KAFKASYA BİR HALKLAR MOZAYİĞİ
Gencay Şaylan
Cumhuriyet, 11 Mart 1990
                         
...................
 
...................

Sovyetler Birliği'ndeki Kafkasya bölgesi, öteden beri hem coğrafi konumu, hem zengin petrol yatakları, hem de çeşitli din ve milletlere mensup insanlarının varlığıyla dünya kamuoyunun ilgisini çekiyor.

Günümüzde, özellikle etnik çatışmalar ve Sovyetler Birliği'ndeki cumhuriyetlerin bağımsızlık talebi konularında öne çıkan Kafkasya bölgesi, sınır ortaklığı, din ve dil ortaklıkları, yaşanan tarih ve etnolojik açılardan Türkiye'yi de yakından ilgilendiriyor.

Eğitim Servisi Şefimiz Gencay Şaylan, Prof. Dr. İlber Ortaylı ile Kafkasya'nın dünü ve bugünü üzerine konuştu.

Gencay Şaylan: Sayın Ortaylı, isterseniz önce Kafkasya'nın toplumsal yapısı üzerinde duralım. İlk bakışta Kafkasya, Lübnan ya da Makedonya'ya benziyor. Göreli olarak ufak bir alan üzerinde çok sayıda etnik grup ve halklar yaşıyor, yönetsel açıdan da üç büyük Sovyet Cumhuriyeti, Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan var. Siz bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlber Ortaylı: Kafkasya'yı Lübnan'a benzetmek ilk bakışta kolay; ama aslında böyle bir benzetme pek geçerli olmaz. Kafkasya, her şeyden önce bir diller ve milletler mozaiği. Mitolojideki "Kaf Dağı" Kafkasya. Kuzeyde Kuban nehri, güneyde Aras nehri Kafkasya'nın bölgesel sınırlarını belirtiyor. Kafkas dağlan da kuzeyden güneye bölgeyi ikiye ayırıyor; Kafkas dağlarının kuzeyinde kalan kesim Kuzey Kafkasya, güneyinde kalan kesim ise Güney Kafkasya olarak adlandırılıyor. Araplar buraya Maverai Kafkasya, Avrupalılar Trans Kafkasya, Ruslar da Zakafkasya diyorlar. Üç önemli birlik cumhuriyetinin yer aldığı bölge işte bu Güney Kafkasya'dır.

Bu üç cumhuriyet içinde Azarbaycan, topraklarının bütünü ile bir Sovyet Cumhuriyeti oluşturmaktadır. Gürcistan Cumhuriyeti içinde iki tane özerk cumhuriyet vardır. Abhaziya, yani bizim Abaza dediğimiz bölge ve sınır komşumuz Acaristan. Hemen sınırın yanındaki Batum, Acaristan'ın başkentidir. Azerbaycan, araya giren bir Ermeni koridoru ile bölünmüştür. İran-Türk sınırındaki Nahcivan ile özerk vilayet statüsüne sahip Dağlık Karabağ da Azerbaycan toprağıdır.

1936 Anayasası ile oluşturulan Sovyetler Birliği yönetim yapısı, bilindiği gibi birlik cumhuriyetler, özerk cumhuriyetler ve özerk bölge ya da vilayetler olarak sıralanmaktadır. Bu yapı, ana hatları ile günümüzde de varlığını sürdürmektedir ve bugüne kadar işlemiştir. Ama yine bildiğimiz gibi mevcut statü ve ilişkiler bazı sorunlara yol açmış gözükmektedir.

Gencay Şaylan: Kuzey Kafkasya, etnolojik ve lengüstik açıdan Güney Kafkasya'dan farklı mı?
İlber Ortaylı:
Kuzey Kafkasya'da bir sürü otonom bölge, özerk cumhuriyet var. Bunların hepsi Rusya Sovyet Sosyalist Federal Cumhuriyeti'ne bağlıdır. Kuzey Osetia Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Çeçen-İnguş Özerk Sosyalist Cumhuriyeti, Dağıstan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Kabardey-Balkar Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Karaçay Özerk Bölgesi, Çerkes Özerk Sovyet Sosyalist Bölgesi ve Federatif Rusya'ya bağlı Kuzey Kafkasya ülkeleridir.

