Günümüz Türk toplumunun önemli bir
unsuru, tarih boyunca da Türklerle
daima ilişkili olmalarına rağmen,
Çerkesler hakkında yeterli bilginin
olmadığı, bilinenlerin de çoğunlukla
yanlış olduğu yerler arasında Türkiye
de vardır.
Çerkes, Karadeniz
kıyılarından Hazar Denizine uzanan
Kuzey Kafkasya'nın otokton veya 1500
yıl öncesinden günümüze otoktonlaşmış
halkları için Araplar, Batılılar ve
Türklerce kullanılan müşterek bir
addır. Hiçbir halk kendi dilinde
Çerkes adını kullanmaz.
Kafkasya eskiden beri çok sayıda dilin
konuşulduğu bir bölge olarak bilinir.
Çerkes grubunu oluşturan Kuzey
Kafkasyalılar da, 10 ayrı lisan ve
bunların çeşitli lehçelerini
konuşurlar. Ayrı diller konuşan Çerkes
toplumlarını güçlü biçimde
birleştiren, onları önemli ölçüde
üniform haline getiren unsur ortak
gelenek ve töreleri, benzer sosyal
yapıları, özgün ve köklü
kültürleriyle, bunların oluşturduğu
diğer toplumlardan ayırıcı
özelliklerdir. Karadeniz kıyısındaki
Abaza ile, yüzlerce kilometre
kuzeydeki Karaçay, Adige,
doğudaki Asetin, Çeçen, Hazar
kıyılarındaki Avar ve diğerleri,
tamamen ayrı diller konuşur, ancak bin
yıldan beri aynı elbiseyi giyer, aynı
toplum kurallarına bağlıdır,
çocuklarını benzer şekilde terbiye
eder, eğitir, aynı şekilde ata benci,
en ufak figür değişikliği olmadan aynı
şekilde dans
eder.
Çerkesler, dil
ayrılığını aşan ortak sosyo-kültürel
değerlerinin üstünlüğüne inanırlar. Bu
inançlarının doğruluğunu, 19. yüzyılda
Ruslar tarafından aralarına
yerleştirilen Kazak ve Ermeni
gruplarını da Çerkes geleneğine
uydurmak suretiyle ispatlamışlardır.
Batılılar tarafından, "değişik, ancak
uygar bir toplum" olarak
nitelendirilirler.
Çerkes
gruplarından Adige,
Abaza, Wubıh, Lezgi, Çeçen, Avar ve
başka bazı Dağıstanlı gruplar, bir
görüşe göre, Kafkas dil grubunun kuzey
bölümünü oluşturan, birbiriyle akraba
ayrı diller konuşurlar. Daha yeni bir
başka görüşe göre de, bu diller,
günümüzden 14.000 yıl önce ortaya
çıktığı varsayılan ve uzmanlarınca
Dene-Kafkasça olarak adlandırılan bir
proto-proto dilden türemişlerdir.
Bağlantılı oldukları diğer diller,
Kuzeybatı Amerika yerlilerinin, eski
Sibiryalıların dilleriyle, eski
Yenisey, Tibet-Çin dilleridir.
Çerkes gruplarından Karaçay ve
Balkarlar Türkik dil konuşurlar. Prof.
N. Marr, Karaçayların Türkleşmiş
Kafkasya Yafesîleri olduklarını iddia
eder. Miller ise, Karaçay ve
Balkarları Hun-Türk İmparatorluğunun
yıkılmasından sonra meydana gelen
Kafkasya Bulgarlarının temsilcileri
olarak görür. Karaçay ve Balkarlar,
Kuzey Kafkasya’nın dağlık bölgesinin
1500 yıl öncesinden bu yana
yerlileşmiş halkı olarak bilinir ve
tarihi gelişmeleri komşu Çerkes
kabileleriyle birlikte düşünülmedir.
Çerkes gruplarından Oset-Asetinler
ve Laklar, Hint-Avrupa grubundan
diller konuşurlar. Asetinlerin,
tarihin ünlü, büyük kavmi Alanların
temsilcileri oldukları kabul edilir.
Kuzey Kafkasya'da Çeçenler ile
Adige-Kabardeyler
arasındaki varlıkları 1500 yıldan daha
eski bir geçmişe uzanır.
Çerkeslerin sosyo-kültürel
özellikleri, yalnızca dil ve menşe
farklılıklarını değil, büyük ölçüde
din farklılıklarını da aşabilmiştir.
