"Dört
aydır Türkiye'yi anahtar deliğinden
görüyoruz. Biz Türkiye’ye boşlukta
kalan milletimize ön ayak olabilmek,
düzeyli bir din eğitimi alıp
Hıristiyan yaklaşımlara karşı
koyabilmek için geldik. Oysa burada
dört duvar arasında kaldık."
Bu
sözler Sovyetler Birliği’nin
bağımsızlık savaşımı veren
Balkarya'dan ülkemize getirilerek,
Kartal’daki Elmalı Yatılı Kuran
Kursu'na yerleştirilen makine
mühendisi Reşit Kurdan ile filoloji
mezunu Abdülkerim Ölmez’e ait.
Reşit Kurdan Moskova'daki İslam
Diyalog Merkezi’nde Başkan Abdülreşit
Budayev'in kendilerine Türkiye’deki
eğitimin üniversite ile enstitü
eğitimi arasında olduğunu ve yeterli
geleceğini öne sürdüğünü, bu nedenle
de Diyanet Vakfı aracılığıyla
Türkiye’ye geldiğini belirterek şöyle
konuşuyor. “Orada güzel bir işim
vardı. Üniversiteyi de bitirmiştim.
İşimi bırakıp, onlara inanıp dinin
derinliklerini, ilahiyatı ve Çin
felsefesini, Hint felsefesini öğrenmek
için geldim. Burada çok güzel insanlar
ve bol kitap var. Ama bu kitapları
okumamız için serbest olmamız
gerekir.”
Reşit, kaldıkları
yerde sadece Zaman gazetesi
okuyabildiklerini ve Atatürk'le ilgili
olarak da Lenin'in bir kopyası olduğu
yolunda düşüncelerin açıklandığını
belirterek "Biz doğrusunu bilmiyoruz"
diye konuşuyor. Bu sırada
Abdülkerim söze atılıyor. Bir odada
14, diğer odada da 10 arkadaşının
balık istifi yaşadıklarını söyleyerek
sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bizim
orada üç ya da dört kişi bir odada
kalır. On dört kişinin kaldığı küçük
bir odada herkes farklı şeyler yapmak
istediği için her zaman sorun oluyor.
Kimisi ışığı yakıp Kuran okumak
isterken bir diğeri uyumaya kalkıyor.
Reşit Türkiye'ye geldikten sonra
kendi konumlarından dahi bilgilerinin
olmadığını, oturma müsaadelerinin
henüz çıkarılmadığını da hatırlatarak
“Burada 24 arkadaşız yarın ne
olacağını bilmiyoruz. Ya bize yarın
geri dönüyorsunuz derlerse ne olacak?
Biz o zaman niye geldik? Neye hizmet
ediyoruz?" diyor.
Reşit ve Abdülkerim
kaldıkları yerin ekmeğini yediklerini
ve onları karalamak gibi bir
düşüncelerinin olmadığını, ancak
beklediklerinin çıkmadığını öne
sürüyorlar. İki genç Balkarlı, kursta
hoca olarak kendilerine eğitim
verenlerin hem çok genç hem de eğitim
olarak yetersiz olduklarını
söylüyorlar. Ahmet Staj ve Adem Nebso
adlı Adige
Özerk Cumhuriyetinden gelen iki Çerkes'in
de kurstan ayrılarak geri döndüklerini
söylüyorlar. Ayrılmalarına gerekçenin
ise kursa haber vermeden akrabalarının
yanlarında birkaç gün kalmaları
gösterilmiş. Reşit Kurdan ve
Abdülkerim Ölmez Balkarya'daki
yaşantılarıyla buradakini şöyle
karşılaştırıyorlar:
"Sporsuz
hayat bizim için zindanda olmak
gibidir. Aç kaldık ama spor yaptık.
Burada duvara konulabilecek bir
barfiks bile yok. Paşabahçe'deki
Dağıstanlı ve Çamlıca'daki Mongol
arkadaşların durumları bizlerinkinden
de kötü. Onlardan da bazıları geri
döndüler. PTT'ye mektup atmaya bile
giderken haber vermek zorunda
kalıyoruz. Biz Kafkasya'dan,
Kazakistan'a 1944'te sürülmüş bir
milletiz. O zaman sadaka yemedik,
şimdi de yemeyiz. Biz Türkiye'deki
kurslara salt Kuran okumak için
başvurmadık. Anladık ki işler çok
farklı. Türkiye ile Asya'daki Türki
cumhuriyetler arasında birer diyalog
konumundayız ve diyaloğumuzu
kültür ve eğitim alanında arttırmak
istiyoruz."
Reşit Kurdan
Türkiye'ye gelmeden önce Türkoloji
konularında araştırmalara meraklı
olduğunu ve Balkarya'daki "Töre" adlı
bir Türkoloji derneğine de üye
olduğunu belirterek çok önemli olarak
nitelediği düşüncelerini şöyle
aktarıyor:
"Balkarya'daki son
kazılarda Türkoloji dalında çığır
açacak yeni bilgiler ele geçti. Bunlar
Rus yetkililer tarafından kontrol
altına alındı ve derneğimize bunu
yayma yasağı getirildi. Yeni kazılarda
İskitlerle ilgili kanıtlar da çıktı.
Bu kazılarda Bulgarların İskitlerin
bir kolu olduğu da ortaya çıktı. Benim
Türkiye'ye gelmek istememin bir nedeni
de bu. Tüm bilgileri ve bazı evrakları
yanımda getirdim. Türkologların
benimle ilişkiye girmelerini
istiyorum, çünkü ben onlara ulaşacak
durumda değilim." Reşit ve
Abdülkerim TC hükümeti ileri
gelenlerine kendilerine ve tüm
soydaşlarına sahip çıkmaları yolunda
çağrı yaparken sözlerini şöyle
tamamlıyorlar:
"Bizi TC
yetkilileri imtihan etsin.
Üniversitelerde ilahiyat, felsefe ve
diğer bilimleri okuyalım, üniversite
yurtlarında daha iyi koşullarda
kendimizi yetiştirelim. Devamlı stres
altında yaşamayalım. Biz Türk'üz
ve Türkiye'den başka kimsemiz yok.
Hastalandığımız zaman doktora
gidemiyoruz. Çünkü paramız yok. Aylık
150 bin lira ile ne yapılır. Ama
öğrenci statüsüne alınırsak en azından
üniversite hastanelerine rahat
gideriz. En önemlisi, biz buraya ilim
ve bilim öğrenmeye geldik. Bizim
elimizden tutsunlar."
|