Gencay Şaylan: Sayın Ortaylı, bunların hepsi etnik açıdan farklı ve özgün toplumlar mıdır?
İlber Ortaylı:
Yukarıda da değindiğimiz gibi Kafkasya, karmaşık bir etnik mozaik manzarası göstermektedir, örneğin Gürcistan Cumhuriyeti'nin nüfusu 5.5 milyondur. Bunların 3.5-4 milyonu Gürcüdür, gerisi Abhazlar gibi farklı etnik Kafkas halklarından oluşmaktadır. Azerbaycan'da, Dağlık Karabağ bölgesinde Ermeniler yaşar. Ermenistan ise etnik açıdan oldukça homojendir. Kafkasya'da çok sayıda dil konuşulmaktadır. Bunların bir kısmı, semitik, aryen yani İndo-Avrupa, Finno-Urgik ya da Altayik ya da Türkik dillere girmeyen dillerdir. Örneğin bugünkü Gürcüce büyük Mengrelik dil grubu böyledir. Kafkasya'da konuşulan bir büyük dil grubu da Türkik dilleridir. Azerbaycan dışında, Karaçay - Balkar bölgesinde, Dağıstan'da Türkik dilleri konuşulmaktadır. Örneğin Dağıstan'da konuşulan Kumukça bizim dil reformu üzerinde etkili olmuş, bu dilden bir sürü sözcük alınmıştır. Kafkasya'da konuşulan aryen diller, sadece Ermenice ve Osetçe'dir.

Kafkasya'nın dil yapısını ve etnolojisini incelemek bugünkü filolojinin ulaşamadığı bir alandır. Bu dillerin bugün Avrupa'da uzantıları olabilir. Örneğin Baksça, Avnavutça bu dillerle bağlantılı olabilir. Tarihte kaybolmuş dillerin de bu dillerle bağlantıları olabilir. Kafkasya öyle bir bölgedir ki buradan çıkan bir kısım halklar etrafa yayılmış ya da kuzeyden gelen bir takım halklar da buraya yerleşmişlerdir.

Birbirine çok yakın yerlerde farklı dillerin konuşulması bunu kanıtlamaktadır. Ayrıcı diller kendi içlerinde alt kategorilere de ayrılmaktadır, örneğin Gürcücenin bir sürü alt dalı vardır. Gerçekten bütün bunları incelemek neredeyse filolojinin dışına çıktı. Nitekim 1930'ların ünlü filologu Nikolai Mar'ın bu bölgeden çıkması rastlantı değildir.

Gencay Şaylan: Efendim biraz da Kafkasya'nın yakın tarihi üzerinde duralım. Rus Çarlığı'nın egemenliği altına girmeden önce Kafkasya'da nasıl bir siyası yapı vardı, Rus Çarlığının bölgeyi ele geçirmesi nasıl bir etkileşim yarattı?
İlber Ortaylı:
Tarih açısından çok ilginç bir durum var. Eski bir İran etkisinden söz etmek mümkün. Milli diller de hızla gelişmiş, örneğin Gürcüce ve Ermenice yaklaşık olarak 5. yüzyıldan beri kendi alfabeleri ile yazılıyor. Milli kiliseler de çok erkenden oluşmuş. Ortaçağlarda büyük bir Gürcistan Krallığı var, zaman zaman bu krallık çok güçlü hale gelmiş. Kuzey Anadolu'ya bile girmiş, zaman zaman da zayıflamıştır. 1773 yılında II. Katerina Gürcistan Krallığı ile bir himaye anlaşması yapmış ve 1801 yılında da Gürcistan Çarlık tarafından ilhak edilmiştir. 19 ve 20. yüzyıllarda da Ermenilerin etkinliği artmıştır. Öreğin Dağlık Karabağ bölgesinde Ermeni yerleşmesi de bu dönemde olmuştur. Sözü edilen Ermeni göç hareketinin günümüzde ne tür sorunlara yol açtığı görülmektedir.