Kuzey Kafkasya'ya Hıristiyanlık ve
Musevilik 4. yüzyılda, Müslümanlık ise
Halife Hazreti Ömer zamanında 7.
yüzyılda ulaşmış ve doğudan batıya
yayılmaya başlamıştı. 16. yüzyılda
Çerkeslerin büyük kısmı Müslüman,
azınlık bölümüyse Hıristiyan’dı. Gerek
Müslüman, gerekse Hıristiyan
Çerkesler, din farklılığını aralarında
ayrılma konusu haline getirmemişler,
dinleri ortak sosyo-kültürel
değerlerinde farklılaşmaya yolaçmadan
kabullenmişlerdir. Bu hal Çerkeslerde
din konusuna yüzeysel olarak bakanları
bazen kararsızlığa da sevketmiştir.
İslam Liderliğinin Mısır'a
İntikali ve Memlük Devleti'nin
Kurulması
İslamiyet’in
yayılmasında siyasi-askeri
yöntemlerden büyük ölçüde
yararlanıldığı ve dört halife
döneminden sonra, siyasi-askeri
liderliğin sırasıyla Emevilere,
Abbasilere, kısa bir dönem için
Selçuklulara ve Abbasilerin
zayıflamasından sonra, Mısır'ı merkez
yapan Eyyübilere geçtiği malûmdur.
Eyyubilerin de kısa süren
egemenliklerinden sonra, 1250 yılında,
İslâm’ın merkezi haline gelmiş bulunan
Mısır'da Memlük Devletinin kurulduğu,
Moğolların Abbasî Devletine son
vermeleri üzerine, 1258 yılında
Halifeliğin de Memlük Devletinin
himayesine girip Mısır'a taşındığı,
tarihi gerçeklerdir.
Klâsik
tarih bilgimize göre, Memlük Devleti,
1250 yılından Osmanlılar tarafından
ortadan kaldırıldığı 1517 yılına
kadar, hilâfetin de koruyucusu olarak,
Hicaz, Arabistan, Mısır, Suriye, Irak,
Güneydoğu Anadolu'yu içine alan İslâm
âleminin büyük kısmına egemen olmuş,
İslâm âleminin lider devleti olarak
varlığını sürdürmüş, 1517'de liderlik
Osmanlılara geçmiştir. Yeni klâsik
bilgilere göre, Memlük Devleti
1250'den 1387'ye kadar Türkler
tarafından, 1387'den 1517'ye kadar
Çerkesler tarafından yönetilmiştir. Bu
sebeple, Türk Memlükları ve Çerkes
Memlukları olarak iki dönem
yaşamıştır.
1250 yılında
Devleti kuranlar ise, Eyyubiler
tarafından devlet hizmetlerinde
kullanılmak üzere Karadeniz kuzeyinden
Kıpçak illerinden devşirilmiş Türk ve
Çerkes kölelerdir.
Türk
kaynaklarında devşirme sahası olarak
Kıpçak illeri gösterildiği halde, Batı
kaynaklarında Memlük Devletini
kuranların tamamen Kafkasyalı olduğu
ifade edilmektedir. Mesela,
Encyclopedia Americana'daki ifade
şudur: "Mamelukes in Egypt, slaves
from the Caucasian countries who from
menial offices were advanced to
dignities of state".*
Öte
taraftan, Memluk devletini kuran
Bahriye Memlukları arasında Alanların
da bulunduğu Türk ve Batı
kaynaklarında kabul edilmektedir.
Kuruluş tarihine göre, bunların,
Kafkasya'da yerleşik Alanlardan
(Oset-Asetinler) başkası olması mümkün
değildir. Bahriye Memluklarından kısa
bir süre sonra ortaya çıkan Burciye
Memluklarının Çerkes olduğu ve
saltanatın onlara geçmesinden çok önce
Mısır'da etkin olmaya başladıkları
hususunda Türk ve Batı kaynakları
beraberdir. Çerkesler Kafkasyalıdır.
Bu durumda, Memlukların tamamının
Kafkasyalı olduğu yolundaki Batı
kaynaklarına daha çok güvenmek
gerektiği açıktır.
Türk
Memlükları adı verilen grupta
Kıpçaklar değil, yukarıda açıklandığı
üzere, Kafkasya'da 4. yüzyıldan
itibaren yerleşik olan ve Çerkes
halkları arasında yeralan, Türkik dil
konuşan Karaçaylar ve Balkarlar olmak
gerekir.
