Yeryüzünde ana dilini konuşabilen son
Wubıh Tevfik Esenç, Fransız dil
bilimci Dumezil ile yaptığı ortak
çalışma sonunda bir sözlük hazırladı.
Wubıhlar bir zamanlar Kafkasya'nın
en savaşçı kabilesiydi. Zamanla yok
olup gittiler; haritadan silindiler.
Konuştukları ana dilleri Wubıhca da
ölümün pençesinde, dünyada yalnızca
bir Wubıh'ın yorgun gırtlağında can
buluyor bu dil... Manyas'ın Hacı Osman
köyünden 82 yaşında Tevfik Esenç,
"Wubıhların sonuncusu". "Bir dilin
kaybolması, bir ırkın, bir milletin
kaybolmasıdır. Dünyada bir bu köşede
ben kaldım, Wubıhca konuşan. Başka
kimse yok. Dilimin kaybolmasını
istemiyorum" diyerek duyduğu acıyı
dile getiriyor.
Tevfik Esenç
bir köylü. Ama köyünün sınırlarını
kendi çabasıyla aşabilmiş, insanlığa
Wubıhca’yı armağan edip, dilini kayıp
diller arasından çekip çıkarmaya
çalışmış bir "dil bilimci" aynı
zamanda. Dünyaca ünlü Fransız din
tarihçisi ve dil bilimcisi Georges
Dumezil'in, "Benim için o bir
meslektaştır", "Wubıh Akademisi'ni
temsil etmektedir" demesi hiç de
boşuna değildi. 40 dili ana dili gibi
konuşan Dumezil, Wubıhca'yı da zapt
etmek için Manyas yollarına düşmüştü.
1954 yılıydı, Hacı Osman muhtarı
Tevfik Esenç ile karşılaştığında.
Nasıl güzel konuşuyordu Wubıhca'yı!
Dumezil, aynen "Yaa, sen benimle
çalışsana " önerisinde bulundu. O da
hemen kabul etti. Bir dil daha ölüp
gidiyordu ve Dumezil, Esenç'in
rehberliğinde bu dili diriltmeye
başlamış, bir cerrah titizliğiyle işe
koyulmuştu. Esenç'in güçlü
belleğindekileri kâğıda döküyordu.
Yıllar süren çalışma sonucu ikisinin
imzasını taşıyan "Wubıhca'nın Fiileri"
adlı yapıt ortaya çıktı.
Dile
kolay, tam 30 yıl bir dilin
labirentlerinde dolaşıp durmuşlar,
dünyada artık iki kişinin vakıf olduğu
bir dilde sohbetler yapmışlardı. İş
ilişkileri dostluğa, çalışmaları
tutkuya dönüşmüştü. Dumezil, "Söylemek
gerekir ki, dikkat çekecek derecede
zeki bir adam. Ne dilsel, ne edebi
eğitimi olmamasına rağmen sorunları
hemen kavramakta. Onunla çalışmak bir
sevinç kaynağı" diyordu Esenç için.
Bir kabilenin yok oluşu. Ama
sonunda Dumezil de onu bırakıp gitti
dünyadan. Tıpkı dedesi, babası annesi
gibi... Artık Wubıhca konuşacak
kimsesi de kalmamıştı. Önünde
yıllarını verdiği bir kitap vardı
şimdi. Her yaprağı çevirişte, her bir
kelime onu geçmişe çağırıyordu.
Çocuktu. Başını okşayarak ona "Hurub",
yani topaç diye seslenen dedesi... Bu
mağrur Çerkes’in onu Wubıhları anlatan
ağır, tok sesi. Bir Çerkez kabilesi
olan Wubıhlar savaşmayı, ata binmeyi,
silah kullanmayı ve de dağları
severlerdi. Ama sürekli Çarlık
Rusya'sının istilasına uğradılar.
Talan oldular. Sayıları azaldı.
Sonunda komşuları Abzeghlerin dilini
konuşmak kararını aldılar... Ve bir
gün birkaç bin Wubıh bu sisli dağları
terk edip, 1864 yılında Osmanlı
topraklarına sığındılar... Her Osmanlı
savaşında da oğullarını kaybettiler.
Kanları karıştı. Abzegh gelinler
aldılar. Lâkaşhüe, yani yürüyen beyaz
tavşan adını verdikleri Kafkasya'daki
köyleri bir düştü artık. İleri görüşlü
dedesi, sanki başlarına geleceği
biliyormuş gibi torununu Wubıhca’nın
zengin dünyasında yoğurdu. 82'si
sessiz, 3'ü sesli, dünyanın fonem
bakımından en zengin ve de en zor
dillerinden olan Wubıhca'yı, onun
belliğine kazıdı. Esenç "Wubıhca
masallar, efsanelerle büyüdüm. Köyün
ilkokuluna başladığımda Türkçe'yi
öğrendim" diyor.