Gencay Şaylan: Acaba bu Ermeni göç ve yerleşmelerinin Çarlığın yöreyi kontrol politikaları ile ilgisi olabilir mi?
İlber Ortaylı:
Tabii bunu böyle yorumlamak mümkün. Bilindiği gibi bir bölgeye yeni gruplar yerleştirmek tipik bir ekonomik ve politik kontrol girişimidir. Nitekim Kafkasya'ya çok sayıda Rus ve Ukraynalı göçmen de getirilmiştir. Böylece ortaya karmaşık bir yapı çıkmıştır. Örneğin Erivan, yakın zamanlara kadar Azerbaycanlıların çoğunlukta olduğu bir şehirdi. Bazı yerlerde de Ruslar ya da Ukraynalılar üçte ikiye yakın çoğunluk haline gelmişlerdir. Aslında nüfus hareketleri Kafkasya’da devamlılık gösterir ve bu bölgeye renklilik vermektedir. Kafkasya'nın ortak dili bir zamanlar Türk dil grubuna giren dillerdi, sonra Rusça olmuştur. Ama çeşitli dalları ile Türkçe hâla çok yaygın bir dildir.

Kafkasya'daki devletçikler, İran, Osmanlı İmparatorluğu ve Rus Çarlığı arasında kalmakla beraber uzun süre devamlılıklarını korumuşlardır.
Örneğin Gürcülerin 15. yüzyıldan sonra Osmanlılara ve Safevilere karşı 108 çarpışma yaptıkları bilinmektedir. 18. yüzyılın sonlarından itibaren de Rusya Kafkasya'ya girmeye başlamıştır, ancak bu pek kolay olmamıştır. Çarlık, özellikle Azerbaycan ile çok mücadele etmek zorunda kalmıştır. II. Katerina'nın generali Titziyanov, Azerbaycan hanlıklarını, Nahcivan’ı, Gence'yi, Seki'yi, Karabağ'ı, Bakır Derbent’i, Erivan'ı Rus topraklarına katmayı başaran komutan olarak tanınmaktadır. 19. yüzyılın ortalarında Dağıstan'da patlayan Şeyh Şamil ayaklanması, "Müridizm" adı verilen bir inanç temelinden kaynaklanmıştır ve bu büyük isyan derhal Azerbaycan'da da etkilerini göstermiştir. Bilindiği gibi bu isyan sonunda Ruslar bir ölçüde gerilemek zorunda kalmış, ancak 19. yüzyılın ikinci yarısında bu bölgede tam anlamı ile egemenliğini kurmayı başarabilmiştir. Osmanlılar bir kısım Ermenistan ve Gürcistan topraklarına girmeyi başarmış, ancak hiçbir zaman Azerbaycan'a ulaşamamıştır. Bilindiği gibi Osmanlı ordularının Azerbaycan'a girişi ancak Birinci Dünya Savaşı sonunda mümkün olabilmiştir.

Rus Çarlığının Kafkasya'da egemen olması, Rusça'nın bu dağınık ve kozmopolit yörenin idare ve kültürel dil haline gelmesine yol açmıştır. Rus işgalinin bir diğer etkisi de toplumsal yapı değişikliğidir; işgal bir zadegan sınıfın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Üçüncü olarak da ekonomik etkilerden söz edilebilmektedir. Rus yönetimi askeri tedbir ve önlemlerin yanında birtakım ekonomik politikalar uygulamış, özellikle tarım ve ulaşım alanında yenilikler gerçekleştirilmiştir.

Çarlık döneminde Kafkasya'ya, Orta Rusya'ya oranla daha fazla yatırım yapılmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısında Kafkasya şehirleri birçok Orta Rusya şehrine göre daha gelişmiş, daha fazla harcama yapılmış merkezler konumundadır. Bu aslında açık bir yeni kolonyal politikadır, Zakafkasya'nın merkezi durumuna geçen Tiflis, 19. yüzyılın sonlarında tam anlamı ile kültürel bir merkez halini almıştır. Bu gelişmenin etkileri günümüzde de kendini göstermektedir, Gürcistan aydınlan fevkalade Batı'ya yönelik bir grup oluşturmaktadır.

Gencay Şaylan: Efendim bildiğiniz gibi Rus Çarlığı’nda 19. yüzyılda bir aydınlanma yaşanıyor, bilim, edebiyat, müzik ve siyasal düşünce alanında gerçekten son derece parlak kişiler çıkıyor. Eğer böyle bir aydınlanmadan söz edebiliyorsak bunun Kafkasya üzerinde etkileri ne olmuştur?
İlber Ortaylı:
Rus Çarlığı'nın düzene karşıt aydınları, hep Kafkasya'ya çekilmişler, zaman zaman bu yörede yaşamayı tercih etmişlerdir. Sözü edilen bu aydınlar Kafkasya hayranıdırlar, örneğin uzun süre burada yaşayanları olmuştur. Griboyedev, Gürcülerin Çavçavadzesi ile akraba olmuş, onun kızı ile evlenmiştir. Tiflis sadece Gürcülerin değil bütün Kafkasyalıların Batı'ya açıldığı bir kültür merkezidir. Azerbaycan'ın da bütün önemli aydınları esas olarak bu şehirde yaşamışlardır. Mirza Feth Ali Ahunzade bu grubun parlak örnekleridir.