Batı kaynaklarına
göre, Memlükların ilk sultanı Kutuz,
ikincisi Bibers'tir. Bibers adı
Kafkasyalı Adığelerin bugün de
kullanmakta oldukları bir addır.
Biz, batı kaynaklarını esas almak
suretiyle, Memluk Devletini kuranların
tamamen Kuzey Kafkasyalı ve Türkik,
Indo-Eropean, Kafkas dillerini konuşan
Çerkes gruplarından olmaları gerektiği
sonucuna varmaktayız.
Memlük Devletini Devşirmeler mi Yoksa,
Moğol İstilası Yüzünden Kafkasya'dan
Mısır'a Giden Göçmenler mi Kurdu?
Memlük Devleti'nin 267 yıl
süren varlığı boyunca, şaşırtıcı yönü,
devşirme yoluyla Mısır'a getirildiği
söylenen grupların tamamen kendi
kültür, gelenek ve özelliklerini
korumaları, devleti kendi menşelerine
ait usullerle yönetmeleridir. Devşirme
kadroların bunu
gerçekleştirebilecekleri çok
şüphelidir. Osmanlı Devleti de uzun
süre devşirme kadrolarca yönetilmiş,
ancak devşirmeler tamamen
Osmanlılaşmışlar, kendi özelliklerini
sürdürmemişlerdir.
Klasik
tarihin bu tezi, Çerkes menkıbeleriyle
ters düşmektedir. Günümüze ulaşan ve
yazılı tarihle de doğrulanan Çerkes
menkıbelerine göre, Moğollar, 1223
yılında Kafkasya'ya ulaşmışlar,
Çerkeslerle Moğol orduları çok çetin
ve kanlı harpler yapmışlardır.
Çerkesler yenilmiş, Kafkasya'dan ilk
büyük toplu göç Moğol istilası üzerine
gerçekleşmiştir. Hıristiyan olan
Çerkesler Batı Avrupa yönünde
göçerlerken, Müslüman Çerkesler de,
toplu halde, Müslümanlığın merkezi
haline gelmiş olan Mısır'a
göçmüşlerdir. Dönem, İslam alemi
için karanlık, bir taraftan Moğolların
tüm İslam alemini istila etmek üzere
bulunduğu, diğer taraftan Haçlı
seferleri sonuçlarının yaşandığı
dönemdir. İlamın varlığını sürdürmesi
için yeni güce ihtiyaç vardır.
Eyyubiler muhtaç olunan yeni gücü,
Kıpçak illerinden devşirme suretiyle
değil, Moğol istilası üzerine toplu
olarak Kafkasya'dan Mısır'a göçmüş,
Türkçe dahil, değişik diller konuşan
ve askerlik yetenekleri olan göçmen
Çerkesleri kullanarak elde
etmişlerdir.
Bu nedenle,
göçmenlerin kurdukları devlete Memlük
Devleti denmesi de yanlıştır. Daha
doğru ad "Mısır Çerkes Devleti" olmak
gerekir. Devlet yönetiminde uygulanan
"sultanın seçimle tayini, Devletin
merkeziyetçi usulle değil, bölgesel
özerklikleri koruyan federatif sistem
benzeri" bir usulle yönetilmesi, Kuzey
Kafkasya'daki "bağımsız halklar
bütünlüğü" olgusuna uygun düşmektedir.
Memlük Devleti Dönemi,
İslam Aleminin Yönetiminde Başarılı
Bir Dönemdir
Klasik tarih
kaynakları, Memlük Devleti ordularının
yakın doğu tarihinde en önemli rolü
oynadığı ve tarihin gidişini
değiştirdiğinde hemfikirdirler.
İslam âleminin Moğol istilasından
kurtarılması Memlükların eseridir.
Haçlı seferleri sonunda Avrupalıların
Doğu Akdeniz kıyılarındaki
egemenliklerine ve kurdukları
devletlere son verilmesi Memlükların
çabasıyla gerçekleşmiştir.
Moğol-Avrupa ittifakına karşı İslâm
âlemi başarıyla korunmuştur.
İslam aleminde federatif ve oldukça
demokratik bir yönetim, Memlüklar
döneminde gerçekleşmiştir. Hilafet
siyasi otoritenin dışında tutulmuştur.
Memlük döneminde İslam alemi refaha
ulaşmış, İslam uygarlığı son olarak
gelişmesini sürdürmüştür. Edebiyat,
mimari ve diğer sanatlar üstün bir
gelişme göstermiştir.