Evet gün geldi
Wubıhların yaşadığı Hacı Osman
köyünde, anası babası Wubıh olan beş
altı hane kaldı. O evlerde bile
Wubıhca konuşulmaz oldu. Koskoca köyde
bir tek Esenç, dedesinin ona verdiği
"gizli görevi" sürdürüyor, dilini
unutmamakta direniyordu. İhtiyarlar da
göçüp gidince bir o kaldı.
Cereyana kapılınca
Diyor
ki: "Dumezil ölene kadar bu işle
uğraştı. Bende ölene kadar bu işle
uğraşacağım. İçimden bir itme, bir ses
bu işi yapacaksın dedi. Öyle başladım
dilimi kurtarma işine. Bana hiç iyi
yapıyorsun diyen olmadı. Ama ben bir
kere o cereyana kapılmışım. Bunca yıl
nasıl devam etti ben de bilmiyorum.
Giderek daha fazla heyecan duydum.
Bildiklerimi anlatayım istedim.
Dumezil olmasa belki ben de diğerleri
gibi ana lisanımı unutup gidecektim.
Şimdiye kadar dilimi dünyaya bırakmak
için uğraştım. İnşallah insanlar,
içinde bir şeyler bulurlar." Artık,
Esenç, Dumezil'den sonra onun
asistanına, bugün dünyaca ünlü
Kafkasolog Georges Charachidze'ye
rehberlik ediyor, dilinin
inceliklerini ona öğretiyor.
Manyas'tan Paris'e
İlk kez 1959 yılında Paris'e
Dumezil'in davetlisi olarak gidiyordu
Esenç. Dünyanın dört bir yanından dil
bilimciler onunla tanışmaya, bu "son
Wubıh" ı görmeye gelmişlerdi. Wubıhca
nasıl bir dildi? Gırtlağındaki
hareketler nasıldı? Acaba ses
tellerinde ne tür titreşimler
oluyordu? Tüm bunların filmini
çekebilirler miydi? Evet, hepsini
bilim adına kabul etti. Filmler
çekildi, sesi plaklara kaydedildi.
Dumezil'in keşfettiği bu "müthiş
bellek" Norveçli dil bilimci Hans
Voght'un da ilgisini çekti. Esenç ona
da yardımcı oldu ve Voght Wubıhca bir
sözlük hazırladı. Osla'ya davet
edildi. Paris'teki işlemler orada da
aynen tekrarlandı.
Artık her
yıl bir-iki ayını Paris'te
geçiriyordu. Ama bugün yorgun, bir
yere gidecek gücü kalmadı. Hatta zar
zor konuşuyor. Bundan böyle
Charachidze, her yaz onunla çalışmak
için Manyas'a geliyor. Günlerce masaya
kapanıyorlar. Nefesi tükense, gırtlağı
yorulsa da "son sesleri" çıkartıyor ve
ana dilinde konuşmanın tadını yaşıyor.
Çalışmaya bir türlü dur durak demiyor.
Kış gelince, İstanbul'da bu kez de bir
Türk dil bilimciye Boğaziçi
Üniversitesi'nden Sumru Özsoy'a
Wubıhca'yı öğretiyor. "Amacım yeni bir
araştırmacıya yardımcı olmak" diyor.
Esenç'lerin kapısı 87 yazında bu
kez farklı bir nedenle çalındı: Genç
bir sinemacı İsmet Arasan, "Wubıhların
serüvenini, Esenç'in trajik konumunu
sinemada bir ürperti olarak yaşatmak
ve onun hayatının hüznünü başka
insanlara bulaştırmak" için Esenç ile
el ele verdi, bir belgesel film çekti.
82'lik delikanlı tıpkı dil
çalışmasında olduğu gibi filmde de
büyük bir titizlikle çalıştı. "Son
Sesler" adlı filmin, 1-15 mart
tarihleri arasında Paris'te
gerçekleşecek Cinema du Reel
Festivali'nde finale kalmış olması,
Türkiye'nin yarışmada ilk kez bu
filmle temsil edilmesi Esenç'i çok
heyecanlandırıyor. Çabasının geniş
kitlelere ulaşmasının sevinci içinde.
Ama kalbi artık bu tür heyecanlara
dayanamayacak kadar yorgun.
|