Tiflis'in yanında, 19. yüzyılın sonlarına doğru petrolün önem kazanması ile Bakü çok hızlı bir gelişme göstermiş ve büyük bir merkez haline gelmiştir. Bakü'de etkin bir Azerbaycan burjuvazisinin ortaya çıktığından söz edilebilmektedir. Örneğin Tugiyef, Nagiyef gibi ünlü petrol milyarderleri ortaya çıkmıştır. Çok hızlı bir biçimde gelişen Bakü, Azerbaycan'ın yeni uyanışının merkezi olmuştur. Örneğin 20. yüzyılın başında bir Azerbaycan operasından söz edilebilmektedir, Üzeyir Hacıbekov'un "Leyla ile Mecnun" operasının ilk sahneleniş tarihi 1908'dir. Gelişen sanayi ve buna bağlı olarak toprakta mülksüzleşme, şehirlerin hızlı bir biçimde büyümesi yeni siyasal hareketlerin ortaya çıkması için uygun zemini de hazırlamıştır. 20. yüzyılın başında Bakü, Kafkasya'daki bütün politik hareketlerin merkezidir; Menşevikler, Bolşevikler, Sosyal Revolüsyonerler sözü edilen bu yeni politik hareketlerin en önde gelenleri arasında sayılabilir. Bu çerçevede modern ulusçu ideoloji de yine bu yörelerde gelişmiştir.

Bilindiği gibi Türk ulusçuluğunun gelişmesinde de Kafkasya'nın önemli bir payı vardır. Müziğin yanı sıra dil ve edebiyat alanında da önemli gelişmeler olmuş, bu gelişmeler bir ulusçuluk düşüncesinin ortaya çıkmasına yardım etmiştir. Örneğin ilk Latin alfabesi kullanma projesi Ahundov'dan gelmiştir. Bu projenin Tanzimat döneminde bazı Tanzimat yandaşı gruplar tarafından ciddiyetle karşılandığını biliyoruz. Bakın devrimden sonra Bakü ve Tiflis'te yerel güçler ilk üniversiteleri kurmuşlardır. Bu girişim bile Kafkasya'da düşünce yaşamının ne kadar gelişmiş olduğunu kanıtlamaktadır. Bu bölgeyi Rusya İmparatorluğunun başka periferileri (çevre) ile karşılaştırmak doğru olmaz, örneğin Orta Asya'ya hiç benzememektedir. Kafkasya'daki yaygın, büyük diller daha oldukça erken bir tarihte Batı Avrupa'nın bilinen, ünlü edebi ve düşünsel yapıtlarını kazanmış, yani bu yapıtlar çevrilmiştir, Kafkasya'nın yerli aydınları Rusya'nın aydınları ile seçkinleri ile yakın ilişkiler kurmuşlardır.

Gencay Şaylan: Sayın Ortaylı, Kafkas halkları Bolşevik devrimine karşı nasıl bir tepki gösterdiler, örneğin iç savaş sırasında nasıl davrandılar?
İlber Ortaylı:
Bölge, bildiğiniz gibi homojen değildir ve tüm Kafkasya için geçerli homojen bir tepkiden söz etmek yanlış olur. Rusya ile sıkı iktisadi bağlar vardır. Daha Bolşevikler bölgeye gelmeden 20 Eylül 1918 tarihinde Ermeniler, Gürcüler ve Azerbaycanlılar bir Zakafkasya Cumhuriyeti kurmuşlardır. Kasım ayında yapılan seçimlerin gayri resmi sonuçlarına göre (çünkü bu seçim sonuçları hiçbir zaman resmileşmemiştir) Gürcüler arasında Menşevik, Ermeniler arasında Taşnak ve Azerbaycanlılar arasında Müsavat partileri büyük çoğunluk sağlamışlardır. Bu seçimlerde Bolşevikler silinmemiş, ancak her yerde azınlıkta kalmışlardır.