Encyclopedia Americana'daki ifadeyle
"The Mameluke sultans were, on the
whole, able rulers, and raised Egypt
to great prosperity. They were also
patrons of literature, architecture
and other arts."**
Sonuç:
Memlük Devleti,
İslam tarihinin en zor döneminde,
İslâm aleminin liderliğini yürütmüş,
İslâm ülkelerini Moğol istilâsından
korumak, Haçlı işgallerine son vermek
ve Moğol-Avrupa ittifakını caydırmak
suretiyle, tarihin gidişini
değiştirmiş en önemli ve büyük İslâm
Devletlerinden birisidir. Memlükler
dönemi, ayrıca, İslâm âleminin en
müreffeh ve olduğunca demokratik
şartlarla yönetildiği dönemidir.
Memlük devletinin Kıpçak
illerinden toplanan köleler tarafından
değil, 1223'te Kuzey Kafkasya'daki
Moğol istilâsı üzerine Kafkasya'dan
topluca Mısır'a göç etmiş Çerkes
halkları tarafından kurulmuş olduğu,
Batılı kaynaklar yanında Çerkes
menkıbeleriyle de doğrulanan ve
mantığa, idrake daha uygun olan diğer
bir görüştür.
Memlüklar,
Mısır'da 267 yıl süren egemenlik
dönemlerinin sonuna doğru da
Çerkesliklerini öylesine
sürdürmüşlerdir ki, Mısır'da yerleşmiş
olanlar arasında Sultan seçemedikleri
zaman, Kafkasya'dan uygun gördükleri
ve o zamana kadar Mısır'a hiç gelmemiş
bir Çerkes'i
Sultan seçmişlerdir. Sultan
Muhammet'ten sonra 1498'de tahta geçen
dayısı Kansav-I Mısır'a Kafkasya'dan,
ilk defa sultan seçilmesi üzerine
gelmiştir.
Memlüklar döneminde,
devlet yönetiminde tamamen Çerkes
gelenekleri hâkim olmuştur. Devşirme
kadroların böyle bir şahsiyet
göstermeleri mümkün değildir.
Ridaniye'de 1517'de
yapılan Osmanlı-Memlük harbi,
Tanrı'nın İslâm liderliğine,
Çerkeslerin yerine Osmanlıları tensip
ettiği bir tarih noktasında cereyan
etmiş, Osmanlı ordusu, Sina çölünü
emsali 40 yılda bir görülen yağmur
nedeniyle kolaylıkla geçmiş, büyük
harp ustası Yavuz Selim Çerkeslerin
komutasındaki bütün Arap kumandan ve
askerlerini önceden Osmanlı tarafına
çekmiş, Arapların cepheden toplu
olarak çekilmesi üzerine, 150
bin kişilik Osmanlı gücü
karşısında 8 bin
Çerkes süvarisi kalmıştır. Cephede
yalnız kalan Çerkesler, Osmanlı
ordusuna hücum edip yarmışlar ve
karargâhı işgal etmişlerdir. O sırada
Yavuz karargâhtan geri çekilmiş ve
yerine sadrazam Sinan Paşa’yı
bırakmıştır. Çerkesler Yavuz
zannettikleri Sinan Paşa’yı ve
karargahta bulunan diğer komutanları
öldürdükten sonra, geldikleri gibi
geri çekilmişlerdir. Geriden
kuvvetlerini tekrar toplayan Yavuz da,
harbi kazandıklarını sanan ve
tedbirsiz halde dinlemekte olan Çerkes
kuvvetlerini kolayca imha etmiştir.
Yavuz'un "Mısır'ı aldık, ama
Sinan'ı kaybettik" sözü, Sinan
Paşa’nın bu şekilde öldürülmüş
olmasındandır.
Ridaniye savaşı,
İslam aleminde 267 yıl süren Çerkes
liderliği dönemine son vermiş, İslam
liderliğini ve hilafetin Osmanlılar'a
geçmesini sağlamıştır. *Kafkas
ülkelerinden gelme köleler olan,
Mısır'daki Memlüklar ayak
hizmetlerinden devletin
saygın makamlarına
yükselmişlerdir.
**Memlük
sultanları, genelde, yetenekli
hükümdarlardı ve Mısır'ı büyük bir
zenginliğe eriştirmişlerdi. Aynı
zamanda, edebiyatın, mimarinin ve
diğer sanatların koruyucuları
olmuşlardı.
|