek raflardan
çıkarıldı. Şapka yok. Fiyatlar yükseliyor.
"Mister Fox artık yoktur, ama bu kez de bu tatlı işe Mister
Boudl adında bir zat girişir: bir şapka yapımcılığı. Ama aynı
fikir, başka zeki ve becerikli insanların aklına da gelir: M.
Boudl, M.Foudl, ve M. Noudl. Ve tarih yinelenir." (M. İlkin,
Büyük Bir Planın Tarihi, Moskova-Leningrad 1936, s. 7-9.)
2- Değer yasası, özel üreticileri, üretici güçleri
geliştirmeye isteklendirir. Bilindiği gibi, meta değerinin
büyüklüğü, toplumsal bakımdan gerekli-emek tarafından
belirlenir. Avadanlıkları daha yetkin ve emeği daha iyi
örgütleyen üreticiler, metalarını, toplumsal bakımdan gerekli
harcamalara oranla, daha az harcama ile üretirler. Metaların
satışı, toplumsal bakımdan gerekli-emeğe tekabül eden
fiyatlarla yapılır. Bunun sonucu olarak, bu üreticiler
fazladan para alırlar [sayfa 66] ve zenginleşirler. Bu da
başka üreticileri, kendi işletmelerini teknik yönden
yetkinleştirmeye zorlar. Böylece modern teknik izlenir ve
toplumun üretici güçleri de gelişmiş olur.
3- Belirli koşullarda, değer yasasının etkisi, kapitalist
ilişkilerin ortaya çıkışına ve gelişmesine neden olur. Değerin
çevresinde, pazar fiyatlarının kendiliğinden dalgalanması,
ekonomik eşitsizliği ve üreticiler arasında savaşımı
şiddetlendirir. Rekabet, kimi üreticiyi yıkıma ve kimi
üreticiyi ortadan silinip kaybolmaya ve diğer bazılarını da
zenginliğe götürür. Değer yasasının etkisinin sonu,
üreticileri, burjuvazi ve proletarya olarak farklılaşmaya;
sürekli olarak artan toplumsal üretimin bir bölümünün bazı
kapitalistlerin ellerinde toplanmasına, diğer bazılarının da
yıkımına varır.
Metaın Fetiş Niteliği
Daha önce de belirttiğimiz gibi, özü bakımından toplumsal olan
her üreticinin emeği, şeklen özel emek olarak görünür. Emeğin
toplumsal niteliği, üreticiler arasındaki toplumsal bağlar,
üreticilerin birbirine karşılıklı bağımlılıkları, ancak
pazarda, meta değişiminde ortaya çıkar ve kendilerini
gösterirler. Burada, birbirleriyle ilişki kuranlar, sanki
insanlar değil de metalarmış gibi gelir insana. Bu durum
karşısında insanlar arasındaki toplumsal ilişkilere önayak
olan ve insanlar arasındaki toplumsal ilişkileri yorumlayan
metalardır. Üreticilerin ellerinden çıkan nesne bir kez pazara
gelip öteki metalarla ilişkiler kurulunca denilebilir ki
sahibine itaat etmeyen başka bir yaşam sürmeye ve hatta
kaprisli bir yaşama başlar. Örneğin bugün 20 dolara bir çift
ayakkabı ertesi gün yalnızca 15 dolar eder.
Daha ertesi gün ise ayakkabılara el bile süremezsiniz. Bir
süre sonra öyle adamlar çıkar ki, bir çeşit ayakkabının
üzerine heyecanla, nefesleri kesilircesine atılırlar ve onun
için çılgınca para ödemeye hazırdırlar.
Pazarda, metaın sürdüğü bu bağımsız ve rastlansal yaşam,
metaı, kendisine bu özel nitelikleri kazandıran insanlara
[sayfa 67] tamamıyla yabancılaştırır. Orada gerçekte varolan
toplumsal ilişkiler, üretim ilişkileridir. İnsanlar, pazarda,
ancak metalar arasındaki ilişkileri görürler. Aslında insanlar
arasındaki ilişkiler, nesneler arasındaki ilişkilerin
gerisinde maskelenmiş olarak bulunurlar.
Üretim araçlarının özel mülkiyeti üzerine kurulmuş, meta
ekonomisine özgü olan üretim ilişkilerinin bu şekilde
maddeleşmesine Marx, metaın fetiş niteliği adını verir.
Meta üretimi geliştikçe, metaın fetiş niteliği de yayılır ve
yeğinleşir. Paranın ortaya çıkmasıyla bu fetiş nitelik en
gelişkin şekle, para fetişizmi şekline bürünür. "Her şeyi
satın alacağım, der, altın." Ve bu da, insanların gözüne
paranın, altının doğal bir özelliği gibi görünür. Gerçekte
ise, altının bu özelliği, belli toplumsal ilişkilerin, meta
üretimi ilişkilerinin sonucudur.
Metaın fetiş niteliğinin gizi ilk kez, Karl Marx tarafından
açıklandı. Üretim araçlarının özel mülkiyetinin ortadan
kalkmasıyla, metaın fetiş niteliği de kaybolacaktır. |
|
|
|
|
|
|
|