Kafkasya'nın 1917’den sonraki macerası çok uzun ve renklidir, ancak halen karanlık kalmış yönleri vardır. Örneğin buradaki İngiliz işgali bir boşluğu dolduramamış, etnik unsurlar arasındaki dengesizliği kışkırtıcı bir rol oynamıştır. İngiliz işgali döneminde Bakü'de Ermeniler ile yerli Müslümanlar arasında kanlı çatışmaların çıktığı bilinmektedir.

Gencay Şaylan: Burada bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Sözünü ettiğiniz hareketli dönemde ortaya çıkan bir “Kafkasyalılık” bilinci var mı?
İlber Ortaylı:
Bir Kafkasyalılık bilincinden söz edilebilir, başka ulusların karşısında evrensel platformda ortaya çıkan bir kültürel Kafkasyalılık bilinci var. Ama bu bilinç bir Kafkasya düşüncesine yol açmamış yani aynı zamanda yok sayılabilir. Çeşitli ulusal topluluklar arasında yakınlık var, bir kısım ulusal topluluklar arasında da gerilim var. Ermeniler açısından bakıldığında bu gerilim açıkça görülüyor ve zaman içinde Azerbaycanlılar-Ermeni gerilimi artıyor. Tarih olarak da şunu söylemek mümkün. Birinci Dünya Savaşı sonunda Türk ordusunun Bakü'ye girişi ile Gence'de kurulan Azerbaycan hükümeti Bakü'ye taşınıyor, ama bir süre sonra Kızılordu'nun Kafkasya'ya girişi ile Azerbaycan'ın Müsavat hükümeti dönemi son bulunuyor ve Zakafkasya Federasyonu yeniden kuruluyor, önce Gümrü, sonra Moskova-Kars Antlaşması ile Türkiye sınırları çiziliyor ve 1936 Anayasası ile Kafkasya bugünkü biçimi alıyor.

Gencay Şaylan: Bir de İkinci Dünya savaşı var. Bu savaş sırasında Almanlar, Kafkasya'ya kadar geldiler. Sovyet halkları Alman istilasına karşı nasıl tepki gösterdi?
İlber Ortaylı:
Almanlar, Kuzey Kafkasya'ya girdiler. Çeçen-İnguş bölgesini istila ettiler, ama Gürcistan'a ve Azerbaycan'a kadar gelemediler. Kafkas halkları ve ülkeleri Sovyetler ittifakı içinde savaştı, herkes askerliğini yaptı ve yurt savunmasına katıldı.

Gencay Şaylan: Dil haritası yanında bir de din haritası var. Bu konuda dikkati çeken ilginç noktalar var mı?
İlber Ortaylı:
Hıristiyanlık, daha 5. yüzyılda Ermeniler ve Gürcüler arasında ulusal kiliseleriyle egemen oldu. Ama öyle Kafkas halkları vardır ki yakın zamanlara kadar pagan inançlarını sürdürmüşlerdir.

Müslümanlık İran etkisiyle girip, yayılmıştır. Bu yavaş ve sürekli bir yayılmadır, örneğin Kuzey Kafkasya'nın Karaçay bölgesinde Müslümanlık 18. yüzyılda egemen olmuştur. Bu arada bölgede İslami tarikatlar da yayılmaya başlamıştır. Örneğin Şeyh Şamil'in mensup olduğu "Müridizm" aslında Nakşibendi tarikatının bir koludur. Ancak hemen altını çizmek gerekir ki bugünkü Kafkasya'da din toplumsal yaşamı ve ideolojiyi belirlemiyor. Maalesef bu konuya çok yanlış bakılıyor, örneğin Sünni-Şii ayrımı yapılıp sonuç çıkarılmaya çalışılıyor. Mezhep farklılığı 19. yüzyıl sonundaki ulusal-laik hareketlerle ve giderek yaygınlaşan eğitimle gerilemeye başlamıştır.

Azerbaycan'da modern eğitim, bütün Rusya Müslümanları arasında olduğu gibi 20. yüzyıl başlarından beri iyice yaygınlaşmıştır. Sovyet döneminde de halkın dünya görüşü ve yaşam biçimi Şiilik ve Sünnilik gibi ayrımlara girmeyecek kanallarda gelişmiştir. Şiilik, her şeyden önce bir örgütlenme işidir. Acaba Azerbaycan'da böyle bir örgütlenme var mıydı ya da şimdi var mıdır? İran'da halkı yönelten, eğitim ve siyasal yaşamına yön veren bir müçtehit zümresi vardır. Peki bu durum Azerbaycan'da mesafe almış mıdır? Doğu'da ve Batı'da birtakım insanlar, kimi kasıtlı kimi hayal içinde yorumlar yapıyorlar. Kafkasya'da yaşayan toplumlar laiktir. Bir din ya da mezhep anlayışından doğan çatışma yoktur, örneğin aynı dili konuşan Hıristiyan Gürcüler ile Müslüman Acaralar çok iyi ilişkiler içinde, bir arada yaşamaktadırlar.

Gencay Şaylan: Sayın Ortaylı demin değindiğiniz nokta üzerinde biraz durmak istiyorum. Efsaneleşen Şeyh Şamil direnişini bir Nakşibendi hareketi olarak yorumlayabilir miyiz?
İlber Ortaylı:
Bu hareket yerel bir direnme girişimidir, tarikatla ilgisi olmayan kimi başka kuvvetler de katılmıştır. Bu hareketin temel motivasyonunun tarikatçılık olduğunu söylemek bir spekülasyon olur. Olayları, tarihi, yanlış değerlendirmeye götürür.

Gencay Şaylan: Bugünkü Kafkasya’da yerel kültürlerin ve ulusal bilinç düzeyinin oldukça yüksek olduğu gözlemleniyor. Bu olguya bakarak Sovyet yönetimi asimilasyona dayanan monolitik bir kültür yaratmaktan çok yerel, ulusal ve etnik kültürleri geliştirme politikaları izledi denebilir mi?
İlber Ortaylı:
Bunu söylemek oldukça zordur. Biliyorsunuz Sovyet devrimi Kafkasya'da yerel kültürleri, dilleri korudu, geliştirdi, bu yörelere modern eğitimi sokarak bu toplumları çağdaşlaştırdı gibi iddialar vardır. Tabii buna karşı Sovyetler'in, yerel kültürleri baskı altına alan asimilasyoncu bir politika izledikleri de ileri sürülmüştür. Bence bu iki görüş de yanlıştır. Kafkasya'da konuşulan diller çok eski dillerdir. Bakın Genceli Nizami şiir yazdığı zaman birçok önde gelen Batı dili daha oluşmamıştı. Kafkasya'nın büyük dilleri kökleri neredeyse ilkçağlara uzanıyor.

Böylesine köklü dillerin ve doğal olarak kültürlerin kendilerini korumaları çok kolay bir iştir. Kafkasya çok renkli bir yer, büyük dil ve kültürlerin yanında, çok sayıda yerel dil ve kültüre rastlanıyor. Örneğin 120 kişilik bir grubun konuştuğu dil bile var. Kafkasya'nın yerel dilleri Sovyet devrimi ile bir alfabeye kavuştu ve bunun sonucu olarak bir gelişme gösterdi. Gürcülerle Ermenilerin ise kendi orijinal alfabeleri var. Azerbaycan, Türkiye'den çok daha önce Latin alfabesine geçmişti. Bu bile, tek başına o kültürün gelişme ölçütü olarak değerlendirilebilir.

Daha sonra, 1930'larda Azerbaycan'da Kiril alfabesine geçildi. Kafkasya'da üniversiteler yerel dille eğitim veriyorlar, yani Gürcistan'da, Ermenistan’da ve Azerbaycan'da kendi dilleri ile üniversiteler eğitim yapıyorlar.

Ortaöğretim çağında ise okullarda çocuklara Rusça öğretiliyor. Bakın bu nokta çok önemli. Bir taraftan Kafkas dilleri gelişiyor, bilim dilleri haline geliyor; diğer taraftan da Kafkasya'nın insanları kültürel açıdan “iki dilli” yetişiyorlar. Ana dilin yanında bir başka dili bilmenin ne kadar önemli olduğunu biz kendi yaşam deneylerimizden bile çıkarabiliyoruz. Düşünün, tüm Kafkas halkları iki dilli insanlardan oluşuyor, bu bakımdan sözü edilen kültürel gelişmeyi ya da asimilasyon tezlerini hep bu çerçeve içinde ihtiyatlı bir bilinde ele almak gerekir.